Şuanda 176 konuk çevrimiçi
BugünBugün3959
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11683
Bu ayBu ay11683
ToplamToplam10480107
anayasayı tangır tungur ettin mi? PDF Yazdır e-Posta


Nöbetçi mahkemeye çıkarıldık. Ondan önce sözüm ona doktor önüne çıkarılmıştık. Adam, “beni anlayın, bir şey yazamam” diyordu. “Gördüğünü yaz, başka bir şey isteyen yok” ısrarı üzerine kağıda bir şeyler yazmıştı. Akşam olmuştu ve sadece mahkeme salonunun loş olduğunu hatırlıyorum. Hakim bir tuhaftı. Nesi tuhaftı, dikkat edebilecek durumda değildim. Türk Ceza Kanunu’nun 146/1. maddesini okuyordu tutuklanma gerekçesi olarak: Türkiye Cumhuriyeti anayasasını tağyir, tebyir ve ilgaya ve bu kanunla kurulmuş TBMM’ni ıskata teşebbüs…” diye başlayan bir metindi hatırladığım kadarıyla… Esas sanıklardan birisi olarak tutuklandım, sonra Ali ve İbrahim de tutuklandı. Muharrem daha şubedeydi. Ve bizden sonrakilere sıra geldi.

Herkese ilgili maddeyi okuyordu. Hep aynı şeyleri okumaktan sıkılmış olsa gerek, başlayıp sonra durmaya başladı ve soruyordu: “Anayasayı tangır tungur ettin mi?” Hiç birimizde gülecek hal olmadığı için kimse gülmedi ama gerçekten acayip bir durumdu.

Böyle devam etti. Biraz okuyor sonra sanığın anayasayı tangır tungur edip etmediğini soruyordu.

Sıra Halis’e gelince, önce önündeki kağıda bakarak okudu, sonra başını kaldırıp karşısındakine baktı: karşısında 13 yaşında bir çocuk vardı. “Sen anayasanın ne olduğunu bilir misin?” dedi ve eliyle git buradan gibisinden bir işaret yaptı.

Sekiz kişi tutuklandık. Muharrem birkaç gün sonra tutuklanacaktı. Bunlardan üçü ilk mahkemede tahliye oldular ve sonra da beraat edeceklerdi.

Bunlardan Müslüm adındaki arkadaşın durumu üzücü oldu. Ben akşam sekiz civarında onun evinden çıkar çıkmaz yakalanmıştım. Ardından ev basılmış ve evde birlikte kaldığı iki Halkın Yolcusuyla birlikte gözaltına alınmıştı. Ötekileri tanımıyordum. Sadece beni tanıdığı için tutuklanmıştı. Örgütsel ilişkimiz hiç olmamıştı. Sadece tanışırdık ve bir dönem örgüte yakınlaşmıştı, o kadar. Osmanbey’deki evden çıktıktan sonra beni izleyen polis bu evi basmıştı. Operasyonun öğle saatlerinde başladığını ve ilk olarak Belma ile İrfan’ın Haydarpaşa’da yakalandığını sonra öğrenecektim.

Bu arkadaş Sağmalcılar’da faşistlerin kadın koğuşundan kendilerine kadın gönderilmesini istemesi üzerine çıkan isyana en önde katılanlardandı. Faşistlerin koğuş kapısı kırılacak açıldığında içerden atılan cam parçalarından birisi gözüne gelecek ve gözünü kaybedecekti. Birkaç ay gözü sargılı olarak yattı. Isparta’ya bizimle birlikte sürgüne gitti ve ilk mahkemede de tahliye oldu.

Durumundan hiçbir zaman şikayetçi olmadı.

Daha sonra kendisinden herhangi bir haber almadım. Örgütsel ilişkimiz olmadığı için başkasının haber aldığını da sanmıyorum. O isyanda kimseye bir şey olmazken ve sadece faşistler arasında yaralılar varken, Müslüm’ün gözünü kaybetmesi üzücü bir durumdu.

Ne yaparsınız, bazen rastlıyor işte…

Gözaltına alınanların listesini daha sonra gördüğümde bir isim dikkatimi çekti. Türkçe bir isim değildi ve kim olduğu hakkında hiç fikrim yoktu. Kimse de tanımıyordu. Sonunda avukata sordum bu kim diye…

Ermeni asıllı birisiymiş. Benim kaldığım ev basıldığında yoldan geçiyormuş. Eve baktı diye kuşkulanmışlar, kimlik sormuşlar, Ermeni adını görünce gözaltına almışlar.

Mahkemelere tutuksuz olarak geldi mi, bilmiyorum.

Bir garip hakim sayesinde normalde Belma ile birlikte yakalandığı için tutuklanması gereken İrfan, tutuklanmadı. Arada bir şey oldu, kaynadı.

Bir bu hakimi hatırlarım, bir de biz kaçtıktan sonra avukat vasıtasıyla memnuniyetini ileten askeri savcıyı…

“Çok sevindim, ceza alacaklardı, iyi ki kaçtılar” demiş…