Şuanda 157 konuk çevrimiçi
BugünBugün4713
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12437
Bu ayBu ay12437
ToplamToplam10480861
Herkes çalışıyor... PDF Yazdır e-Posta


Dikkatimi oraya buraya dağıtmamak için okumam gereken kitapları ayırdım ve Eylül sonuna kadar bitirebilir miyim, bilmiyorum. Araya kesin başka okunacak malzeme girecektir.

Geçen hafta Der Spiegel’de Almanya’nın en genç felsefe profesörüyle (33 yaşında) son kitabı üzerine söyleşi vardı. Markus Gabriel farklı bir bilgi teorisini savunuyor ama söyleşiyi yapan konuyu pek bilmediğinden olsa gerek iyi sorular soramıyordu. Neyse, kitabı merak ettim, sordum, bitmiş. Daha yayınlanalı bir ay olmadı, nasıl biter? Almanya’da bu tür kitaplar en az 2000-3000 basılır, nasıl biter? Bitmiş!

Kitapçı, haftaya gelin, ikinci baskısı çıkar, dedi. Bugün sordum, ikinci baskı çıkmış, ısmarladım, yarın alırım.

Warum es die Welt nicht gibt? adlı kitabın başlığını çevirmek zor değil ama anlaşılabilmesi için uzun bir açıklama gerekir. Yazarın, Leibniz’in “Dünyada var olanlardan başka şeyler neden yok?” sorusundan yola çıktığı söylenebilir.

Kitabı henüz okumadım ama insan bilgisinin doğanın sınırlarına çarpması konusu yeni değil ve anladığım kadarıyla kitap da bu konu üzerinde duruyor.

Bir noktadan öteye gidemiyorsunuz. Tahmin ediyorsunuz ama bilemiyorsunuz yani kanıtınız yok.

Dünyanın dışında başka yerde hayat var mı, uzun zamandan beri uğraşılan bir konudur.

Önce sormak gerek, hayat denilince ne anlıyorsunuz?

Amip de canlıdır, o da hayattır, ama amip mutlaka daha yüksek varlıklara doğru gelişir diye bir kural bulunmuyor. Olabilir de olmayabilir de…

Nitekim başka gök cisimlerinde amip türü yaratıklar bulunmadı değil, ama o kadar, gelişmemişler.

Başka gök cisimlerinde hayat denilince, en azından insan kadar gelişmiş canlı varlık kastediliyor. Şimdiye kadar yapılan araştırmalardan çıkan sonuç, galaksimizde, Samanyolu’nda hayat olmadığı yönünde…

Galaksimiz dışında hayat olabilir mi, olabilir ama bilinmiyor.

İnsanın bu durumda kendi varlığını başkalarına bildirmesi gerekir, öyle değil mi?

Dünyadan her tarafa insanın başlıca özelliklerini anlatan radyo sinyalleri gönderirsiniz. Eğer bir yerlerde en az insan kadar akıllı canlılar var ise, bunları çözümleyebilecekler ve belki cevap vereceklerdir.

Yalnız burada şöyle bir sorun bulunuyor:

Radyo dalgaları ışık hızıyla hareket eder. İnsanlık ışıktan daha hızlı gidebilen bir şey bulamamış durumda… Şey diyorum çünkü böyle bir şey bulunabilirse, adı ne olur, o zaman belli olur.

Işığın hızı saniyede 300 bin kilometredir. Uzayda uzaklıklar ışık yılı birimiyle ölçülür ya da ışığın bir yılda aldığı yol cinsinden ifade edilir. Saatte 3600 saniye olduğuna göre 3600x24x365x300000 kilometre…

Sonucu merak ediyorsanız çarpıp hesaplarsınız.

Özel Görelilik Kuramına göre ışıktan hızlı hareket etmek mümkün değildir.

Eğer bu doğru ise, ki şimdiye kadar yapılan bütün deneylerde bu kuram sürekli doğrulandı, insanoğlu küçük bir alana hapsolmuş demektir.

Dünyadan radyo dalgaları gönderiyorsunuz. Işık hızıyla giden bu dalgaların galaksimizin ucuna varması yüz bin ışık yılı ya da yüz bin yıl, cevabın gelmesi de o kadar sürer, sonuçta 200 bin yıl sonra cevap gönderilmişse eğer, öğrenebileceğiz!

Evrenin başka bölgeleriyle haberleşmeyi ise unutun.

Yine de insan kafası, içinden çıkamadığı bu küçücük alanda muhteşem işler yaptı, yapıyor.

Büyük patlamayı buldu, bu patlamadan sonra evrenin evrimini büyük oranda ortaya çıkardı. İlk yıldızlar, ilk gezegenler ne zaman ve nasıl oluştu, hepsini buldu.

Stephan Hawking son kitabında, bu nedenle, evrenin evrimini açıklamak için Tanrı’ya gerek yok, der.

