Şuanda 264 konuk çevrimiçi
BugünBugün3058
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10782
Bu ayBu ay10782
ToplamToplam10479206
suriye'ye müdahale... PDF Yazdır e-Posta


Bizim sol gariptir. Emperyalizme karşıdır ve seçenek olarak da bir ülke halkı için diktatörlüğü savunur.

Suriye ile ilgili olarak da benzer bir durum söz konusudur.

“Suriye’nin iç işlerine karışılmamalıdır” deniliyor.

Bu söylem öncelikle ABD ve Türkiye içindir.

Peki, İran, Suriye’nin iç işlerine karışmıyor mu?

Suriye güvenlik güçlerinin İran tarafından eğitildiği, göstericilere ateş açan askerler arasında Farsça konuşanların da bulunduğu yabancı basında sıkça yer aldı.

Bu konuda yalanlama yapıldığını da duymadım.

İran’ın Suriye’deki muhalefetin bastırılmasını için Beşir Esat yönetimini desteklemesi normal…

Suriye, İran’ın bölgedeki en önemli müttefikidir.

Lübnan’da Hizbullah, Suriye ve İran’ın birlikte düşünülmesi gerekir.

Kısa süre öncesine kadar Filistin’deki Hamas da bu ittifaka dahildi.

Hamas, El Fetih ile anlaşarak bu ittifaktan şimdilik ayrılmış durumda…

Suriye’de yıllardan beri ağır bir baskı rejimi hüküm sürüyor.

Bu baskı rejimi altında iktidarı elinde tutan Esat sülalesi her ferdiyle aşırı derecede zenginleşmiş durumda…

Ülkede yolsuzluğun had safhada olduğunu Beşir Esat bile bir konuşmasında kabul etti ve karşı önlemler alınacağını söyledi.

Boş bir söz olmakla birlikte yolsuzlukların devletin en yetkili kişisi tarafından bile kabul edilmesi önemlidir.

Bu ülkede hukuk yoktur. O kadar yoktur ki, Türkiye, Suriye’ye göre “batı demokrasisi” sayılır.

Bu ülkede yaklaşık 1,2 Milyon Kürt yaşamaktadır.

Bunlardan 300 bin kadarının vatandaşlıkları ellerinden alınmıştır ya da yabancı statüsünde bulunmaktadır.

Bir ülkede vatansız sayılanların ya da kimliği bulunmayanların ve yabancı kabul edilenlerin hangi hak kısıtlamalarıyla karşı karşıya olduklarını açımlamak sanırım gerekmez.

Bir ülkede doğup büyümüş insanları, o ülkede yaşarlarken vatandaşlıktan çıkarmak, bizde 12 Eylül yönetiminin bile akıl edemediği bir uygulamadır.

Üç aydır devam eden halk ayaklanması sonucu Baas Partisi, Kürtlerin vatandaşlık haklarının geri verileceğini açıkladı.

Halk hareketi olmasaydı böyle bir uygulama asla gündeme gelmezdi.

Kararın ne oranda uygulanacağı ve kalıcı olup olmayacağı bilinmiyor ama bu yönde karar alınmak zorunda kalınması bile önemlidir.

Esat rejimini savunanlar bu ülke Anayasasının 8. maddesinden söz etmiyorlar.

Bu maddeyle, Baas partisinin seçim sonucu ne olursa olsan çoğunlukta olması garantiye alınmıştır.

Başka bir deyişle bu ülkede serbest seçim yoktur. Halk kime oy verirse versin, çoğunlukta olacak parti bellidir.

Muhalefetin isteklerinden bir tanesi de Anayasanın ilgili maddesinin kaldırılmasıdır.

Bu madde kaldırılıp serbest seçim yapıldığında Baas’ın iktidarını sürdürmesi mümkün değildir.

Sol adına Baas rejimini savunmak tek kelimeyle utanç vericidir.

Şöyle düşünülüyor:

ABD emperyalizmi ve Türkiye Baas rejiminin devrilmesini istiyorlar.

Böylece İran, bölgedeki en önemli müttefikini kaybedecektir.

Bu durum hem ABD’nin hem de İsrail’in işine gelir.

