Şuanda 259 konuk çevrimiçi
BugünBugün3053
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10777
Bu ayBu ay10777
ToplamToplam10479201
politikada rest çekmek... PDF Yazdır e-Posta


            12 Haziran seçiminin ardından “uzlaşmaya dayalı anayasa” sözü ağızlardan düşmemekle birlikte, politika esas olarak restleşmeler temelinde yürüyor.

            CHP’nin aday gösterdiği iki kişi, milletvekili seçilmelerine karşın serbest bırakılmayınca, CHP yemin etmeme kararı verdi. Burada yapılan, gerçekte, “biz olmadan TBMM çalışmaz” temelinde yükselen bir rest çekmeydi.

            AKP resti hemen gördü. MHP ile birlikte yemin ettiler ve yeni anayasayı da gerekirse MHP ile birlikte yapacaklarını açıkladılar.

            Başbakan Erdoğan, bu arada, CHP’yi aşağılamaktan da geri durmadı.

            Sonuçta, içi boş bir anlaşma metniyle AKP ile CHP anlaştı ve CHP milletvekilleri yemin ettiler.

            Bazı yazarlar, haklı olarak, “ne değişti de yemin ettiniz?” diye sordular.

            Haklı bir soruydu.

            Uzlaşma metninde, seçilen bütün milletvekillerinin TBMM’de yer alması isteniliyordu.

            Sorun istemekle çözülüyor olsaydı, mesele yoktu.

            Seçimlerden önce, aday gösterilen tutuklu kişiler hakkında, seçilirlerse serbest bırakılmayacakları açıklaması yapılmıştı.

            Ülkede yargının siyasallaşmasının ileri boyutlara ulaştığı herkes tarafından bilindiğine göre, ne denilmek istenildiğinin anlaşılmış olması gerekirdi.

            “Seçilenlerin TBMM’de yer almasını isteriz, ama mahkemeler bırakmıyor.”

            Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir.

            Ve CHP milletvekilleri, durum değişmemesine karşın yemin etmek zorunda kaldılar.

            Recep Tayyip Erdoğan (RTE) bunu tabii ki kaçırmadı ve CHP’lilerin çıkışsız bir yola girdikleri için yemin etmek zorunda kaldıklarını yüzlerine vurdu.

             Yeni Anayasa’nın zemininin uzlaşmaya değil, gerginliğe ve sert çatışmalara dayanacağı şimdiden belli oluyor.

            TBMM Başkanı olarak Cemil Çiçek seçildi!

            Kürt hareketiyle Ermeniler arasında bağlantı kuran, flörtü fahişelikle özdeş tutan, derin devletin ünlü bir kişisi...

            Yeni Bakanlar Kurulu, Başbakan ve sözünden çıkmayacak kişilerden oluşuyor.

            Böyle bir kabine, gelecekteki gergin günlerin hesabının yapıldığını gösterir.

            Uzlaşma sözünden geçilmiyor ama yapılan hazırlıklar ve gelişmeler, gelecekte başka şeyler olacağını gösteriyor.

            BDP, CHP’den daha önce rest çekmişti.

            “Tutuklu arkadaşlarımız serbest bırakılmadıkça ve Hatip Dicle’nin milletvekilliği geri verilmedikçe TBMM’de yemin etmeyeceğiz” demişlerdi.

            AKP bu resti de hemen gördü.

            İlk adım olarak, Hatip Dicle’nin düşürülen milletvekilliği yerine bir AKP’li geldi ve TBMM’de yemin ederek Dicle’nin yeniden milletvekili olmasını daha da zorlaştırdı.

            AKP, bu kişinin yeminini bekleterek sorunu çözmek niyetinde olduğunu gösterebilirdi, ama yapmadı.

            AKP’nin milletvekiline ihtiyacı mı vardı da böyle yaptı?

            Bir eksik ya da fazla, yeterince milletvekili bulunuyor zaten...

            O zaman neden böyle yaptı, diye sorulabilir.

            İki nedenle:

            Birincisi: AKP’nin havadan kazandığı bir milletvekilliği Ankara’dan olsaydı o kadar sorun olmazdı, ama Diyarbakır’dan...

            İkincisi: Uzlaşma aradığını sürekli belirten AKP’nin BDP karşısındaki politikası şudur:

            “Evet, seçimde büyük başarı kazandınız, ama burnunuzu sürtmeden sizi Meclis’e sokmayız.”

            BDP, tutuklu milletvekilleri bırakılmadan ve Dicle’nin milletvekilliği geri verilmeden milletvekili yemini edecek midir, bilmiyoruz.

            Öcalan’ın söylediği, AKP ile BDP arasında sorunların çözüleceği konusunda yazılı bir anlaşma yapılması ve ardından yemin edilmesi olacak şey değildir.

            AKP, kayda değer hiç bir ödün vermeyecektir.

            CHP ile yapılana benzer genel geçer sözlerle dolu bir anlaşma mümkündür, ama böyle bir anlaşmanın sorunların çözümüyle ilişkisi yoktur.

            BDP böyle bir anlaşmaya yanaşmadığında ve Meclis dışında durma tutumunu sürdürdüğünde, bunun arkasını doldurabilmesi gerekir.

            Böyle bir anlaşmaya “evet” derse, RTE’ın kendileri hakkında daha da ağır konuşacağına kuşku yoktur.

            “Evet” denilmesi durumunda, bunun, Blok’un bağımsız adaylarını desteklemiş Türk solunun önemli bir bölümünde ciddi sorun yaratacağı da açıktır.

            Son seçimin önemli sonuçlarından bir tanesi de, soldaki ulusalcılığın çökmesi ve Kürt hareketiyle birlikte mücadele isteğinin somut olarak ifade edilmesi oldu.

            Bu olumlu gelişmenin getirdiği önemli bir de sorun bulunuyor:

            BDP ve genel olarak Kürt hareketi, karar alırken, Türk solunun kendisiyle birlikte hareket eden kesimini de dikkate almak durumundadır.

            Birlikte örgütlenmek, birlikte gelişmek, bütün ülkenin partisi olmak düşünülüyor ise, başka bir yol da yoktur.

            Türk solun sadece birkaç küçük parti olarak düşünmemek gerekir.

            Dergi çevreleri, sivil toplum örgütleri, yerel insiyatifler olarak bağımsız adaylara önemli sayılabilecek bir destek sağladılar.

            AKP’nin gerginlik politikasının amaçlarından bir tanesi de Blok bileşenlerinin parçalanmasıdır.

            Eskiden beri belirtmeye çalışıyorum:

            CHP ile karşılaştırılamayacak kadar usta bir rakip karşısındayız.

            Kuşkusuz AKP de uzlaşma istiyor, ama kendi koşullarında uzlaşma istiyor.

            Tıpkı kendi istediği gibi bir barış, istediği gibi bir açılım istediği gibi...

            Politikada rest çekerken dikkatli olmak, karşı tarafın bu resti görebileceğini ve dahası gerginliği tırmandırabileceğini tahmin edebilmek gerek...

            Arkasını dolduramadığınız, arkasında duramadığınız bir resti çekerseniz, tıpkı CHP’nin durumunda olduğu gibi, Parlamento’ya 1-0 yenik girersiniz.

            Şu andaki göstergeler, yeni Anayasa’nın uzlaşma değil, kaşılıklı restleşmeler ve güç politikası temelinde şekilleneceğini gösteriyor.

            Bakalım BDP ne yapacak!