Şuanda 64 konuk çevrimiçi
BugünBugün3847
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11571
Bu ayBu ay11571
ToplamToplam10479995
bölünme sendromu PDF Yazdır e-Posta


Önceki yıllarda “Sevr sendromu” vardı. Sürekli olarak Batılı ülkelerin Lozan Antlaşmasını hazmedemediklerinden ve Sevr’i yeniden hayata geçirmek istediklerinden söz edilirdi.

Daha sonra bunun yerini daha genel bir belirleme, bölünme sözcüğü aldı.

Emperyalizm bizi bölmek istiyor, bu amaçla da ayrılıkçı akımları kışkırtıyordu.

Türk ulusalcılarının gözde tezi olan “bizi bölmek istiyorlar”, özellikle Kürt halkının mücadelesi konusunda sürekli olarak gündeme getirildi.

Emperyalizm sadece bizi değil, kendisine rakip olarak gördüğü bütün ülkeleri bölmek istiyordu.

Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan başta olmak üzere büyük ülkeleri bölebilmek için içerdeki ayrılıkçı akımları özellikle kışkırtıyordu.

Bir ülkenin gücünü onun büyüklüğüne bağlayan bu anlayışa göre, emperyalizm her büyük ülkeyi bölerek çok sayıda küçük ülkenin ortaya çıkmasını amaçlıyordu.

Çekoslovakya’nın Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak iki halkın özgür iradesiyle referandum sonucu ikiye ayrılmasını bile emperyalizme bağlayanlar oldu.

Tek ve büyük bir ülke olarak yaşamak emperyalizme karşı olmak demekti.

Farklı kimliklerin gelişmesi ve haklarını istemesi ise bölücülüktü, emperyalizme hizmetti.

Ardından beklenmedik bir şey oldu:

Emperyalizm, hızını alamamış olsa gerek, kendisini de bölmeye karar verdi.

2014 sonbaharında İskoçya’nın bağımsızlığı için referandum yapılması konusunda İngiltere başbakanı ile İskoçya bölgesinin başbakanı arasında anlaşma imzalandı.

Neredeyse üç yüz yıldır Birleşik Krallık ya da Büyük Britanya bünyesinde bulunan İskoçya, eğer referandumdan ayrılık kararı çıkarsa, bağımsız bir ülke olacak.

İskoçya geniş bir otonomiye sahip ve sadece dışişleri, vergi, enerji ve savunma konularında İngiltere hükümetine bağlı.

Buna rağmen bağımsızlık isteyenler var ve bu amaçla da referandum yapılacak…

Emperyalizm şaşırdı galiba, başka ülkeleri böldükleri yetmedi, şimdi de kendilerini bölecekler!

Gerçi İskoç halkının yaklaşık üçte biri bağımsızlıktan yana, çoğunluk Büyük Britanya’nın bünyesinden ayrılmak istemiyor, ama belli mi olur?

Bakarsınız referandumdan bağımsızlık kararı çıkar.

Büyük Britanya’nın şimdiki başbakanı David Cameron’un solculukla küçük bir ilgisi bile bulunmuyor; sağcı bir partiden ve sağcı bir kişi. İskoç halkının çoğunluğu ayrılmayı istiyorsa buna saygı göstereceğini belirtiyor.

 

BÖLÜNME KORKUSU NEREDEN GELİYOR?

Bir ülkenin yüzölçümünün büyüklüğüyle ülkenin dünya politikasındaki yeri arasında doğrudan bağlantı bulunmuyor. Öyle olsaydı, Kongo dünyanın etkin ülkelerinden birisi olurdu. Ya da başka bir örnekle Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ı bağımsız bir devlet görünümü altında ilhak edince daha mı güçlü oldu?

Kesinlikle hayır!

Ülkenin gücünü ve dünya politikasındaki yerini ekonomik, kültürel ve askeri gücüyle değil de, öncelikle yüzölçümünün büyüklüğüyle belirlemek, Türk kültüründe derin iz bırakmış olan imparatorluk özlemiyle ilgilidir.

SSCB’nin var olduğu yıllarda, “Bütün Türkler hep bir ordu” söylemiyle, Kafkasya ve Orta Asya’da “esir Türkler”in bulunduğu varsayılır ve gün gelip bunlarla birleşileceği düşünülürdü.

1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından Türkiye’nin yeni imparatorluk hedefi de belli oldu. Turgut Özal’ın sözleriyle, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar 200 milyonluk Türk dünyası”.

