Şuanda 71 konuk çevrimiçi
BugünBugün3852
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11576
Bu ayBu ay11576
ToplamToplam10480000
12 eylül ve yargılama PDF Yazdır e-Posta


Şu anda 12 Eylül mü yargılanıyor?

Öyle gibi gösterilmek isteniyor, gerçek ise başka türlüdür.

12 Eylül Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ya da iki kişinin işi olmasa gerek…

Kenan Evren sembolik bir isimdir, burası doğru, ama o dönemin sadece beş cunta üyesinin değil, bütün yüksek askeri kademenin yargılanması gerekir.

Sivil işbirlikçileri katmıyorum, belli başlı isimlerin mahkum edilmesi yeterli olur.

Mahkemenin en azından şimdilik iki kişiyle sınırlı tutulmasının ötesinde, yargılananlar tutuklu değiller…

İnsanlık suçu işledikleri iddia edilen bu iki kişi serbest, bir tanesi eski cumhurbaşkanı ve herhangi bir kısıtlama olmadan sahip olduğu bütün hakları kullanıyor.

Bundan çok daha hafif isnatlarla suçlananlar bile tutuklanırlarken, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın tutuklanmaması dikkat çekici bir durum ve davanın göstermelik olduğu düşüncesini kuvvetlendiriyor.

Dahası var…

Bunlar Almancadaki güzel bir isimlendirmeyle Schreibtischtäter denilebilecek kesimdir. Nazi yöneticileri gibi kararları verirler, başkaları uygular.

Uygulayıcıların kimler oldukları epeyce biliniyor ve 12 Eylül’ün yargılanabilmesi için, bunlardan en az bir bölümünün de yargılanması gerekir. En azından içlerindeki belli başlı isimlerin…

Diyarbakır Cezaevi Komutanı Esat Oktay Yıldıran öldürüldü, peki Mamak’taki komutan Raci Tetik ne oldu?

Diyarbakır Cezaevi’ndeki vahşet uygulamaları sırasında bölgenin sıkıyönetim komutanı olan Kemal Yamak nerede?

Kendisi sonraki yıllarda Özal’ın danışmanlarından birisi olacaktır.

Davanın bugünkü aşamasında “faşizm yargılanıyor” gibi saptamalar fazla aceleci olacaktır.

Dava, kamuoyunun gazını almak için kullanılacak bir araç gibi görünüyor.

Devlet ve hükümetteki sorumluların 12 Eylül yöneticilerine özel olarak kızdıklarını düşünüyorum. PKK’nin özellikle 12 Eylül yönetimi tarafından başlarına bela edildiğini düşünüyorlar.

Haksız da sayılmazlar doğrusu.

12 Eylül darbesinin ardından PKK de soldaki diğer örgütler gibi yenilmişti. Toparlanabilirdi, ama bugünkü durumuna ulaşamayabilirdi de…

12 Eylül yönetimi Diyarbakır Cezaevi’ndeki vahşet ile PKK eylemlerinin Kürt toplumu içinde rezonans bulmasının yolunu açtı.

Diyarbakır Cezaevi’nde yapılanlara vahşet diyorum, çünkü işkence hafif kalır.

Yapılanlar Esat Oktay Yıldıran’ın sadizmiyle açıklanamayacak kadar sistematik ve bilinçliydi. Amaç, cezaevindeki birkaç bin tutuklu aracılığıyla Kürt toplumuna mesaj vermekti: rahat durmazsanız bunları yaparız…

Vahşet o derecedeydi ki, “ne olursa olsun” düşüncesine yol açtı.

Bundan daha kötüsü olacak değildi ya?

12 Eylül 1980 sonrasında büyük kentlerde çok sayıda silahlı eylem yapıldı, ama bunlar Türk toplumunda çok az rezonans buldu. Kürt toplumunda ise tersi gerçekleşti.

12 Eylül sonrasında Kenan Evren’in meşhur sorusu hatırlardadır: “12 Eylül öncesine, günde 20 kişinin öldüğü günlere dönmek mi istiyorsunuz?”

Günde 20 kişi ölmedi ama 1984’ten bu yana halen sürmekte olan savaşta 30-35 bin kişi öldü.

Eskiden belirli kentlerde gündüz sokağa çıkan insanlar, “akşam eve dönebilecek miyim?” diye düşünürdü.

Yıllardan beri ise askere gidenler, “acaba dönebilecek miyiz?” diye düşünüyorlar.

12 Eylül rejimi Türk toplumunda büyük oranda başarılı oldu. Büyük oranda apolitik bir toplum ve onun gençliği yetiştirildi.

Kürt toplumunda ise tersi oldu.

Devlet ve hükümet yetkilileri 12 Eylül yöneticilerine kızmakta haksız sayılmazlar.

Şiddeti anladık ama bu oranda vahşete ne gerek vardı? İnsanları “artık ne olursa olsun” düşüncesine, sonucu nereye varırsa varsın direnmeye sürüklediniz.

Sizleri mahkum etsek bile Kürtlerin yüreği biraz olsun soğur mu acaba?

Hiç sanmıyorum. Diyarbakır Cezaevi Auschwitz’den daha kötüydü.

Nazilerin bu en ünlü toplama kampında bulunanların kişilikleriyle sorunları yoktu. Ölünceye kadar çalıştırırlar, artık çalışamayacak olanları da zehirli gazla öldürür ve yakarlardı.

Marş söylet, kişiliğini ez, kendini inkar ettir; bu tür uygulamalarla ilgileri yoktu.

Diyarbakır Cezaevi ise tam tersi uygulamalarıyla bilinirdi.

Öldürme, ama ölmekten kötü yap, kendine yabancılaştır; kişiliğini sil, başka bir kişilik aşıla…

Diyarbakır beklenenin tersi sonuca yol açtı.

Yakında Kemal Yamak ve o cezaevinden bilinen bazı işkenceciler de davaya dahil edilirlerse şaşmam…

Demokrasi için mi, yok canım!

“Sizde hiç mi kafa yoktu kardeşim, bu kadar da yapılmaz ki!”

Bugünün sonucu oradan çıktı…

AKP’liler 12 Eylülcülere kızarlar, ama demokrat oldukları için değil!