Şuanda 74 konuk çevrimiçi
BugünBugün4639
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12363
Bu ayBu ay12363
ToplamToplam10480787
materyalizm ve sol: ne kadar ilgisi kaldı? PDF Yazdır e-Posta


Soru garip gibi görünebilir ama solda teorik yenilenmenin önemli bileşenlerinden birisini yukarıdaki soru oluşturuyor.

Materyalizm yerine diyalektik materyalizm de diyebilirsiniz.

Geçmişten başlayayım…

Herkes gibi ben de diyalektik materyalizmi Politzer’in Felsefenin Başlangıç İlkeleri adlı kitabından öğrendim. Bununla yetinmedim, Felsefenin Temel İlkeleri’ni de –büyük bir sabırla- sonuna kadar okudum. Alman İdeolojisi ve Doğanın Diyalektiği’ni de okudum. Konuya ciddi bir merakım vardı. Bu nedenle adını şimdi hatırlamadığım diyalektikle ilgili bazı İngilizce kitapları okuduğumu da hatırlıyorum.

Bana garip gelen bir konu vardı:

Materyalizm, en kısa ifadesiyle, maddenin sizden bağımsız olarak var olması demektir. İdealizm ise tersidir; maddeyi bilincinizle var edersiniz.

Politzer’in kitabındaki iddiaya göre, burjuvazi idealistti; sosyalistler ise materyalist.

Materyalizm daha sonra kaba materyalizm ve diyalektik materyalizm olarak ayrılıyordu.

Burjuvazinin idealist olması bana ilk okuduğum zamandan beri inandırıcı gelmedi.

Uygarlığa önemli katkılarının bulunduğunu Marksistlerin de kabul ettiği bir sınıf, maddeyi ve genel olarak tüm evreni kendi bilincinden hareketle var ettiğini düşünecek kadar aptal olamazdı.

Böyle düşünüyordum ama bu düşünceyi daha ileriye götürebilecek bilgiye sahip değildim.

Bu konuyu unutmadım ve yıllar içinde öğrendikçe daha ilerisini de açıkça görebildim: materyalizm ve hatta diyalektik materyalizmle solun solun ilişkisi zayıftı. İnsan hem diyalektik materyalist hem de faşist olabilirdi. Diyalektik materyalizmden herhangi bir sol kuram çıkmazdı. Diyalektik materyalizm tarihe uygulanınca tarihsel materyalizm olurmuş; hadi canım sen de, deyip geçmek en iyisiydi.

Eğer materyalizm maddenin bizden bağımsız olarak var olduğunu kabul etmek ise, bugün dünyada idealist kalmamıştır denilse yeridir. Tanrıya inanan insanlar bile maddenin kendilerinden bağımsız olarak var olduğunu kabul ediyorlar.

Birkaç yüzyıl önce tersi savunulmuş olabilir ama artık dönem o dönem değildir.

Katolik kilisesi bile, yediği çok sayıda darbenin ardından, “Tanrı evreni yarattı ve gerisine karışmadı, evren fizik yasalarına göre işlemektedir” demek zorunda kaldıktan sonra, idealizm hayatımızdan çıkmış demektir; başka dünyaya ait bir konudur.

Diyalektik materyalizm için de aynısı söylenebilir.

Diyalektik milattan önceki ilk felsefecilerde bile var ve diyalektiğin kendi içinde evrimi de var. Günümüzde ise insan hem diyalektik materyalist olabilir, hem de burjuva olabilir ve hatta faşist bile olabilir.

Oligopol fiyat teorisini ilk öğrendiğimde hayretler içinde kalmıştım.

Oligopol, birden fazla tekelin piyasayı paylaşması anlamına gelir.

Diyelim ki piyasada belirli bir mal üretiminde iki tekel bulunuyor. Ürettikleri malın fiyatı şöyle belirleniyor.

Bir oligopolün fiyatı matematiksel olarak değişik bileşenler tarafından belirlenir. Diğer oligopolün fiyatını bir değişken olarak bu oligopolün fiyatının içine dahil edip, ortak fiyatı hesaplıyorsunuz.

Objektifliği, diyalektiği burada görebiliyorsunuz.

Başka örnekler de verilebilir.

Burada önemli olan şudur:

Bilimlerin gelişmesi materyalizmde ve diyalektikte değişmelere yol açar.

Bu değişmelerden önemli bir tanesi de, maddenin bizim dışımızda var olmasının kabul edilmesi ama bu maddenin bazı özelliklerinin belirlenmesindeki insan katkısıdır. Ya da madde bizden bağımsız olarak vardır ama onun şu ya da bu özelliğinin belirlenmesinde insanın katkısı da bulunur.

Bunun bilinen örneklerinden bir tanesi ışıkla ilgilidir. Işığın parça karakteri mi yoksa dalga karakteri mi göstereceği yaptığınız deneye bağlıdır. Işık sizin dışınızda vardır, ama bazı özelliklerinin belirlenmesinde insanın da katkısı bulunmaktadır.

Özellikle fizik ve biyolojinin gelişmesiyle birlikte diyalektik materyalizm de değişir. Normal, bunu zaten Engels de söyler: “Materyalizm her yeni bilimsel buluşla birlikte yeni bir görünüm kazanmak zorundadır.”

Burada önemli olan şudur:

Materyalizmdeki değişimden hareketle, solun değişmesi gereken özelliklerini üretemezsiniz. Solun değişmesiyle materyalizmdeki değişme arasında ancak çok ama çok dolaylı bağlantı kurabilirsiniz.

Materyalizmdeki değişiklikleri doğal bilimlerine inanan hemen herkesin, sol olsun ya da olmasın, benimsediğini de belirtmek gerekir.

İlginçtir ama sol bu konuda daha geridedir. Engels’in bazı konulardaki yanlışlarını kaldıramıyorlar. Büyük bölümünün doğa bilimlerinden haberi de bulunmadığı için kuru inattan başka bir şey de üretemiyorlar.

Engels’in “Bugüne kadar enerjiyi kendisi üreten bir madde bulunmamıştır” diye bir saptaması vardır. Cümle kelime kelime böyle olmayabilir ama anlamı böyleydi ve okuduğumda aklıma hemen ters bir örnek, radyoaktivite gelmişti.

Bilim ilerledikçe eskiden inanılanların önemli bölümü değişebilir, bu değişme Engels için de geçerlidir. Engels’in yaşadığı yıllarda radyoaktivite bulunmuş olsaydı, kendisi de böyle bir saptama yapmazdı.

Sonuca gelirsek:

Eşitlikçi ve adaletçi bir dünya görüşünü savunan Müslümanların bazı kesimlerce neden sol kabul edilmediklerini buraya kadar yapılan açıklamadan çıkarabilirsiniz. Sanılıyor ki, sol olmak sadece materyalist olmakla mümkündür.

Kilisenin bile “Tanrı evreni yarattı, gerisine karışmadı” diyecek kadar en azından dünyasal materyalizmi benimsemek zorunda kaldığı bir dünyada, sol Müslümanı tam bir materyalist olmamakla suçlamak aptalcadır.

Materyalizm sola özgü sanılıyor. 19. yüzyılda bu görüşün bir derece haklılığı olabilir ama çoktan beri kalmamıştır. Materyalist olmayan mı kaldı?

Konuya fırsat buldukça devam edeceğim…