Bu Türk dünyası, Balkan Türklerinden Çin’deki Uygurlara kadar herkesi kapsıyordu.

Türkiye, ABD’nin desteğini de arkasına alarak, Rusya Federasyonu ile etkinlik yarışına girdi ve 10-15 yıl içinde de bu yarışı kaybettiğini anladı.

“Soydaşlarımız” olarak adlandırılan Azeriler, Özbekler, Türkmenler ve diğerleri, hamileri TC yerine, Rusya Federasyonu ile anlaşmayı tercih ettiler.

Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya’da önemli bir etkinlik gösteremedi.

21. yüzyılda kurulması düşünülen Türk imparatorluğu böylece sona erdi.

Bunun yerini Ortadoğu’da İslam imparatorluğu aldı.

AKP için Türk-İslam imparatorluğu ideal bir bileşim olurdu ama Kafkasya ve Orta Asya’da yaşayan ve kendilerine “Türk” denilen halklar, Anadolu Türklerine hiç de yakın görünmüyordu.

Bazılarının konuştuğu dil Anadolu Türkçesine yakın olmasına karşın apayrı tarihsel ve kültürel özelliklere sahiptiler.

Türk imparatorluğu zorunlu olarak unutuldu ve yerini birkaç yüzyıl Osmanlı’nın egemenlik alanında kalmış İslam ülkeleri aldı.

Burada söz konusu olan tek devlette birleşmek değil, Türkiye’nin İslam ülkelerinin lideri olarak kabul edilmesiydi.

Türk imparatorluğunun yerini İslam imparatorluğu hülyası aldı.

Bu konuda da ciddi sorunlar bulunuyor ve olamayacağı şimdiden belli oluyor.

İmparatorluk dönemi çoktan bitti ama –bir deyimle- müzik bitti ama dans sürüyor.

İmparatorluk tutkusu bölünme sendromunu da birlikte getiriyor.

Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan çok sayıda halk 18. ve 19. yüzyılda gerektiğinde İngiltere ve Çarlık Rusyası’ndan da destek alarak ayrılınca, İmparatorluk da çöküntüyle karşılaşmamış mıydı?

AKP, Türk kültüründeki imparatorluk düşüncesinin şimdiki temsilcisidir.

Bir dönem yenilikçi gibi görünmesine karşın gelenekle olan güçlü bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır.

Bir şekilde yeniden imparatorluk kurma tutkusu içinde olanların, Kürt halkının taleplerine karşı bu kadar az duyarlı olmalarının, bu talepleri büyük tehdit olarak görmelerinin nedeni budur.

Tarihin en büyük sömürge imparatorluğuna sahip olan İngiltere, 1945 sonrasında sömürgelerini kaybetti. Dünya çapındaki etkinliğini ekonomik, askeri ve kültürel gücüyle sürdürmeye çalıştı.

Sömürge kurtuluş savaşları emperyalist ülkeleri geriletti, politikalarını dönüştürdü.

Klasik sömürgeciliğin yerini işgale genellikle başvurmayan yeni sömürgecilik aldı.

Büyük Britanya şimdi kendi içinde bölünmeyle karşı karşıya…

Bundan çekindikleri söylenemez, çünkü başka alanlardaki güçlerine güveniyorlar.

Türkiye burjuvazisinin temsilcileri,  AKP, CHP ve MHP ise gittikçe uzaklaşan geçmişin hayalinden kurtulamıyorlar ve onu bir şekilde yeniden kurmak istiyorlar.

Bunlar İttihat ve Terakki’den sözde farklıdırlar, gerçekte ise özünde aynı politikayı izliyorlar.

Halkların doğal haklarına karşı sonuna kadar direnmek ve ülke dışında maceralara atılmaya hevesli olmak…

İttihat ve Terakki de çapına bakmadan Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında girerek aynısını yapmamış mıydı?

Amaç, kaybedilen imparatorluğu geri almaktı…

Zaman değişti, yöntemler değişti ama zihniyet aynen duruyor.

Kürt halkının mücadelesinin önemli bir zorluğu da buradan kaynaklanıyor:

Egemen halkın kültürüne içselleşmiş olan imparatorluk özleminin yıkılması…

Bu özlem ortadan kalkmadıkça her çeşit hak aramanın “bölücülük” olarak görülmesi neredeyse kaçınılmaz oluyor.