Şuanda 209 konuk çevrimiçi
BugünBugün3013
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10737
Bu ayBu ay10737
ToplamToplam10479161
11.9.2001 PDF Yazdır e-Posta


On yıl önce New York’ta ikiz kulelere, Pentagon'a uçakla yapılan saldırılar sonucu yaklaşık 3000 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırının etkisi o kadar sarsıcıydı ki, gerçek 21. yüzyılın şimdi başladığı bile söylendi.

Saldırının sarsıcılığı ölü sayısının yüksekliğinden değil, ABD’nin ve kapitalizmin sembolü sayılan kulelere yönelik yapılmasından geliyordu.

Gerçekte asıl sarsıcı olanın 11 Eylül’ün halen sürmekte olan kalıcı etkileri olacağı o günlerde düşünülemezdi.

11 Eylül çeşitli ülkelerde önemli değişimlere neden oldu.

Birincisi: Önleyici savaş doktrini zaten vardı ve ilk uygulaması 11 Eylül’den bir ay sonra başlayan Afganistan’ın işgaliyle hayata geçti.

Bu doktrine göre, ABD ve benzeri diğer ülkeler, güvenliklerine karşı somut bir tehlike olmasa bile, olası tehlikelere karşı askeri olarak harekete geçebilirler.

Böylece “Sosyalist blok dağıldığına göre NATO neden varlığını sürdürüyor?” sorusuna da cevap bulunmuş oldu.

Afganistan’da savaş halen sürüyor. Taliban, ABD ve İngiltere başta olmak üzere NATO ülkelerine ağır kayıplar verdiriyor. Bu savaşın kazanılamayacağı artık açık olarak kabul ediliyor.

Eskiden tümüyle düşman sayılan Taliban, şimdi ikiye ayrılarak değerlendiriliyor: ılımlı Taliban ile anlaşılmaya çalışılırken, şahin kesim tecrit edilmeye çalışılıyor.

İki kesim arasındaki başlıca farklılık; ılımlı olanların, ayrı okullar kurulması şartıyla kızların okumasını kabul etmesi, ikincisinin ise bunu reddetmesi…

Taliban nerede bitiyor, 11 Eylül saldırılarının arkasındaki örgüt El Kaide nerede başlıyor, bilinemiyor.

İkincisi: Gelişmiş kapitalist ülkeler başta olmak üzere neredeyse bütün ülkelerde iç güvenlik gerekçesiyle olağanüstü önlemler alındı. Kentlerde her taraf kameralarla donatıldı, çok sayıda insan fişlendi ve özellikle Müslümanlara yönelik olarak sürekli izleme ve araştırma yapıldı.

Gerekçe, uyuyan militanların önceden saptanmasıydı.

11 Eylül saldırısı için yolcu uçaklarını ele geçiren militanların önemli bölümü Almanya’dan geliyordu ve eyleme kadar dikkat çekmeyen bir yaşam sürmüşlerdi.

Buradan çıkarılan sonuç, herkesin şüpheli olabileceği idi.

Dışarıda savaş varsa, bu savaş bir şekilde içeriye de yansır.

Ülke içinde baskı ve kısıtlamalar artar.

11 Eylül bu gerçeği bir kere daha gösterdi.

Üçüncüsü: Belirsiz ve her an ve her yerden ortaya çıkabilecek bir düşmana karşı büyük bir silahlanma yarışının başladığını belirtmek gerekmez.

Herkes kuşkulu kişi ve tehdidin kaynağı da belirsiz olunca, korkunun bitmeyeceğini ve silahlanmanın hızlanarak süreceğini belirtmek gereksiz bile karşılanabilir.

 

EL KAİDE GÜÇLENEMEDİ

11 Eylül saldırısı Filistin’de ve öteki bazı Arap ülkelerinde sevinçle karşılanmıştı.

Sevincin nedeni, ABD’nin kalbinde yapılmış olmasıydı.

El Kaide, rakipsiz askeri güç ABD’ye karşı başarılı olduğu için bir dönem güçlendi. Ne ki, bu güçlenme uzun sürmedi.

El Kaide ve benzeri örgütlerin eylemleri sürdü: Madrid ve Londra’da metro ve yolcu trenine, Bali’de turistlere yönelik bombalı eylemler çok sayıda can kaybına neden oldu.

11 Eylül’ün tersine bu eylemlere sempatiyle yaklaşan olmadı.

Bu eylemler neden yapılıyor, sorusunun açıklaması yoktu.

Hedeflerin sembolik olarak bile değeri yoktu, öldürülenler de sıradan insanlardı.

El Kaide seçenek olarak İslam inanışının bir çeşidini sunuyordu. Bu seçenek, Müslümanların bile önemli bölümüne yabancıydı.

Başlangıçta özellikle Arap ülkelerinde iyi eğitimli, işsiz ve umutsuz gençler arasında güçlenen örgüt, daha sonra bu gücünü kaybetti.

İnandırıcı bir seçeneğiniz yok ise, dikkat çekici başlangıç bile yapmış olsanız, ötesi gelmiyor.