İran’ın zayıflaması, Ortadoğu’da Türkiye’nin etkinliğini güçlendirir.

Madem ki durum budur, o zaman biz de Suriye’deki Baas rejimini savunuruz!

Üstelik bunu da anti-emperyalizm adına yaparız!

Bizdeki anti emperyalizmin zavallı durumu da buradan kaynaklanıyor: Emperyalizme ve Türkiye’nin yayılma heveslerine karşı diktatörlükleri savunmak…

Suriye’de binden fazla kişi güvenlik güçlerince öldürüldü, 10000 kadar tutuklu var, 11000 kişi de Hatay’a sığınmış durumda.

ABD ve Türkiye, Suriye’deki halk ayaklanmasında şu veya bu oranda rol oynamıştır.

Ama haftalardır süren, yoğun işkence, tutuklama ve cinayetlere karşılık süren bu ayaklanmayı onlar örgütleyemezlerdi.

Emperyalizmin Suriye’deki ve giderek öteki Arap ülkelerindeki halk hareketlerinin arkasında olduğunu söylemek, anti emperyalizm değildir. Tersine emperyalizme inanılmaz bir güç vehmetmektir.

Eğer emperyalizm Arap dünyasındaki milyonları harekete geçirebilecek bir güce sahip ise, bu kadar büyük bir güç karşısında yapılabilecek hiçbir şey yoktur.

Neyse ki, gerçek durum böyle değildir.

Tunus, Mısır, Yemen, Libya ve Suriye’de yıllardan beri sürmekte olan büyük bir baskı rejimi vardı, vardır. Baskı ile yoğun işsizlik ve yaygın yolsuzluk birleşmişti.

Arap halkları buna karşı harekete geçtiler.

Tunus ve Mısır’da devrim yapmadılar ama iktidarı ve yasaları belirli oranda değiştirdiler.

ABD’nin yapmaya çalıştığı, sol bir seçenek olarak var olamadığı böyle bir ortamda, halk hareketini kendi sınırları içinde tutmaya çalışmaktır.

Bizim seçeneğimiz, emperyalizmin ülke ve bölgeyle ilgili planlarını ortaya koyarken, diktatörlükleri savunmak olmamalıdır.

Arap ülkelerinde güçlü bir sol seçenek olsaydı, savunacağımız da başka olurdu.

Böyle bir seçenek olmadığında bu ülkelere yapılacak dış müdahaleye kayıtsız şartsız karşı çıkmak, katliam sürsün demekle aynı anlama gelir.

ABD ya da Türkiye, Suriye’ye müdahale etmesin demek, Esat muhaliflerini öldürmeye devam etsin demekle aynı anlamı taşır.

Benzer bir durum Libya için söz konusudur.

Batı ülkelerinin barış hareketleri, Birleşmiş Milletler kararı çerçevesinde bu ülkeye Barış Gücü gönderilmesini, NATO müdahalesinin hemen sona ermesini savunmaktadır.

Tek başına, “Libya’nın iç işlerine karışmayın, müdahale hemen son bulmalıdır” demek, “Kaddafi muhaliflerini öldürmeye devam etsin” demekle eş anlamdadır.

Bu ülkede güçlü bir sol olabilseydi, tutumumuz da farklı olurdu, ama yoktur.

BM Barış Gücü’nün de değişik mahzurları vardır ama şu anda bundan daha iyi bir seçenek bulunmuyor.

Bulunduğunu iddia edenin, bu seçeneği açıklaması gerekir.

Suriye’ye BM kararı çerçevesinde dış müdahale gittikçe zorunlu duruma geliyor.

Suriye’de de halk, tıpkı Libya’da olduğu gibi, ikiye bölünmüş durumda.

Bir bölümü iktidar yanlısıdır, öteki kesimi muhalefettedir.

BM Barış Gücü devreye giremezse, bu ülkeler artan oranda kanlı bir iç savaşa doğru yönelecektir.

 Suriye’ye yapılacak dış müdahale konusunda etkili olabiliriz veya olamayız.

Ne ki, sol adına diktatörlüğü desteklemek bize düşmez.