Şuanda 36 konuk çevrimiçi
BugünBugün4259
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11983
Bu ayBu ay11983
ToplamToplam10480407
barış, savaşın farklı araçlarla sürmesidir PDF Yazdır e-Posta


Clausewitz’in bilinen belirlemesi olan, “Savaş politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir” sözünü bugünkü duruma uyarlamak istediğimizde, yazının başlığı ortaya çıkar: Barış, savaşın farklı araçlarla sürdürülmesidir.

Konuşulana, propagandası yapılana değil de yapılana bakarak karar vereceksek eğer, ülkede barış sözü çoktur, ama barışın kendisi yoktur.

İki örnek yeterlidir:

Heyet İmralı’ya, savaş uçakları da Kandil’e gitmektedir.

Samsun’da HDK’lılara Antakya’da ise BDP kongresine yapılan saldırı hükümet kaynaklıdır.

Polis saldırganları korkutma sınırına kadar serbest bırakmakta ama yaralama ve ölümle sonuçlanacak düzeyde saldırıya izin vermemektedir. Başka bir deyişle, polis göstericilere hakimdir ve başından beri değil de korkutma sınırı aşılmaya yönelinirse müdahale etmek için hazır beklemektedir.

Polis kendisi istediği için böyle davranamayacağına göre, bu bir hükümet politikasıdır ya da barış, savaşın farklı araçlarla sürmesidir.

Verilen mesaj açıktır:

Ya istediğimiz çizgiye gelirsiniz ya da siz bilirsiniz!

AKP hükümeti kendisine güvenilmediğini biliyor olsa gerektir.

Güvenmek için neden yok, neden güveneceksiniz?

Bir kişiye, bir hükümete, bir organa güven belirli nedenler üzerinde yükselir.

Kürtlere yönelik politikasında hükümete güvenilmesi için herhangi bir neden yoktur.

Bu kaçıncı çözüm söylemi, bu kaçıncı ateşkes istemi?

Geçmişte hepsi yapıldı ve sonuç ortadadır.

PKK’nin silahlı güçlerin ülke dışına çıkarılması derseniz, geçmişte bu da yapılmıştı.

Hepsinin sonu daha kanlı çatışmaların gündeme gelmesi oldu.

İki tarafın da birbirine hiç güvenmediği bir ortamda, güven ancak küçükten büyüğe doğru giden karşılıklı adımlarla sağlanabilir.

Yeni bir yargı paketiyle keyfi olarak tutuklanmış bir bölüm KCK’linin serbest bırakılması ve geleceğe ilişkin umutlu sözlerin karşılığında, “silahlı güçlerinizi sınır dışına çekin” talebi ortaya sürülemez.

Yapılanla istenilen arasında denge yoktur.

Güven ise ancak karşılıklı ve birbirini dengeleyen adımlarla sağlanır.

Bir taraf attığı adımın önemine uygun olarak karşı tarafın da adım atmasını bekler.

Bunu beklemek hakkıdır, daha fazlasını hele çok daha fazlasını beklemek ise hakkı değildir.

AKP’nin yaptığı ise bundan başka bir şey değildir.

Bazı adımlar atıyor ve karşı taraftan da kendilerininkilere hiç uygun olmayan büyük adımlar bekliyor.

Başbakan Erdoğan bunu açıkça ifade de etti: Önce silahlı güçlerini sınır dışına çekerler, sonra gerekli adımları atarız.

Bunun adı barış değil, dayatmadır. Savaşın, başka yöntemlerle, barış adı altında sürdürülmesidir.

Bunu söyleyen bir kişinin, “Bana ve hükümetime neden güvensinler?” diye sorması gerekir.

Güven, somut olaylar üzerinde yükselir ve geçtiğimiz on yılda hükümet tarafında çözüm konusunda ciddi bir iyiniyet de görülmemiştir.

Medyada her zaman olduğu gibi hükümetin kalemşorları çok hayran oldukları kendi barış teorilerini anlatıyorlar.

Sık sık solu ve demokratları da etkileyen şöyle bir yöntem kullanıyorlar:

Her adımdan, başbakanın ya da bir bakanın her sözünden teori üretiyorlar.

