Şuanda 150 konuk çevrimiçi
BugünBugün2968
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10692
Bu ayBu ay10692
ToplamToplam10479116
sınır ötesi anti emperyalizm PDF Yazdır e-Posta


Bütün kavramlarda olduğu gibi anti-emperyalizm de söz konusu olduğunda, önce “hangisi” diye sormak gerekir.

Bu yazıda söz konusu edilen, ulusalcı olarak da bilinen kesimin anti-emperyalizmidir.

Bu kesime göre dünyada ne olup bitiyorsa emperyalizmin işidir.

Emperyalizm denildiğinde öncelikle ABD emperyalizmi anlaşılır…

Ulusalcı anti-emperyalizmin ülke içindeki çeşitlerini biliyoruz.

Bu kesim, Türk ordusunun ilerici bir işlevi olduğu görüşündedir.

En azından ordu içindeki bir kesimin böyle bir işlevi olduğuna inanır.

Bu konuda gösterebileceği herhangi bir kanıt da yoktur.

AKP’nin ordu ile uğraşmasını ve Ergenekon soruşturmasında muvazzaf subayların da tutuklanmasını, “emperyalizmin oyunu” olarak değerlendirir.

ABD emperyalizminin ülkemizdeki asıl temsilcisinin AKP olmasından hareketle, Genelkurmay ile AKP hesaplaşmasında ilkinin yanını tutar.

Kendisini iki taraftan birisini tutmak zorunda hisseder.

AKP’nin kendi devletini oluşturmasına, orduyu dengeleyebilecek bir güç olarak polisi güçlendirmesine, yaygın kadrolaşmasına karşı çıkarken, klasik cumhuriyeti ve Genelkurmayı savunur.

Ulusalcı anti-emperyalizm Kürt halkı konusundaki görüşleriyle de tanınır.

Buna göre, Kürtler emperyalizmin oyununa gelmektedir. Sivil ve askeri eylemleriyle ülkeyi bölmek isteyen emperyalizmin işini kolaylaştırmaktadır.

Buraya kadar ulusalcı anti-emperyalizmin ülke içindeki konumu üzerinde durduk.

Arap dünyasındaki halk hareketleriyle birlikte bu kesimin sınır ötesi anti-emperyalizmine de tanık oluyoruz.

Ulusalcı anti-emperyalistlere göre; ABD, Ortadoğu haritasını yeniden düzenlemektedir. Amaç, mevcut az çok laik düzenlerin yıkılıp, yerlerini ılımlı İslamcıların alması ve AKP türü partilerin bu ülkelerde de iktidara gelmesidir.

Yukarıdaki ilk cümleden ilki yanlış, ikincisi doğrudur.

ABD, Ortadoğu haritasını yeniden düzenlemeyi ve ılımlı islamın iktidara gelmesini istiyor.

Ilımlı islamdan kastedilen, ülkenin belirgin oranda islamileşmesi ama şeriat düzenine geçilmemesidir.

ABD bu islamla anlaşabilir ve önemli bir tehlike olan islam anti emperyalizmi de zayıflatılmış olur.

Ne ki, istemekle yapmak ya da yapabilmek başka şeylerdir.

Arap ülkelerindeki halk hareketleri ABD’nin ürünü değildir.

Bu hareketlerin kışkırtılmasında ABD’nin rolü mutlaka vardır, ama bu kadar sürekli ve güçlü hareketler ancak ülkedeki objektif bir zemin üzerinde yükselebilirlerdi.

Bunların dışarıdan kışkırtmayla oluşturulabilmesi mümkün değildir.

Arap ülkelerindeki laik rejimler aynı zamanda sahte anti-emperyalist baskı rejimleridir.

İşsizlik ve yolsuzluk had safhadadır.

İktidardakilerin “malı götürmesi” ve bütün akrabaların ülkeyi soyması Arap ülkelerindeki ortak özelliktir.

Halkın bu yönetimlere karşı tepkisi Tunus ve Mısır’da iktidar değişimine yol açtı.

