Şuanda 86 konuk çevrimiçi
BugünBugün3867
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11591
Bu ayBu ay11591
ToplamToplam10480015
goethe, kant, hegel derken... PDF Yazdır e-Posta


Açlık grevleri üzerine bir şey yazmayacağım, çünkü söylenebilecek her şey söylendi.

AKP hükümeti ve özel olarak da Başbakan durumu daha da gerginleştirmek için elinden geleni yapıyor. Amacı yerel seçim ve devlet başkanlığı seçimi için MHP saflarından kalıcı taraftar kazanmaktır. Bu amaçla açıkça yalan söylemeyi, saçmalamayı ve alay konusu olmayı bile göze aldı.

Basının ve televizyonların büyük bölümünün gazetecilikle ilgisinin kalmadığı yeniden görüldü ve sanırım bir daha görülmesi de gerekmiyor.

Kürt halkına, PKK’ye, açlık grevcilerine karşı olabilirsiniz, ama en azından doğru haber verirsiniz, olup biteni anlatırsınız.

Az sayıda yayın organı ve sosyal medyanın bir bölümü gerçeklerin duyurulması için elinden geleni yapıyor ama yeterli olmadığı da ortada.

Başbakan’ın hesaplarının tutacağı da kuşkulu…

Sürekli deneme yapılıyor: nereye kadar gidebilirler, neleri göze alabilirler diye ölçülüyor.

Bu gerginlik politikası bir yerde geri tepecek…

Neden derseniz, MHP’lilerin bir bölümü bile anadilde eğitime olumsuz bakmamaya başladı.

Türkçe bizim anadilimiz ve biz anadilimizde eğitim görüyoruz. O halde Kürtler neden görmesin?

Öcalan’ın özgürlüğü, yerel özerklik konusundaki olumsuz yaklaşımlara karşın, anadil konusu çatlağın ilk ortaya çıkacağı konu gibi görünüyor.

Kürtçe diye bir dil yoktur belirlemesinden sonra geri atılan her adımda direnerek bu günlere geldik.

Bu kadar insanın hayatını kaybetmesine, bu kadar acıya değer miydi? sorusuna azıcık düşünebilen bir insanın vereceği cevap bellidir.

Ve bakalım bu durum ne zaman açık olarak ortaya çıkacak?

Buradan Başbakan’ın Almanya gezisinde yaptığı bir belirlemeye geçeceğim.

Başbakan Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin daha iyi uyum sağlamasını ve “Goethe, Kant ve Hegel’i okuyacak kadar uyumlu olmalarını” istemiş.

Cahillik düzeyine varan bilgisizlik bu belirlemede bile belli oluyor.

Duyan da sanır ki, Alman kökenlilerin büyük bölümü Goethe, Kant ve Hegel’in sadece adını bilmiyor, aynı zamanda onları okuyor.

Gerçek durumdan habersiz olmak bir yana Başbakan bu belirlemesiyle iki vahim hata da yapıyor.

Birincisi: Kant’ı okumak Almancayı iyi bilenlerin hatta anadili Almanca olanların bile kolay üstesinden geleceği iş değildir. Kant’ı okumak en az lise düzeyinde eğitim görmüş olmayı hatta daha fazlasını gerektirir.

İkincisi: Almanya’daki Türkiye kökenli gençlerin eğitim durumu oldukça kötüdür. Büyük çoğunluk bırakın liseyi bitirip üniversiteye gitmeyi, lisede okuyabilme hakkını bile kazanamıyor. Ortaokulda eğitimi bırakanların sayısı az değil.

Bu durumdaki bir kişi istese bile Kant’ı okuyamaz. Oradaki cümle yapısı, kullanılan kavramlar, tartışılan sorunlar ortaokulu bile okuyamamış birinin anlayabileceği şeyler değildir.

İnsanların Kant’ı okumalarını istiyorsanız, önce onlara bunun için gerekli eğitimi sağlamanız gerekir. Eğitimin önemine dikkat çekmeniz, Türkiye kökenliler arasında yaygın olan eğitimsizliğin nedenlerinin araştırılmasını istemeniz gerekir.

Bu konuda nasıl bir katkı sunulabilir diye düşünebilmeniz gerekir.

Başbakan’ın böyle sorunları olmadığı gibi konuyu da bilmiyor.

Sanıyor ki, Almanca öğrenen Kant’ı da okuyabilir.

İyi Almanca nerede öğrenilir?

Eğitimle öğrenilir. Dilin ailede ve arkadaş çevresinde ya da televizyon izlenerek öğrenilmesi bir dereceye kadardır. Dilin gelişmesi, bu dilde iyi eğitim görülmesine doğrudan bağlıdır.

Birkaç yüz kelime Almanca bilen ve kısa cümlelerle konuşabilenler Kant’ı okuyamazlar. Aynısı Hegel için de geçerlidir.

Kürtlerin neden mutlaka Kürtçe eğitim istediklerini şimdi daha iyi anlayabiliyor musunuz?

Konuşmakla, türkü dinlemekle, televizyon izlemekle dil ancak ileri olmayan bir düzeye kadar gelişebilir.

Daha ilerisi bu dilde eğitimle sağlanabilir.

Kürtçe eğitim dili haline gelmeden gelişemez.

Entelektüel birikimin yetersizliği; İngilizce, Almanca, Fransızca gibi dillerdeki bilimsel ve felsefi kavramların Kürtçeye çevrilmesindeki sorunlar ancak bundan sonra ortaya çıkacaktır.

Türkçe yıllardan beri bu sorunlarla boğuşuyor ve çözümde başarılı olunabildiği de söylenemez.

Kant’ın sadece iki yapıtının Türkçe çevirisi bulunuyor.

Hegel’de de durum farklı değil.

Toplu eserleri 20 cilt ama Hegel’den yapılan çevirilerin hepsini toplasanız bir cilt bile tutmaz.

Kant ve Hegel’i Türkçede aramayın, çok az bulabilirsiniz.

Palavra atmanın politika haline geldiği bir ülkede Başbakan’ın yaptığı çok da şaşırtıcı değildir.

Konuşuyor ve yandaşları kendisini ciddiye alıyorsa eğer, geri kalanını da dert etmiyor.

Ben yaptım oldu, ben söyledim oldu anlayışıyla bakalım nereye kadar gidebilecek…

 

Not: Bu yazı geçtiğimiz hafta Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanmıştı. Bu arada o kadar çok yazı geldi ki, bunu yayımlama fırsatı olmadı.

Şikayetçi değilim tabii ki…