Şuanda 117 konuk çevrimiçi
BugünBugün4674
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12398
Bu ayBu ay12398
ToplamToplam10480822
Böyle muhalefet dostlar başına! PDF Yazdır e-Posta


Bir güç ne kadar zayıf ya da hatalı olursa olsun alternatifi yoksa varlığını sürdürür.

Politikada güç olarak kalmanın önemli yollarından bir tanesi, alternatif olanı potansiyel alternatif durumunda tutmaktır. Gerçek bir alternatif olmasını engellemektir.

AKP’nin konumunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

AKP’nin on yıldır izlediği çeşitli politikalara karşı oluşmuş önemli bir tepki var.

Var ama tepkiler birbirinden kopuk, ek olarak da tepki göstermekle fazla bir şey olmuyor.

Tepki, daha uzun bir hareket tarzının parçası ise etkili olur, sonuca gider.

Aksi durumda karşı taraf tepki karşısında geri adım atınca tepki de sona erer.

AKP’nin bu işi iyi yaptığını kabul etmek gerek…

Bir konuda adım atıyorlar ve büyük bir tepki ortaya çıkıyor…

Hemen geri adım atıyorlar ve tepki sönüyor.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra aynı adımı biraz değiştirerek atıyorlar, aynı tepki ortaya çıkmıyor.

Muhalefet yapmaktaki bu yetersizlik muhalif güçleri kendi dışlarında güç aramaya itiyor.

Bunun en gelişmiş örneğini CHP’de görmek mümkündür.

Bir milletvekili, “Artık 27 Mayıs türü iktidar değişiklikleri olmayacak” diye hayıflanabiliyor.

Sürekli olarak orduyu göreve çağırıyorlar ama istedikleri görevi yapacak ordu artık bulunmuyor.

Hükümet değişikliği için kolay bir yol ve CHP yıllardan beri bu yola alışmıştır: orduyu göreve çağır ve safını onun yanında belirle…

Benzeri bir yöntem Esad konusunda ortaya çıkıyor.

CHP, Esad’ın işbaşında kalması durumunda AKP’nin ciddi olarak yıpranacağını düşünüyor. Bu politikasının gereği olarak da Suriyeli sığınmacılara karşı nefret söylemi geliştiriyor.

Sanıyor ki, AKP yıpranınca kendisine iktidar yolu açılacaktır…

AKP ne kadar yıpranırsa yıpransın, alternatif yoksa, yine iktidarda kalacaktır.

Alternatif olabileceğine CHP’nin kendisi bile inanmıyor.

Bu durumu yaşam tarzına müdahale edildiğini söyleyen gruplarda da görmek mümkündür.

AKP değişik uygulamalarla islamcı yanı ağır basan bir kültürü topluma empoze etmeye yöneliyor.

Buna karşı yapılacak olan örgütlenmek ve mücadele etmektir.

Ancak bu insanlar kendilerini savunmaya, örgütlenip kendi işlerini yapmaya alışmamışlar. Orduyu göreve çağırmak gibi zahmetsiz bir iş varken ya da “Esad kalırsa AKP yıkılır” anlayışıyla kendini kandırmak dururken, zahmetli işlere girmeye ne gerek var?

Ankara metrosunda yapılan dünkü öpüşme eylemini bu bakımdan önemli bir adım olarak görüyorum.

Sembolik bir adım, ama kendi dışındakine umut bağlamak zihniyetini terk eden önemli bir adım…

Ankara metrosunda Belediye şöyle bir anons yapıyor: ahlaklı davranın!

Ahlakın ne olduğu tarife göre değişir.

En ahlaklı görünen AKP’nin Meclis’te kaç tane yolsuzluk dosyası bulunuyor?

İçki içmezler, hacca giderler, namazlarını kaçırmazlar ve yolsuzluğun her çeşidini de yaparlar…

Bu mudur ahlak?

Ankara’da yapılan güzel bir sivil itaatsizlik eylemidir.

Başkasının kendisi adına politika yapmasını istemek ve istedikleri olmayınca da kızmak Türkiye solunun önemli bölümünün de özelliğidir.

