Şuanda 55 konuk çevrimiçi
BugünBugün4266
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11990
Bu ayBu ay11990
ToplamToplam10480414
bir televizyon programı PDF Yazdır e-Posta


Dün YOL TV'de yapılan geniş katılımlı bir programda bulundum.

Almanya’da bir süre önce değişik örgütlerin katılımıyla kurulan güçbirliği platformundan hepsi olmasa bile çoğunun temsilcilerinin katıldığı bir programdı…

Zorunlu olarak katıldım, diyebilirim, çünkü toplantılara giden arkadaş başka bir işi nedeniyle programa katılamıyordu.

Yıllardır güçbirliği toplantılarına ya da bunlarla ilgili programlara katılmamıştım. Neden olarak, bıkmıştım da onun için diyebilirim.

Değişmeyen anlayışlar, değişmeyen sözler ve bir noktadan sonra insan artık sıkılıyor ve böyle bir ortamda da bulunmak istemiyordu.

Katılmam iyi oldu çünkü durumun tümüyle olmasa bile hissedilir derecede değiştiğini gözlemledim.

Önemli iki anlayış değişimi vardı:

Birincisi: Her farklı çevrenin değişik sorunları ve yaşadıkları haksızlıklar, dışlanmalar var. Herkes de bunlara karşı kendince mücadele ediyor. Bunların bir araya gelebilmesi gerekir.

Bu tür sözler eskiden de söylenirdi ama bu kez insanlar birbirlerinden öğrenmeye daha fazla açıktı, bunun ihtiyacını duyuyorlardı. Ya da yaklaşım taktiksel değil, ortaya çıkan ihtiyacın ürünüydü.

İkincisi: On yıl önce duyulamayacak belirlemeler duydum. Muhalif, dışlanmış, ezilen kesimler sayılırken feministlerin ve eşcinsellerin de adı geçti. Bunları eskinin dışarıya özellikle kapalı örgütlerinden duymak doğrusu şaşırtıcı oldu.

Bunun bir nedeni, dışına kulak vermek ihtiyacının yükselmesi ise, öteki nedeni de feministler ve eşcinsellerin kendi mücadelelerini vermeleri ve sorunlarıyla taleplerini herkese anlatmalarıdır. O zaman tanınıyorlar ve kabul edilmenin yolu da açılmış oluyor.

Ek olarak, Partizan kökenli bir arkadaşın “ciddi bir zihniyet değişimi gereğinden” söz etmesi ve farklılıklara karşı uygulanan şiddet konusuyla yüzleşilmesinden söz etmesi benim için özellikle dikkat çekiciydi.

Bu konu üzerinde fazlasıyla durduk ve sol içi şiddet konusunda yüzleşme gereğinden söz ettik. Konu bir şekilde ve bir yerlerden gündeme geliyor. Yavaş oluyor ama sadece göstermiş olduğumuz çaba değil hayat da bunu zorluyor.

Programda iki tanıdıkla karşılaştım.

Bir tanesiyle 1985 yılında Şam’da konuşmuşum. Doğrusu hiç hatırlamadım. Evet, 1985’te TKEP’in tamamlanamayan üçüncü kongresi için bir süre bu ülkede bulunmuştum ama arkadaşı hiç hatırlamadım. Neyse, o hatırladı.

İkincisiyle ise 1988’de Londra’da bir panele birlikte katılmışız. Paneli hatırlıyorum ama hepsi o kadar… O da zaten beni isimden tanıdı, sima olarak hatırlayamadı.

Bunlar önemli değil… Yılların kadroları yerlerinde duruyorlar… Tabii herkes yaşlanmış, kolay değil, 25 yıl geçmiş aradan…

Herkes öğrenecek…

Öğrenme ihtiyacı belirgin şekilde kendini gösteriyor ve asıl önemli olan da budur.

Programa iki Alevi örgütü katıldı: Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu ve Demokratik Aleviler…

Konuşmalardan çıkarabildiğim kadarıyla devlet, Alevileri bölmekte ve bir bölümünü sistem içine çekmekte sürekli yeni adımlar atıyor. Dersim’de bile peşpeşe Fettullah Gülen okulları açılıyormuş.

Devlet kendi Alevisini yaratmakta hızlı adımlar atıyor, öyle görünüyor.

“Türk-İslam Sentezi’nin yerini Türk-Kürt-İslam sentezi mi alacak” sorusu yaşanılan endişeyi açık olarak gösteriyordu.

Yıllardan beri Kürt özgürlük hareketinden özenle uzak duran en azından yaklaşmayan Alevilerin bir kesiminin, bu endişeyle başka güçlerle birlikte hareket etmeyi eskisine göre daha fazla önemsemesi anlaşılabilir bir durumdur.

Bu tür birliklere girenler değişirler. Kendilerini anlatırlar ve başkalarından da öğrenirler ve bu durum herkes için geçerlidir.

Ne oranda gerçekleşebilecek, göreceğiz diyelim…