Şuanda 45 konuk çevrimiçi
BugünBugün2891
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10615
Bu ayBu ay10615
ToplamToplam10479039
bu ülke devrimcilerini neden kimse ciddiye almaz? PDF Yazdır e-Posta


Yıllardan beri değişik ülkelerin devrimcilerini, sosyalist hareketlerini tanıdım. Türkiye devrimci hareketini ciddiye alan ne bir kişi ne de bir örgüt gördüm.

Bazılarına “Türkiye devrimci hareketi için ne düşündüklerini” sorduğumda, “O ülkede devrimci hareket mi var?” sorusuyla karşılaştım.

“Arap devrimini selamlayan” yazılar okuduğumda, arkadaşlarımızın ne kadar çapsız ve öngörüsüz olduklarını görüp gülmekten kendimi alamadım.

Üstelik bunlar Marksist ve de Leninist idiler.

Bizim için normal…

Lenin’in devrim tanımını bilmeseniz bile kendinizi ML sayabilirsiniz…

Bir devrimci hareket düşünün ki, 12 Eylül faşist darbesinin üzerinden 31 yıl geçmiş ama hala onun travmasından kurtulamamış…

Bir devrimci hareket düşünün ki, 68’in insanlarını hala geride bırakamamış…

Hala 30-40 yıl öncesinde yaşıyor…

Bugüne ve geleceğe ait dişe dokunur bir şey üretemediği için de, sürekli olarak kendisini memnun edecek bir geçmiş üretiyor…

Kendisi inanıyorsa, yeter, fazlası gerekmez!

Kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır, sözü, sanki bizdeki çok kişinin ruhsal durumuyla ilgili olarak söylenmiş.

Çelişkilerle, baskının her çeşidiyle, sömürünün vahşi çeşitleriyle dolu bir ülke…

Bu ülkenin devrimci hareketi yıllardır dişe dokunur bir şey yapamamış…

Ne yapsınlar, arkadaşların da birilerini küçümsemeye ihtiyaçları var…

Onlar da Avrupa’dakileri küçümserler…

Küçümsesinler tabii…

Ne demişler, dinime söven bari Müslüman olsa…

Başkalarını suçlamayı bırak da, 30 yıldır bu ülkede ne yaptın, neyi başardın, önce onun hesabını ver, değil mi efendim!

Sen bir şey yapabildin de, biz engel mi olduk?

12 Eylül sonrasında Avrupa ülkelerine gelen çok sayıda devrimcinin nasıl sudan çıkmış balığa döndüğünü, büyük çoğunluğunun lafta enternasyonalist olduğunu, yıllarca içinde yaşadığı ülkenin sosyalist örgütleriyle ilgilenmediğini daha doğrusu ilgilenmeye korktuğunu gördük.

Sosyalist mücadele dediğin sadece Türkiye’de olurdu!

Kendi çapsızlığına kılıf uydurmaktır bu tespit…

On yılda bazıları yirmi yılda bile bir dili politik düzeyde okuduğunu anlayacak kadar öğrenemedi.

Bu durumdaki insanlar ancak çürür, başka ne olacaktı ki…

Kendimi hep Türkiye devrimci hareketinin bir insanı olarak gördüm ama açıkçası benim bile sıtkım sıyrıldı…

Kürt devrimcileriyle ilişkim her zaman iyi oldu ve bütün eksikliklerine rağmen bu insanları fazlasıyla takdir ettim.

Neden, çünkü söylediklerini yapıyorlar.

Yanlış söylüyorlarsa, yanlış yapıyorlar, ama hiç olmazsa yanlış yapabilecek beceriye sahipler.

Türkiye devrimci hareketi ise yanlış yapmayı bile beceremiyor.

Yanlış yapıyorsanız, düzeltebilirsiniz; yanlış yapmayı bile beceremeyenlerin ise hiç şansı yoktur.

Geçenlerde Türkiye Barış Meclisi sözcülerinden bir arkadaş konferans için buraya gelmişti. Objektif değerlendirme yapan ve açık konuşan bir arkadaştır. Dedi ki:

“Sol harekette analiz yapabilecek birikim yok. Analiz yapamadığı için de her olayda şaşırıp kalıyor.”

İşte Arap ülkelerindeki gelişmeler karşısında alınan tutumlar, işte Suriye konusu…

Beşir Esad’ı en fazla destekleyenlerden birisinin İsrail olduğunu bile bilmiyorlar.

Mubarak’ı kaybeden İsrail, Esad’ı da kaybetmek istemiyor.

Nedeni basit: İsrail’in Suriye ve Mısır ile olan sınırları, yıllardan beri sorunsuz sınırlardır.

Mısır ile durum değişti. Filistin’deki Hamas, merkez bürosunu Şam’dan Kahire’ye taşıdı. Suriye ile de durumun değişmesi hiç istenmiyor.

Esad rejiminin halk düşmanı karakteri bir yana, bu rejimi anti emperyalizm adına desteklemek, şaşkınlığın başka türlüsüdür.

Ama ne gam! Türkiye devrimci hareketinin ne söylediği ciddiye alan kim!

Ne yapmak gerek, biliyor musunuz?

Bunlardan kopmak gerek…

Yüzlerine, “siz beş para etmez insanlarsınız”, “ortalıkta dolaşıp gevezelik etmekten başka faaliyetiniz yok” demek gerek…

Daha da mı kızarlarmış, kızsınlar tabii…

Onlar kızınca ne oluyor, bir şey mi oluyor!

Ve kimseye aldırmadan üretmek gerek…

Az da olsa umut vaad edenler var…

Ötesini boş verin…

Şu ülkenin devrimci hareketinde ilk açık örgütsel hesaplaşmayı yapmak bize kaldı.

Bu, aslında, utanç verici bir durumdur.

Ülkede bulunanların bunu çoktan yapmış olmaları gerekirdi.

Bu sorun çoktan geride kalmalıydı…

Ama nerede…

Şimdi iyice mi kızacaklar…

Bakın size bir fıkra anlatayım:

İri yarı adamın birisi seyahatten erken dönmüş ve eşini yatakta başka bir adamla bulmuş.

Adam modern birisi, boşanırsın olur biter…

Adama bakmış, cılız mı cılız birisi…

Sormuş: “Adın ne senin?”

“Mülayim.”

“Yahu, demiş adam, sen sert olsan ne olur ki!”

Anlaşılmıştır herhalde…

 

Bu Cumartesi günü ROJ TV’de Medya Kritik programına katılacağım için sitede Pazar gecesine kadar yeni yazı yer almayacak.