Şuanda 37 konuk çevrimiçi
BugünBugün4606
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12330
Bu ayBu ay12330
ToplamToplam10480754
Reyhanlı'nın arkasındaki isim... PDF Yazdır e-Posta


53 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı katliamıyla ilgili olarak bu sitede yapılan ve bazen 5000 okura kadar ulaşan yazıları okur izlemiştir. Ya da merak ediyorsa sitede arayıp bulabilir…

Reyhanlı garip yanları olan bir katliamdı.

En garip yanı ise hem polisin hem de MİT’in olay hakkında bilgisi bulunmasına karşın önlenememesiydi.

Polise göre, katliamı gerçekleştiren arabaları alan kişiler ile Lazkiye’deki Mihrac Ural (Muhabarat’taki adıyla Sırtlan) arasındaki telefon konuşmalarının kayıtları ellerinde mevcuttu. Polis bu bilgiler temelinde harekete geçmek istemiş ancak Hatay MİT’i tarafından engellenmişti. Daha sonra da MİT’in elindeki bilgileri çok geç olarak merkeze ilettiği ve bu arada da katliamın gerçekleştiği ortaya çıkmıştı.

Buradan ister istemez hükümet de bu işin içindedir sonucu çıkıyordu.

Gerçi arabalar Suriye’den ülkeye sokulmamış, ülke içinde satın alınmıştı, burası belliydi. Acilciler adını sahtekarca yıllardan beri kullanan Sırtlan ve adamlarının bu işin içinde oldukları da belliydi, ama bu iş yine de karışıktı.

Biz, MİT-MUHABARAT-MİHRAC üçlüsü üzerinde durduk. Bu katliamda üçlü bir işbirliği vardı.

Değişik arkadaşlar bize şunu sordular:

Sırtlan’ın muhabarat olduğunu bilmeyen zaten yok… MİT ile yaptığı işbirlikleri üzerine de fazlasıyla olay anlattınız. Ama MİT konusu halen geçerli midir? AKP hükümeti Esad rejimine kesin olarak karşı. Bu durumda MİT-MUHABARAT-MİHRAC üçlemesi halen nasıl geçerli olabilir?

Bize bunu düşündüren olayların gelişimiydi ve Sırtlan’ı da yeterince tanıyorduk. Ne var ki, MİT-MUHABARAT işbirliğinin şu veya bu düzeyde halen geçerli olduğu konusunda somut kanıtımız da yoktu.

Taraf Gazetesi’nde Mehmet Baransu’nun “Yok Birbirlerinden Farkı“ başlıklı yazısı, Suriye’de silahlı çatışmalar başladıktan altı ay kadar sonra, Reyhanlı katliamından ise sekiz ay kadar önce bu işbirliğinin varlığını somut bir olay temelinde ortaya koyuyor.

Aşağıda söz konusu yazıyı aktarıyorum:

 

YOK BİRBİRLERİNDEN FARKI

Mehmet Baransu

Suriye ordusunda subay olarak görev yapan Albay Hüseyin Harmuş ismini sanırım bir çoğumuz unuttuk. Suriye’de çıkan olayların ardından Türkiye sığınmış, Hatay’da bulunan kamplara yerleştirilmişti. Esad yönetimi Harmuş’u kendilerine teslim edecek kişiye 100 bin dolar ödül vereceğini açıklamıştı.

Esad’ın başına 100 bin dolar ödül koyduğu Harmuş, 29 Ağustos 2011 tarihinde Altınözü İlçesi Jandarma Komutanlığı önünden Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait bir araçla alındı. Bu tarihten sonra telefonlarına kimse ulaşamadı.

Çok kısa süre sonra Harmuş’un MİT çalışanı Önder Sığırcıkoğlu tarafından, 100 bin dolar karşılığında Esad yönetimine teslim edildiği ve ardından da Esad güçlerince idam edildiği ortaya çıktı.

Bu gerçeklerin ardından Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT personelleri hakkında soruşturma başlattı. Olaya karıştığı düşünülen 12 MİT personelinin yargılanması için Başbakanlık’tan izin istendi.

Başbakanlık, Harmuş’u teslim eden Önder Sığırcıkoğlu hariç olayda sorumlululuğu bulunan diğer MİT’çilerin yargılanmasına izin vermedi. Suriyeli Albay’ı, Esad’a 100 bin dolara satan MİT’çi Sığırcıkoğlu, başka bir kuruma, Hatay Gümrüğü’ne atandı. Ardından da tayini Afyon’a çıkarıldı. Diğer 11 MİT görevlisi ise kurum içi teftişe tabi tutulup, görev yerleri değiştirildi. Ve konu kapatıldı.

Hükümetin ve MİT’in kapatmaya çalıştığı bu olayla ilgili MİT teftiş raporlarına ve savcılık soruşturmasına ulaştım. Olayda sorumluluğu bulunan bir kişiyi, MİT’te üst düzey yetkili olan eşinin nasıl kurtardığı raporlara yansımış.