Bu teori büyük gürültü yapılarak zihinlere sokulmaya çalışılıyor.

Bu konuda insanların unutkanlığına güveniyorlar olsa gerektir, çünkü geçmişte bu şekilde ürettikleri teorilerin nasıl sonuçsuz kaldığını hatırlamak bile istemiyorlar.

Burada yöntem yanlıştır ve çıkarılan büyük gürültünün etkisinde kalarak bu yönteme itibar etmemek gerekir.

Her olaydan teori çıkarılmaz.

Hükümetin barış konusunda eskiden beri sürekliliğini koruyan bir çizgisi vardır ve yeni olaylar, açıklamalar da bu çizgi temelinde değerlendirilirse gerçek anlamlarını kazanırlar.

Hükümetin sürekli çizgisi şudur:

Kürt sorununu çözmek değil, onu birlikte yaşanılabilecek düzeye geriletmek…

Bugün de bu çizgiden önemli oranda uzaklaşıldığını gösteren göstergeler bulunmuyor.

Dolayısıyla başbakanın ya da bir bakanın barış ile ilgili sözlerini, bu sözlerle sınırlı kalarak değil, bu sürekli çizgi temelinde değerlendirmek gerekir.

Bir yandan barıştan söz edeceksiniz, diğer yandan bombardımanlar sürecek; barış denilecek ama HDK ve BDP’lilere polis gözetiminde saldırılacak; barış denilecek ama Kürt halkının değişik düzeylerdeki temsilcileri sürekli azarlanacak…

Burada söz konusu olan, barış adına savaşın farklı yöntemlerle sürdürülmesidir.

Hükümetin çözüm doğrultusunda açık, somut bir planı bile bulunmuyor.

Burada yine yıllardan beri sürmekte olan çizgiyi görüyoruz:

Bir adım atarsın, karşı taraf ne yapacak ona bakarsın, duruma göre sonraki adımı atmazsın ya da değiştirerek atarsın…

Hükümetin kendi görüşünü hakim kılmak istemesi normaldir, ama bu yöntemlerle sonuç alınamaz.

Silahların susması ve barışçı çözüm, çelişkilerin son bulacağı anlamına gelmez.

Politik alan herkese açılır, herkes örgütüyle orada yerini alır ve halkın vereceği karara da saygılı olur.

Çelişkiler vardır, çekişme vardır, sadece silah yoktur. Mücadele silahın dışındaki araçlarla yürütülür.

Hükümet silahsız politik mücadelede ağır basacağına inanıyorsa, şimdiye kadar beklemiş olması hatadır saptaması yapılmalıdır.

Bu konuda kendisinden emin değilse ve yine geçmişte olduğu gibi dayatmalar yoluyla sonuç almaya çalışıyorsa, bu yolun yol olmadığını anlaması uzun sürmeyecek, bugünkü diyalog düzeyini bile bulamamak tehlikesiyle karşılaşacaktır.

İnsanlar barış istiyor.

Gözü dönmüş milliyetçilerin önemli bir bölümü bile daha fazla insanın ölmesini istemiyor.

Barışın yolu ise bellidir:

Adım atılır ve karşı taraftan da atılan adımın büyüklüğüne uygun adım atması beklenir.

Bu süreç biraz ilerledikten sonra bugünkünden daha iyi bir güven ortamı oluşur.

O zaman daha büyük adımların atılması gündeme gelir.

Süreç böyle ilerler…

Neredeyse otuz yıldır süren bir savaşın kalıcı olarak başka nasıl sona ereceğini düşünebilirsiniz?

1984’te doğanlar bugün 29 yaşında, başka bir deyişle bir nesil savaş içinde büyüdü.

Dayatmalarla, azarlamalarla, atıp tutmayla, yeni operasyonlarla  bir yere varılmaz…

Varılsaydı, bugüne kadar varılmış olması gerekirdi.

AKP, gerçekten barış istiyorsa, bugüne kadar sürdürdüğü çizgisini değiştirmelidir.

Barış, savaşın farklı araçlarla sürdürülmesi olmamalıdır.