Şuanda 69 konuk çevrimiçi
BugünBugün3520
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11244
Bu ayBu ay11244
ToplamToplam10479668
topu görse karpuz zanneder... PDF Yazdır e-Posta


Bugüne kadar bu sitede olsun başka yerlerde olsun malum tiplerin görüşlerini hedef alan herhangi bir yazı yazmadım.

Lazkiye’nin tombulu, Mersin’in DYP’li devrimcisi, İstanbul’un serserisi ve ötekiler…

Bunların görüşü mü varmış!

Topu görseler karpuz zannederler…

İsteyen kendi çalıp kendisi oynayabilir, bana ne!

Önemli olan şudur:

Bu ülkede Acilciler’in adı kullanılarak Muhabarat örgütlenmesi yapılamayacak…

Önünü kestik…

Bu ülkede devrimci geçinen devrimci katilleri teşhir edilecek, en azından vicdanlarda mahkum olacaklar…

Nebil Rahuma’yı kullanamayacaklar…

Devrimci hareketin kayıpları devrimci katillerine ve onun ortaklarına paye sağlamakta kullanılamayacak…

Devrimci geçinen cinsel saldırganlar teşhir edilecek…

Daha sayayım mı, ama yeterlidir…

Geçtiğimiz dört yıl benim açımdan yararlı oldu.

Eskiden lümpen-serseri takımıyla bu kadar uğraşmamıştım ve dolayısıyla da bu işin yolunu yöntemini az biliyordum.

Epeyce öğrendim.

Bu takımın kendi söyleyip kendi dinlediğini ve kimse tarafından ciddiye alınmadığını öğrendim, gördüm.

Yaşı çoktan kemale ermiş ama bir türlü kendisiyle barışamamış, kendisine büyük özellikler vehmeden tiplerin, büyük görünebilmek için başkalarını küçültmeye çalıştıklarını ve çaplarının buna bile yetmediğini gördüm.

Bu tiplerin içine düştükleri acizlik –ne yalan söyleyeyim- hoşuma gitti.

Ne kadar çaresiz tipler…

Kimse ciddiye almıyor…

Ortalık pislik, kifayetsiz muhteris, zavallı dolu…

Mecburen bunların arasından yolumuzu açıyoruz, açtık…

Bu ülkenin sosyalist hareketinin şu kadar eksiği vardır, ama bazı olguları da görür, bilir.

Bu arada bazı insanların bana bozulmaya başladıklarını da duyuyorum.

“Senin başka işin yok mu Engin? Yazman gereken yazılar var, onları yaz. Acilciler’in tarihi konusunda amacın vardı, ulaştın. Artık yazılarını yaz.”

Haklılar, ne diyebilirim.

Yapmaya çalışacağım…

Daha önce de sözünü etmiştim: 20. Yüzyılın Büyük Düşünürleri Kitap Dizisi’nin ilk ve üçüncü ciltlerinde Lenin ve Che Guevara ile ilgili iki yazım yayınlanmıştı. Yazı dediğim 50-60 kitap sayfası kadar… Altıncı cilde de Fanon’u yetiştirmeye çalışıyorum.

Yayıneviyle yapılan anlaşma uyarınca daha önce yayınlanmış olan yazıları serbestçe kullanabileceğim. Yayınlanmaları üzerinden de zaman geçtiğine göre, bunları sitelerden birine yerleştireceğim.

Özellikle Lenin yazısını ikiye bölmek gerekebilir, bakalım…

Sol İçi Şiddet yazısını da yakında yayınlayacağım. 30-35 kitap sayfası ama bu yazıyı daha sonra genişletmeyi planlıyorum.

Şiddet konusu üzerinde daha ayrıntılı olarak çalışmayı planladığım bir konu…

Bu ülkenin tarihinde önemli yeri var ve halen de var.

Fanon’daki şiddet kuramı eskiden beri ilgimi çeker.

Fanon’da Şiddet Anlayışı başlıklı Almanca ev ödevini, bir yıl önce Fanon dersini aldığımda yazmıştım. 1,7 ya da 83 aldığım bir ödevdi.

www.yazinverlag.de

de bulunan bu yazıyı site içine girip de baktığımda 126 kişinin okuduğunu gördüm, ama bu kez şaşırmadım. Zira Das Unbewusste in der türkischen 68er Bewegung (Türkiye 1968’inde Bilinçaltı) yazısını okuyan 500’den fazla…

Yakında Almanca bir yazı yayınlayacağım…

Platon ile ilgili…

Platon’da geometri anlayışı…

Felsefedeki ilk büyük ev ödevi sayılır.

İddialı değilim, geçer not alsam yeter…

Bu arada belirteyim, üniversitede güz döneminde aldığım felsefe dersindeki ilk sınavdan geçmişim.

İkincisi büyük ev ödeviydi, sonuç daha belli olmadı.

Televizyon derseniz ufaktan faaliyete başladı. Normal olarak bu hafta sonu gidecektim ama işim var, başka kente gitmem gerekiyor. Bir-iki hafta sonra artık…

10 Nisan’da üniversite yeniden açılıyor ve zamanı iyi değerlendirmem gerek…

Niyet bu, ama umarım yaparım…

Cuma sabahı başka bir yazar arkadaşımızın yazısı sitede yer alacak, ondan sonra birkaç gün yokum. Eğer bir başka arkadaş yazı gönderirse Pazar gecesi yayınlanır, yoksa yazı için Pazartesi akşamını bekleyeceksiniz…