Şuanda 85 konuk çevrimiçi
BugünBugün4649
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12373
Bu ayBu ay12373
ToplamToplam10480797
Suriye: 21 ve 1 PDF Yazdır e-Posta


Bir görüşe göre Suriye’de 21. yüzyılın ilk dünya savaşı gerçekleşiyor.

Dünya savaşı, mevcut bütün önemli güçlerin şu veya bu şekilde savaşın içinde olması demektir.

İkinci Irak savaşı buna uygun olmaz, çünkü Rusya Federasyonu, Çin ve İran bu savaşta taraf olmadılar.

Suriye’de ise eksik taraf yok denilebilir:

Bir yanda ABD, Fransa, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye yer alırken; diğer yanda Rusya Federasyonu, Çin, İran ve Lübnan’daki Hizbullah yer alıyor.

Karşıt taraflarda yer alan isimler çoğaltılabilir ancak bu kadarı yeterlidir.

Suriye’deki savaşın iki önemli özelliği bulunuyor:

Birincisi, Almancadaki deyimle Stellvertreterkrieg –temsilciler savaşı- sürüyor.

Taraflardan hiç birisi doğrudan savaşa girmiyor, bunun yerine ülke içinde kendine yakın gücü değişik yönlerden destekliyor.

Bu savaşın bir benzeri 1970’li yıllarda Angola’da yaşanmıştı.

MPLA ile UNITA arasında yıllarca süren iç savaşta SSCB ilkini ABD ise ikincisini destekliyordu. Bu iki ülke de savaşa girmedi. SSCB yerine Küba Angola’ya asker gönderdi ve o yıllarda ırkçı yönetim altında bulunan Güney Afrika da UNITA lehine savaşa müdahale etti.

Suriye’de ise bu düzeyde bile müdahale söz konusu değil.

İkincisi, Suriye’de farklı bir savaş yürüyor. Açık işgal ya da ülkenin bir kesiminin –Libya örneğinde olduğu gibi- bombalanması yerine, halkın rejime karşı olan kesimi rejimi destekleyen öteki kesimine karşı destekleniyor.

Yeni iç savaş olarak adlandırılabilecek bu gelişme işgali öngörmüyor.

Baas rejiminin sosyal devlet politikasından vazgeçmesi, eğitim ve sağlık alanındaki sübvansiyonların kaldırılması, özelleştirmeler sonucu ülkede yoksulluk ve işsizlik hızla arttı. Bu gelişmeler halkın bir kesiminin düzene karşı hoşnutsuzluğunun temelini oluşturuyor.

ABD, Türkiye aracılığıyla bu kesimi her yönden destekliyor.

Rusya ve İran da Esad kesimini destekliyor.

Bir tarafta Lübnan’dan Hizbullah’ın askerleri ve pastarlar (İran askerleri) yer alırken, diğer tarafta ise değişik Arap ülkelerinden gelen militanlar ve hatta bir bölüm Türk bile savaşıyor.

Suriye’den sonra sıra İran’a gelecek görüşü iki yıl önce, savaş başladığı zaman doğruydu, ama artık değildir. Suriye o denli tahrip oldu ki artık tehdit oluşturabilmesi mümkün değildir.

70 binden fazla ölü, komşu ülkelere kaçmak zorunda kalmış bir milyonu aşkın mülteci…

Suriye’nin nüfusu Türkiye’nin üçte biri olduğu için bu sayıların ne ifade ettiğini üçle çarparak daha iyi anlamak mümkündür.

Türkiye’de iki yılda silahlı çatışmalarda 210 bin kişi hayatını kaybetseydi korkunç bir durum ortaya çıkardı.

Aynı durum Suriye’de vardır.

Ek olarak, başka iç savaşlarda da görüldüğü gibi, tecavüzün silah olarak kullanılması ve Lübnan’daki Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin belirttiğine göre kız çocuklarının bile bundan kurtulamaması halkın farklı kesimleri arasında derin bir uçurum oluşturur.

Bu savaş bittikten sonra birlikte yaşamak o kadar kolay olmayacak…

Yılların birikmiş kini ve görülmemiş hesaplar var. Normal hukuk yolları kapalı olunca hesaplar birikiyor ve uygun ortamda patlıyor. Büyük bir vahşet ortaya çıkıyor.

1981 yılında Hama’da bir kentin yerle bir edilerek 20-40 bin kişinin öldürülmesi Ortadoğu’daki büyük katliamlardan bir tanesidir.

Uygun bir ortamda bunların gündeme getirilmesi ve sorumlularının hukuk yollarından cezalandırılması gerekir.

Kürtlerin yaşadıkları katliamların da gösterdiği gibi bunlar susarak unutulmuyor, tersine birikiyor.

Bunların açıkça konuşulması, yüzleşilmesi ve ancak bundan sonra o sayfanın kapatılması gerekir.

Bu kadar karışık ve kaygan bir ortamda Kürtler ne yapacak?

Batı Kürdistan’daki Kürtler kimliklerine sahip olmak (yarıya yakın bölümü yıllarca vatandaş olarak kabul edilmedi), dil ve kültürlerini geliştirmek ve kendilerini yönetmek istiyorlar. Bu hakları ülkede yaşayan herkes için talep ediyorlar.

Silahlı güçlerini oluşturmaları önemli bir adımdır.

Burada savaş var ve silahlı gücün yoksa bir şey değilsin demektir.

Kendini yönetmek, kendini savunmak ve kendin için istediğini herkes için istemek inandırıcı bir tutumdur ama savaş ortamında ikna süreci normal zamandaki gibi işlemez. Oldukça daha yavaştır.

Irak’ta mayalanan mezhep savaşının Suriye’yi de etkilemesi kaçınılmaz…

Mezhep savaşı gerçekte o mezheplerin arkasındaki ülkelerin savaşıdır (İran-Suudi Arabistan gibi).

Böyle bir ortamda Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de çatışmaların durması ve henüz çözümden söz edilemese bile bu yönde bazı adımların atılması bütün bölgeyi etkileyecektir.

Bu tehlikeli, değişken ve kaygan ortamda ilerlerken, tarihin Kürtlere ve bütün bölge halklarına sunduğu bir olanağı da görmek gerekir:

Ortadoğu’da 20. yüzyılın ilk dünya savaşı gerçekten bitmeye yöneliyor.

Kürdistan’ı değişik devletler arasında parçalayan, bölgede yapay sınırların çizilmesiyle sonuçlanan 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları başka bölgelerde ortadan kalkmıştı.

TC devleti Lozan ile kuruldu, Mondros ve Sevr Antlaşmalarından çıktı.

SSBC, Brest Litovk Antlaşmasının sonuçlarını bir süre sonra ortadan kaldırdı.

Almanya, Versay Antlaşmasını İkinci Dünya Savaşı ile ortadan kaldırdı.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuç antlaşmaları, Ortadoğu dışında geçersizleşti.

Suriye’deki 21. yüzyılın ilk dünya savaşı, önceki yüzyılın ilk dünya savaşının sonuçlarını da ortadan kaldıracak gelişmelere yol açabilir.

Sadece Türk ve Kürtlerin değil bütün bölge devrimcilerinin dikkatli ve uyanık hareket etmesi gerekiyor.