Şuanda 256 konuk çevrimiçi
BugünBugün3052
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10776
Bu ayBu ay10776
ToplamToplam10479200
oğuzhan müftüoğlu ve acilciler (2) PDF Yazdır e-Posta


Oğuzhan Müftüoğlu önceki bölümde sorulan soruya cevap vermeyi sürdürüyor:

“Cezaevinden çıktıktan sonra bir gün Engin Erkiner yanıma gelerek kendilerinin çalışmalara devam ettiklerini, diğer grupların THKP-C görüşlerini reddettiğini falan anlattı. Kaldığımız yerden devam edelim manasında bir şeyler söyledi. 12 Mart dönemindeki sorgulamalarda isimleri açığa çıkmış olduğu için polis takibi altında oldukları ve gerekli görüldüğü anda tutuklanacakları kesindi. O yüzden, sanki hiçbir şey olmamış gibi öyle deşifre bir yapıyla iş yapmaya kalkmanın doğru olmadığını söyledim.” (s. 136-7)

Burada biraz duralım.

1974 yılının sonlarında ya da 1975 başlarında Ankara’da Oğuzhan ile görüştüm.

(Türkiye Devriminin Acil Sorunları’nın ilk bölümünün yazımını bitirmiştim. Bunu kesin olarak hatırlıyorum. Demek ki, zaman 1974 sonu-1975 başıydı.)

Görüşme benim isteğim üzerine gerçekleşti. Konuyu Yüksel ve İlker ile aramızda tartışmıştık. Ankara’daki AYÖD çevresinden sürekli haber alıyorduk. Devrimci Gençlik çevresinin önde gelen kişilerinin görüşleri bilmediğimiz şeyler değildi ve bu görüşlerin THKP-C çizgisiyle ters düştüğü düşüncesindeydik.

Örgütsel bir yapı kurulmuştu, ilişkilerimiz giderek genişliyordu ve benim fikrimce böyle bir görüşme gerekli değildi. Oğuzhan, Ankara’dan bildiğimiz AYÖD çevresinin görüşlerinden ayrı görüşler savunmayacaktı.

Yüksel görüşmemiz konusunda ısrar etti. Yüksel sadece AYÖD çevresinde ön planda görünen Nasuh’u (Mitap) tanırdı. İlker hiç birisini tanımıyordu. Ayrı bir örgüt olmak konusunda zaten adımlar atmıştık ama bir tereddüt vardı. Bunun ortadan kalkması için Yüksel, benim Oğuzhan ile görüşmemden yanaydı.

Kabul ettim, görüşelim ve görüştük.

Genel olarak THKP-C çizgisi ve bundan sonra hangi adımların atılabileceği üzerinde konuştuk. Hiçbir şekilde anlaşamadık.

Bu konuşmada Oğuzhan bana deşifrelikten hiç söz etmedi. Böyle bir düşüncesi olan kişi, benden, ilişkileri devretmemi istemez herhalde…

Ben deşifre isem, ilişkiler de aynı durumdadır.

Dahası, 1974 affıyla hapishaneden çok sayıda kişi tahliye olunca, ben onların arasında kaybolmuştum. Herkes kendine göre bir örgüt kurma çabasındaydı. Kurtuluşçular bir yandan, Halkın Kurtuluşçuları başka bir yandan… Perinçekçiler, Halkın Birliği, TKP’liler ve artık aklınıza ne gelirse…

Bu örgütlerin ön planındaki kişilerin adları benimkinden daha fazla duyulmuştu.

Adları benden fazla bilinen bu kadar insan örgüt kuruyor da, bir deşifre olup köşesinde oturması gereken ben mi kalmıştım!

Görüştük ve apayrı anlayışlara sahip olduğumuzu Devrimci Gençlik’in en yetkili ağzından bir kere daha öğrendim. Bu görüşmenin en önemli yanı budur.