Bunu Katolik Kilisesi bile kabul etti.

“Tanrı evreni yarattı ve sonrasına karışmadı. Evrenin sonraki gelişimi fizik yasalarınca açıklanır.”

Büyük patlamadan önce ne vardı sorusu da yıllardan beri araştırılıyor.

Bu konuda ulaşılan en ilginç sonuç, paralel evrenlerdir.

Büyük patlamadan sonra tek evrenin ortaya çıktığı –bizim bulunduğumuz evren- söylenemez. Çok sayıda başka evren de mevcut olabilir. Bu durum teorik olarak mümkündür ama pratikte de mümkün müdür, bilinmiyor.

Fiziğin bir kuralı vardır: dünyada geçerli olan fizik yasaları evrenin her tarafında geçerlidir.  Zaten evreni de başka türlü açıklayamazsınız.

Peki bu yasalar başka evrenlerde de geçerli midir?

Burası bilinmiyor. Başka evrenler varsa eğer, buralarda başka fizik yasaları geçerli olabilir.

Neden başka evrenler de olabileceği düşünülüyor?

Nedensiz değil!

Yılı tam hatırlamıyorum ama 1930’lu yıllar…

İngiliz matematikçi Dirac, matematik olarak pozitronu buluyor.

Pozitron, kütle olarak atomun temel parçalarından birisi olan elektronun aynısıdır. Sadece elektron negatif elektrik yüklü iken, pozitron pozitif elektrik yüklüdür.

Pozitron normal olarak bu dünyada yaşayamaz çünkü elektronla karşılaştığı anda ikisi de yok olur. Ancak özel koşullar altında o da çok kısa süreliğine üretilebilir.

Dirac bunu matematik olarak buluyor, gerçekte de böyle mi, o zaman bilinmiyor.

Yaklaşık yirmi yıl kadar sonra pozitron çok kısa sürede de olsa gözlenebiliyor ya da böyle bir madde parçacığı var.

Buradan hareketle maddenin temel parçacıklarının tümünün antisinin olabileceği ve bunların birleşmesiyle de anti maddenin ortaya çıkabileceği düşünülüyor.

Bunun şakası bile vardır: burada Dirac var, başka bir yerde de anti Dirac var!

Anti madde bu evrende yaşayamaz, ama başka bir evrende olabilir.

İyi ama bizim maddeden oluşan gözlem araçlarıyla onu gözlemlememiz neredeyse mümkün değil…

Matematik olarak mümkün, ama gerçekte de öyle mi, bilinemiyor.

Son araştırmaları izleyemedim, bildiğim kadarıyla epeyce ilerleme sağlanmış ama henüz kesin denilebilecek bir sonuç bulunmuyor.

İnsan bu konudaki gelişmeleri nereden izleyebilir diye sorarsanız, İngilizceniz iyi değilse hiç şansınız yok diyeceğim.

Bizim Bilim Teknik dergilerini boş verin. Arada bir bazı şeyleri doğru yazabilirler ama yönetimi evrim kuramını tartışma aşamasında kalmış bir zihniyetten bir şey beklememek gerekir.

Scientific American bu konuda en bilinen dergidir. Ek olarak Nature da var. İlk derginin Almancası da var. Mutlaka başka dillerde de çıkıyordur.

Bilimdeki gelişmelerin felsefi yorumları konusunda çok sayıda dergi var ve hemen tümü İngilizce…

Philosophy of Science (Bilim Felsefesi) bunlardan en bilineni…

İngilizce ortak anlaşma dili, yazarlar sadece ABD’li ya da İngiliz değil, ama herkes İngilizce yazıyor.

Başlıkta herkes çalışıyor demiştim. Çoğul kullandım çünkü benim kız da harıl harıl fizik çalışıyor. Matematik öğretmeni olmaktan vazgeçti, fizik okuyor.

Fizikçiden öğretmenden başka ne olur, derseniz, öyle değil. Sanayi harıl harıl fizikçi arıyor.

Aklıma 1973 yılı geldi.

Kimya mezunları için iş bulmak sorun değildi. Yüksek lisansa başlamadan Hacettepe Hastanesi Çocuk Biyokimya Laboratuarına girmiştim. Ama fizik bölümünü bitiren arkadaşlar için iş bulma sorunu vardı.

Bu bölümü bitiren birkaç kız Ankara Oteli’ne gidip iş başvurusu yapıyorlar.

Talip oldukları iş de kahvecilik…

Fiziki özellikleri de iyi yani, kahveci güzeli olabilirler pekala!

Otel müdürü eğitim durumlarını soruyor; ODTÜ fizik bölümü mezunu…

Adam şaşıyor da şaşıyor.

“Sizi anlıyorum ama, diyor, sizi burada çalıştırmaktan ben utanırım.”

Devrimci arkadaşlardı, anlatıp anlatıp gülüyorlardı.