ABD’nin yaptığı, bu değişimin kendi belirlediği çerçevede kalması için çalışmaktır.

Buradan hareketle, “madem ki sonuçta ABD’nin işini yarıyor, o zaman bu halk hareketlerine karşı çıkmak gerekir” düşüncesinin anti-emperyalizmle ilgisi yoktur.

Bölgenin en önemli ülkesi Mısır’da Müslüman Kardeşler yıllardan beri ülkedeki en örgütlü güçtür. İlk seçimde parlamentodaki en büyük grubu oluşturacağına kesin gözüyle bakılmaktadır.

Bu örgüt, yasaklamalar nedeniyle yıllardan beri yarı legal faaliyet göstermektedir.

Müslüman Kardeşler’in Mısır toplumundaki en örgütlü güç olmasını sağlayan herhalde ABD değildir.

Ulusalcı anti-emperyalistler Suriye konusunda iyice şaşırmış durumdadır…

Bu ülkede 1500’ün üzerinde ölü ve on bin tutukluya rağmen halk hareketi durdurulamıyor.

Beşir Esad yönetimi sıkıştıkça reform yapıyor, ama muhalefeti geriletemiyor.

Rakam doğruysa eğer, ölenlerin 250 kadarı güvenlik güçlerindendir.

Bu durum, muhalefetin en azından bir bölümünün silahlı olduğunu gösteriyor.

Böyle bir ülkede başka türlü bir muhalefet de beklenemezdi.

Suriye’de en örgütlü muhalefet gücü Müslüman Kardeşler’dir ve Esad sülalesi tarafından yıllardan beri “halk düşmanı” olarak kabul edilirler.

Yıllardan beri öldürülürler ama tüketilemezler.

Oran vermek mümkün olmamakla birlikte Suriye halkının önemli bir bölümünün temsilcisi durumundadırlar.

Beşir Esad yönetimi halk hareketinde aktif rol oynayan kent ve kasabalara tanklarla saldırıyor.

Sadece bu bile, göstericilerin, rejimin açıkladığı gibi, “dış güçler tarafından kışkırtılan çapulcular, ajanlar” olmadığını gösterir.

Suriye’nin nüfusu 22 milyondur.

On binden fazla kişi ordunun zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınmıştır.

Bu sayıyı öldürülenlerin ve tutuklananların sayısına eklerseniz, Suriye’de rejime karşı ciddi bir halk hareketinin bulunduğunu görebilirsiniz.

Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ülke içindeki karışıklığı kışkırtması söz konusu mudur?

Mutlaka öyledir!

Ama bu denli kalıcı, bastırılamayan ve sürekli gelişen bir halk hareketini onlar ortaya çıkaramazdı.

Suriye’de rejime karşı ciddi bir muhalefet yıllardan beri vardı.

1981 yılında Müslüman Kardeşler’in etkin olduğu Hama kenti Suriye ordusu tarafından yer bir edilmişti.

Ölü sayısı bilinmiyor, ancak en az on bin kişi olarak tahmin ediliyor.

Üyeleri sürekli olarak katledilen ve hapse atılan bir örgüt yıllarca ayakta kalmak bir yana, gelişebiliyorsa, örgütün halk içinde güçlü bir temeli var demektir.

Ne dersiniz, bu temel emperyalizm tarafından mı oluşturulmuştur?

ABD, Beşar Esad rejiminin devrilmesini istiyor.

Suriye, İran’ın bölgedeki en önemli müttefikidir ve bu ülkedeki rejimin değişmesi İran’a saldırıyı daha mümkün duruma getirecektir.

Böyle olmasın diye Beşir Esad rejimini desteklemek mi gerekiyor?

Muhalif kasabalara topçu ateşiyle saldıran, halkın üzerine ağır silahlarla ateş açan bu rejimi desteklemek mi gerekiyor?

Ulusalcı anti-emperyalistlerin sınır ötesi görüşleri doğru ya da yanlış olarak değerlendirilemez.

Kısaca bunlara şaşırmışlar demek daha doğru olur…