Olayda adı geçenlerden biri MİT Adana Bölge Başkanlığı SİB Şb. Md. (Suriye faaliyetlerinden sorumlu) H.A. ve kocası S.A. S.A, MİT Merkez Teşkilatı GİB. Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Eşi H.A. hakkında MİT’in yaptığı iç soruşturma raporunda şu bilgilere yer verilmiş:

Hüseyin Harmuş’un, Önder Sığırcıkoğlu ile görüşme yapmak için kamptan ayrıldığı bilgisi, amir olan H.A ya ulaşmış olmasına rağmen, H.A tarafından bu bilgi üst makamlardan gizlenmiş olduğu belirlenmiş, Önder Sığırcıkoğlu’nun Nusayri olduğunu ve Esad karşıtlarına düşmanlık beslediğini bilmesine rağmen görüşmenin gerçekleşmesine göz yummuş, Gerekli önlemleri almamış, Önder Sığırcıkoğlu’nun aşırılıkçı tutumları hakkında kendisini uyarmış olan Antakya Bölge Müdürlüğündeki amirlerinin talimatlarını uygulamamış, göz ardı etmiş, Önder Sığırcıkoğlu’nun Suriye tarafına çalışan ikili oynama ihtimali olan bir kişi olması durumunu bilmesine rağmen elim olayın yaşanmasına engel olabilecekken engel olmamış, gerekli tedbirleri almamış ve kayıtsızlık göstermiş olması nedeni ile” H.A ya MİT Teftiş Kurulu tarafından uyarma cezası verilmesi talep edildi.

Aynı soruşturmada ayrıca; “Yöneticilik görevleri açısından aranan özelliklerin H.A tarafından taşınmadığının tescil olunduğu, bu nedenle yöneticilik görevinden alınmasını ve başka bir yerde görev verilmesi talep edilmiştir” denmiş.

Bu raporun ardından müdürlükten alınan H.A.’nın tayini başka bir yere çıkarıldı. Ancak bu olaydaki sorumluluğu çok kısa sürede unutulup, Ankara’da çok daha önemli bir bölümün başına tekrar müdür olarak atandı.

H.A. hakkında savcılığın yaptığı soruşturmada ise şu bilgilere yer verilmiş:

Önder Sığırcıkoğlu’nun doğrudan kendisine bağlı olduğunu, olay öncesinde H.A nın bilgisinin bulunduğu halde önlem almadığını, Önder Sığırcıkoğlu’nun olay anında yine bir başka teşkilat mensubu olan E.A dan yardım aldığını bildiğini, ikisinin olay günü işledikleri elim fiili örtmek için kurumu yanıltıcı şaşırtmaca mahiyetli yazışmalar tertiplediğini, Müsteşarlık Makamından olayı anlamaya yönelik yapılmış olan yazışmaları geciktirdiğini ve yanıltıcı bilgiler aktardığını, üst makamların bilgi taleplerine ilgisiz kaldığını, mahiyetindeki memuru açıkça kolladığını, Önder’in yaptığı işi açıkça bilmesine rağmen yapmasına müsaade ettiği, suça bu şeklide yardım ettiğinin belirlendiği...

Savcılık şimdilerde MİT’te Başkan Yardımcı olan kocası S.A. hakkında ise şu iddialara yer verdi:

Yaşanan elim olayda kusuru bulunan MİT personelinin sıralı amiri olduğu, olay sonrası özellikle hanımı olan H.A yı aklamak ve sorumluğunda bulunan böyle elim bir olayı örtmek maksadı ile bölgeye gittiği, delilleri karartmaya çalıştığı, adli heyete konumunu kullanarak baskı oluşturmaya çalıştığı, olayın ortaya çıkmasından sonra kurum içi ve dışında etkin araştırma ve soruşturma yapılmasına engel olduğu, Önder’in kurum içerisinde korunup, kollanmasına aracılık ettiği, bu suretle görevini kötüye kullandığı” tespiti ile hakkında soruşturma izni istenmiştir.


MİT Teftiş Kurulu ve savcılığın bu tespitlerine rağmen ne mi oldu? Olay kapatılıp, suçlulara yardım edenler terfi ettirilerek, sorumlular yargıdan kaçırıldı.

Bu olayı neden mi yazdım? Eskiden asker hukuksuzluğu aynı yöntemle örterdi. Şimdilerde MİT ve hükümet bunu yapıyor. Birileri de çıkıp “Baransu sen neden değiştin, hükümeti niçin eleştiriyorsun” diye soru sorabiliyor.

Herşey açık değil mi?

Taraf, 2.9.2013

 

Baransu yazısında iki istihbarat servisi arasında işbirliğinden söz etmiyor ama anlatılan olay bu işbirliğini açık olarak gösteriyor.

Muhabarat ile işbirliği merkezi düzeyde midir, yoksa Hatay’daki MİT örgütlenmesiyle mi sınırlıdır, bilmiyoruz. Açık olan bu işbirliğinin varlığıdır.

MİT-MUHABARAT-MİHRAC ÜÇLEMESİNİN GEÇERLİ OLDUĞU BİR KERE DAHA GÖRÜLMEKTEDİR.

Mihrac Ural (Sırtlan) Reyhanlı katliamının arkasındaki asıl isimdir.

Zaten içine girdiği panik de bunu yeterince gösterdi.

Yıllardan beri Acilciler’in adını kullanır ve basın açıklamaları yapardı.

Reyhanlı’dan sonra, “Bu örgüt yirmi yıldır yoktur“ (ya da ben yirmi yıldır yalan söylüyordum) deyiverdi.

Reyhanlı katliamının üzerine kaldığını görünce böyle bir manevraya girmek zorunda kaldı.

Gerçi ciddiye alan da kalmamıştı ama yine de gerçekte 25 yıldır bulunmayan örgütün adının Sırtlan’ın elinden kurtarılması iyi oldu.

Baransu’nun yazısından öğrendiğimize göre konuyla ilgili yürütülen soruşturma örtbas edilmiş…

Burası artık AKP hükümetinin sorunudur…