PKK’nin silahlı mücadele dönemini kapatmasına neden bu kadar kızıyorsunuz?

Karşınızda iki yol var:

Silahlı mücadele vermek, ki bunu yapamıyorlar ve yapsalar da başarılı olamıyorlar.

Ya da silahsız siyasetin genişleyen imkanlarından yararlanmak ve bu alanda gelişmek…

Bunu da yapamıyorlar.

Sadece kızıyorlar.

Neden, çünkü silahlı mücadele ve AKP’nin gittikçe zor duruma düşmesi onlar için kendi adlarına da yapılan bir muhalefet demekti.

Bu dönem bitince, muhalefetinizi kendiniz yapın ve hatta bunu birlikte yapalım dönemi gelince kızıyorlar.

Açık muhalefette kimin ne olduğu daha hızlı görülür.

Şu veya bu alanda herhangi bir beceriniz var ise, ortaya koyarsınız ve er ya da geç herkes de bunu kabul eder.

Bunu yapmaya çalışmak yerine kızmakla yetinmenin anlamı bulunmuyor.

Ve büyük bir tehlike gittikçe yakınlaşıyor:

Bir şey yapmak istiyorsan bu insanların ne söylediğine aldırmayacaksın, yapacaksın, anlayışı gelişiyor.

Bu anlayışın öteki adı karşındakini ciddiye almamaya başlamaktır.

Şunu unutmamak gerekir:

Politikada kimse sizi ciddiye almaz, siz kendinizi ciddiye aldırırsınız.

Bir şeyler yaparsınız, ortaya bir şeyler koyarsınız ve başka örgütler ya da kişiler de sizi ciddiye alırlar.

Neden, çünkü AKP’ye karşı muhalefetin güçlenmesinde konuşmanın ötesinde fonksiyonunuz vardır, bu nedenle ciddiye alınırsınız.

Tersi durumda Başbakan Erdoğan’ın bir zamanlar yaptığı, “Böyle muhalefet dostlar başına” belirlemesinin gerçekliği yeniden ortaya çıkmış olur.

AKP istediği kadar yıpransın…

Alternatif yoksa iktidarda kalacaktır.

CHP’nin bunu anlaması çok zor…

Hiç olmazsa sosyalist solun daha büyük bir kesimi anlayabilse…

Bu konuda farklı anlayışlar var…

Kürt özgürlük hareketini Türkiye solunun özgün özellikleri olan bir parçası olarak görüyorum.

Onlarla aynı düzlemde yer alıyoruz. Aynı değiliz ama aynı düzlemdeyiz.

Sosyalist solun bir kesimi ise onları başka bir düzlemde görüyor.

Olabilir, ama bu durumda kendi düzleminizin görevlerini daha iyi yerine getirebilmeniz ve herkesin de bunu görmesi gerekir.

Unutmayalım: CHP’nin en fazla zorlandığı dönem, sosyalist solun güçlü olduğu dönemdir.

Ortanın Solu anlayışı sosyalist sol hızla yükselirken ortaya atılmıştı.

Amaç, İnönü’nün de belirttiği gibi, Türkiye İşçi Partisi’nin önünü kesmekti.

Bu nedenle CHP ile uğraşmaktan çok kendimize bakmak gerekir.

CHP içindeki daha sol olanların –ne kadar varsa artık- kıpırdaması ancak kendi dışlarındaki solun güçlenmesiyle mümkündür.

Ulusalcıların iyice zayıflaması, ulusalcı olmayanların güçlenmesi ve bunlarla arasına açık çizgi çekmesiyle mümkündür.

Siz güçlendikçe o çizgi daha belirgin olarak görülecektir.

Konuşmakla, başkasına kızmakla yetinmeyin ve kendi politikanızın gereği neyse onu yapın…

Ve herkes de bunu görsün…

Üretenler bir şekilde bir araya gelirler…

Her konuda anlaşmasalar bile ortak muhalefet yapmaya başlarlar…

AKP için gerçek zor günler işte o zaman başlar…