Şuanda 231 konuk çevrimiçi
BugünBugün3031
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10755
Bu ayBu ay10755
ToplamToplam10479179
muhabarat acilcileri hiç değişmemiş PDF Yazdır e-Posta


İbrahim Yalçın’ın ayrılmadan önce, MK üyesi seçildikten sonra MK’ne yazdığı uzun eleştiri mektubunu okudum. Bilmediğim fazla bir şey olmamasına karşın yine de şaşırdım doğrusu…

İki nedenle şaşırdım:

Birincisi: Muhabarat Acilcileri hiç değişmemiş…

1981 yılının Nisan ayının sonuna kadar toplam dört ay Suriye’de kaldığımı belirtmiştim. O sırada Murtada hareketi yoktu ya da diyelim duymamıştık…

Ama “bize sağlanan olanaklar sayesinde öteki örgütlerden daha iyi durumda olacağız” anlayışı o yıllarda da aynıydı. Hatta 1981 yılında Mihrac Ural, Cemil Esat’ın sağladığı olanaklar sayesinde devrimci hareketin önderi olacağını filan bile düşünüyordu.

Önder dediğin de böyle oluyor işte…

Yabancı bir istihbarat servisinin sağlayacağı olanaklarla öteki örgütler ekarte edilecekti anlayacağınız…

Adam alışmış istihbaratla çalışmaya, Türkiye deneyimini burada da sürdürüyordu.

Müntecep Kesici Cemil Esat ve dolayısıyla Muhabarat ile yakınlaşmaya şiddetle karşı çıkıyordu. Arapça bildiği için bazı bilgileri doğrudan alabiliyordu.

Cemil Esat’ın Suriye’de komünistlere nasıl zulmettiğini anlatıyor ve örgütün bu kişiyle yakışlaşmasına karşı çıkıyordu.

Belirteyim,  Suriye politikasında yalakalığın sınırı yoktur. Müntecep’in sözünü ettiği, Hafız Esat yönetimine karşı olan komünistler ya da komünist partisinin muhalif kanadıydı. Yoksa Atatürk’ün resmi komünist partisi gibi Suriye’nin de resmi bir komünist partisi vardı.

Müntecep’in sert sözlerine görevlendirilmiş bir eleman olarak Zafer karşı çıkar ve hep aynı şeyi söylerdi: “Biz Cemil Esat’ı kullanıyoruz.”

Aynı şey söylemesi normal çünkü kendisinde başka şey söyleyebilecek kafa yoktu.

Bir ülkede o ülkenin gizli servisinin kucağına oturup onu kullanmak tabii ki mümkündü…

Ancak o kucağında oturttuğunu çok daha iyi kullanırdı.

Ve nitekim de öyle oldu…

Müntecep Kesici Muhabarat ilişkilerine karşı sert muhalefeti neticesinde hazırlanmış bir provokasyonla öldürüldü.

Muhabarat Acilcileri ise işi iyice azıttılar ve Suriye’deki Türkiyeli devrimci örgütler hakkında rapor vermeye bile başladılar.

Yine önceden belirttiğim gibi, bu ülkede hiçbir şey yapılamayacağını o günlerde anlamıştım ve bir an önce gitmek istiyordum.

Git, ayağını basabileceğin bir yer bul, ondan sonra görürüz…

İkinci beni şaşırtan nokta, İbrahim’in Acilciler’in Avrupa örgütlenmesiyle ilgili yazdıkları oldu. Bu bölgede iki MK üyesi üç tane de yedek üyesi varmış.

Bunu bilmiyordum. Sanıyordum ki Yavru ile Katip (Zafer ve Salih) dışında MK üyesi yoktur.

Meğerse toplam beş tane varmış!

TKEP’in ne kadar gariban bir örgüt olduğunu böylece anlamış oldum.

Genel Sekreter Suriye’de, bir MK üyesi de Avrupa’da idi. Kalan MK üyelerinin tümü ülkedeydi.

Gariban örgüt ne de olsa, fazla MK üyesi yok ki Avrupa’ya göndersin.

İbrahim, ilk ve son Kongre sırasında MK üyelerinin Türkiye ile ilgisinin bulunmadığını anlatıyor. Dahası, muhteşem kongrede Türkiye ile ilgili değerlendirme yapmak da yıllardan beri bulunduğu hapishaneden yeni çıkmış olan İbrahim’e düşüyor.

Aslında doğru bir tercih yapılmış! Yıllardır hapishanede bulunsa bile İbrahim’in Türkiye ile ilgili bilgisi ötekilerinden fazla…

Muhabarat Acilcileri bu imiş işte…

Şu sözü gayet iyi tanıyorum: “Burası Suriye, Türkiye kafasıyla hareket etmeyin.”

Kendisi hiçbir şey üretemeyen Mihrac Ural, bu sözü, Devrimci Yolculardan almış…

“Burası Avrupa, Türkiye kafasıyla hareket etmeyin” belirlemesi Taner Akçam’a aittir.

Gerçeklik yönü vardır. Türkiye’deki örgütlenmeyle doğrudan bağınız olsa bile, yaşadığınız alan başkadır ve bu başkalığın dikkate alınması gerekir.

Bunun nasıl yapılabileceğini de geçmişte yeterince gösterdim sanıyorum.

1980’li yılların ortalarında Avrupa ülkelerinde 3 milyon kadar Türkiyeli vardı.

Peki Suriye’de ne vardı?

Bir miktar siyasi mülteci, hepsi bu kadar…

Bu ülkede örgütlenip de ne yapacaksın?

Bu ülkede sadece Suriye yönetiminin ve Muhabarat’ın emellerine alet olabilirsin.

Ne örgütlenmesi, fırsatını bulduğun anda buradan gitmek gerekir.

Nitekim Türkiyeli devrimcilerin büyük bölümü de ilk fırsatta bu ülkeden gittiler.

Geriye Muhabarat’ın kucağındaki Mihrac Ural ve çetesi kaldı.

Cemil Esat’ın Acilciler’in fahri başkanı olması normal…

Adamın hakkı, gerçek berini bulmuş…

Muhabarat Acilcilerine değişik olanaklar sağlayan Cemil Esat değil mi?

Kafası kızdı mı örgütün evinin elektriğini bile kestirebilecek olan Cemil Esat değil mi?

Fahri başkan olmak adamın hakkıdır.

Burada çirkin olan, insanların kandırılarak bunun yapılmasıdır.

Sadece bu konuda mı?

Mihrac Ural tam bir yalan makinesi…

Devrimci katili, Muhabaratçı, Abdullah Öcalan’a suikaste katılan ve ek olarak da tam bir yalan makinesi…

Şunu da söylemek gerek: insanın birazcık gözünü açıp yutmaması gerek…

Kör gözüne parmağım kadar açık örnekleri yutmuş görünenler, gerçek durumun farkında olan suç ortaklarıdır.

İbrahim oradaki tipleri anlatıyor. Örgütün gerçek yöneticisi Lazkiye Komitesi imiş…

Normal, Lazkiye’yi ve o bölgenin hakimi Cemil Esat’ın desteğini kaldır, geriye birkaç lümpen serseri kalır.

Salih olsun Zafer olsun, bunların hepsi gerçek durumu biliyor.

PKK, Serxwebun’da tanımı yapmış:

Acilciler, Hatay’ı Suriye’ye katmak isteyen Arap örgütü…”

Gerçek olan da bu zaten…