Devam edelim:

“O sıralarda onlarla birlikte olan Yıldırım Koç’un sonradan bana anlattığına göre, Engin beni dinledikten sonra arkadaşlarına gidip, içeriden çıkanların bir şey yapmaya niyetli olmadığını söylemiş. ‘Örgütlü olduğumuz için elimizi çabuk tutarsak duruma hakim oluruz’ demiş. Zaten bir süre sonra ‘Türkiye Devriminin Acil Sorunları’ diye bir broşür çıkardılar, sonra da o günün koşullarına hiç uymayan bir şekilde bir-iki yere bomba atma şeklinde bazı eylemler yaptılar. İlk dönemlerde biraz sansasyon da yarattılar. ‘Acilcilik’ diye bilinen olay bu. Daha sonra o gruptan İlker Akman ve yanındaki iki arkadaşı Malatya’da öldürüldü, Beylerderesi’nde… Engin de yurtdışına gitti ve bir daha dönmedi.”

Oğuzhan ile görüştükten sonra değişik arkadaşlara, hapishaneden çıkan THKP-C’liler ile oldukça ayrı düşündüğümüzü, bu arkadaşların THKP-C’nin görüşleri doğrultusunda herhangi bir faaliyete niyetleri olmadığını söyledim.

Oğuzhan ile görüşme, bir umudun son noktasıydı. Hepimiz neredeyse üç yıl, hapisteki THKP-C’lilerin tahliye olacaklarını ve bu örgütün görüşlerinin hayata geçirileceğini beklemiştik. Amacımız, tahliye olduklarında dışarıyı boş bulmamaları için bazı ilişkileri oluşturmaktı.

Çok sayıda insan, THKP-C davalarından yatan ve tahliye olan kişilerin artık eski düşüncelerini savunmadıklarına inanmakta zorluk çekti. Normal, zira biz de daha önce böyle bir değişim beklemiyorduk. Ancak gerçek olan gerçektir ve hayallere artık yer yoktur. Oğuzhan ile görüşme bu konuya son noktayı koydu.

Onlarla birlikte olmak isteyenler olabilirdi ve biz kendi yolumuza gidecektik.

“Silahlı propaganda önce solu toplayacaktır” görüşü bana değil Mahir Çayan’a aittir.

Bu görüşün, “bir an önce harekete geçip solu toplayalım” olarak yorumlanması normal…

Türkiye Devriminin Acil Sorunları’nın yarattığı büyük depremi, bu broşürün örgütlenmemize önemli bir kişilik kazandırmasının ötesinde, Devrimci Gençlik’i de fena halde sıkıştırdığı Oğuzhan’ın ifadesinden de anlaşılıyor.

Oğuzhan Müftüoğlu’nun anlattıklarının benimle ilgili bölümü bu kadar…

Daha sonraki sayfalarda Acilciler konusu yeniden gündeme geliyor ve silahlı mücadele ve THKP-C çizgisi üzerindeki farklı anlayışlar anlatılıyor.

Oğuzhan, Devrimci Yol’un kendi hattını Devrimci Yol dergisinin orta sayfalarında yapılan tartışmalarla (özellikle Acilciler, MLSPB, Eylem birliği gibi gruplarla yapılanlar) geliştirdiğini belirtiyor.

THKP-C kökenli silahlı mücadele hareketleri içinde bizden başka yazı yazan neredeyse yoktu. Eylem bildirilerini herkes yazıyordu ama teorik analiz yazıları bize özgüydü. Doğal olarak da Devrimci Yol kendi anlayışı doğrultusunda en fazla bizi eleştirecekti.

Devrimci Yol’un silahlı mücadele, THKP-C, örgütlenme konusundaki anlayışlarının şekillenmesinde Acilciler ile yürütülen tartışmaların önemli rolü vardı.

Son bölümde uzun bir alıntının ardından bu konuyu ele alacağım…

 

Not: Katılmam gereken toplantılar ve öteki işler nedeniyle önümüzdeki iki gün sitede yeni yazı olmayacaktır.