Şuanda 58 konuk çevrimiçi
BugünBugün4625
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12349
Bu ayBu ay12349
ToplamToplam10480773
Diyarbakır’da aya bakın, parmağa değil… PDF Yazdır e-Posta


 

Parmak ayı gösteriyorsa, parmağa değil aya bakılması gerekir. Önemli olan hangi parmağın gösterdiği değil, neyin gösterildiğidir.

Bizde örneklerinin sıkça görüldüğü gibi, dikkati parmak üzerinde yoğunlaştırıp neyin gösterildiğini saklamaya çalışmak da mümkündür. Erdoğan-Barzani-Şıwan buluşmasında bunun son örneğini görüyoruz.

Çok sayıda kişi Şıwan’a yükleniyor: kendini satmış, zaten yıllardan beri Avrupa ülkelerinde nasıl yaşadığı belliymiş vb.

Mesud Barzani hakkında ise fazla belirleme yapılmıyor ya da yapılamıyor.

Gerçekte ise durum açıktır: eğer Barzani Erdoğan’ın davetini kabul edip Diyarbakır’a gelmesiydi, Şıwan da gelmezdi.

Daha önemli olan ise, Barzani’nin Rojava hakkında söyledikleridir: YPG’yi Esad işbirlikçisi olmakla suçlayan Barzani, orada devrim yaşanmadığını, Esad’ın kendilerine bıraktığı alanda egemenlik kurmaya çalıştıklarını ifade etti.

Bu belirlemeyi Türkler arasında yapanlar da var. Bir bölüm ulusalcı yapıyor örneğin… Sol hareket içinde de yapanlar bulunuyor. Bu kesim; Kemalist, sömürgeci ve hatta Ergenekoncu olarak isimlendiriliyor.

Aynı saptamayı Barzani yapınca ise pek ses çıkarılmıyor.

YPG hakkında şu veya bu politik görüşteki Türkler bir şey söyleyince, amigoluktan başka bir şey yapmadıkları gittikçe daha fazla açığa çıkan bir bölüm Kürt veryansın ediyor; aynısını Barzani söyleyince –o ne de olsa Kürttür denilerek- ses çıkarılamıyor.

Kürdistan’da –bu deyimi kullanıyorum çünkü belirli bir parçayla sınırlandırılamayacak kadar geneldir- yıllardan beri süren, son dönemde olgunlaşan ve iyice ortaya çıkan çelişki, Kürtlük söylemiyle örtülemeyecek kadar büyüktür.

Öcalan’da simgelenen ve pratikte KCK, YPG ve bunlara bağlı değişik yapılanmalar vasıtasıyla temsil edilen politik çizgi ile, daha genel söyleyelim dünya görüşü ile; Barzani’de simgelenen ve KPD tarafından pratikte temsil edilen dünya görüşü arasında büyük farklılık vardır. Bu farklılık hayatın her alanına yayılmıştır ya da güçlü bir toplumsal temeli vardır. Bir önceki yazıda, Kürdistan Konferansı’nda önemli anlaşmazlık konularından birisi olarak açıklanan eşbaşkanlık sistemi konusunun teknik bir çelişki olmadığını açıklamıştım. Bu anlaşmazlığın önemli bir toplumsal boyutu vardır. Kuzey ve Güney Kürdistan’da kadının toplumdaki yeri ve ilgili bölgelerdeki önde gelen Kürt hareketlerindeki rolleri arasında büyük farklılık bulunuyor. Bu farklılık Ulusal Kongre’de kadının da başkanlık yapmasını kabul etmek ya da etmemek olarak kendini gösteriyor.

Bu farklılık Barzani’nin işi yokuşa sürmek için çıkardığı bir farklılık değildir, Kuzey ve Güney’deki Kürt toplumları arasında önemli bir ayrılık konusudur.

Pervin Buldan’ın “Hewler’de bütün kapıları yüzümüze kapattılar” şikayetini bu nedenle haklı bulmak mümkün değildir. KDP’nin kadınların toplumsal ve politik rolü hakkındaki görüşlerini ve bunların pratiğe yansımasını biliyorsunuz. Bir kadın olarak değişik görüşmeler yapmak için gittiğinizde, “Bize nispet olsun diye kadın göndermişler” diye düşünmelerini normal karşılamanız gerekir.

İki tarafın da Kürt olması bu ve diğer konulardaki büyük çelişkileri ortadan kaldırmaz.

Barzani açık olarak “Bir lider Öcalan ise, diğer lider de benim” diyerek ortaya çıktı.

Rojava’daki çelişkinin temelinde, PKK’nin Kürtler arasındaki etkinlik alanını genişletmesinin engellenmesi konusunun yattığını anlamak zor olmasa gerektir. Bu tür konular açıkça ifade edilmez, başka gerekçeler öne sürülür ancak anlamak hiç de zor değildir.

Esad hem muhalefeti bölmek ve hem de güçlerini Halep ve Şam gibi ÖSO’nun büyük saldırısı altındaki kentlerde toplamak için Rojava’daki güçlerini büyük oranda geri çekti. Akıllıca bir hamleydi ama Ortadoğu kafasının aklı bu kadar çalışır; ilk hamlenin ardından nelerin gelişebileceğini düşünemez. Birkaç hamleyi birden hesaplayamaz. Şunu da belirtmek gerekir: Esad o sırada çok sıkışık durumdaydı ve uzun vadeli plan yapabilecek durumda değildi. Rojava’da PKK ile yakından ilişkili YPG’nin etkinliğinde özerklik gündeme gelince bu bölge hem Esad için sürekli olarak kaybedilmiş oldu hem de yeni bir politik aktör, Barzani, Suriye’deki savaşta ortaya çıktı.

AKP’nin Barzani’yi müttefiki olarak görmesi normal… Beş yıl önce Barzani için aşiret reisi diyenler şimdi onu devlet konuğu gibi karşılıyormuş!!

Geçin bunları! Geçmişe mazi yenmişe kuzu denir!

Bugünün ihtiyacı budur, böyle yapılır; yarın başka bir ihtiyaç olursa tutum yine değiştirilebilir.

Yaser Arafat da Nelson Mandela da bir zamanlar “terörist başı” değiller miydi?

Önemli olan değişen güçler dengesi ilişkisi içinde amaca doğru ilerlemektir, eski saptamalara takılıp kalmak değil…

Yerel seçime az zaman kaldı ve Diyarbakır’daki büyük ve belirtmek gerek iyi planlanmış başarılı gösteri en başta bu seçimle ilgilidir. AKP, BDP’nin kalesinde ona meydan okumuştur!

Barzani de bu meydan okumada AKP’nin yanındadır.

Bu meydan okumanın sadece Diyarbakır’daki değil genel olarak Kuzey Kürdistan’daki BDP’li Kürtlerin oylarını etkileyeceğini düşünüyorum. BDP’den önemli bir uzaklaşma olmayacak ve zaten AKP kurmaylarının da böyle düşündüklerini sanmıyorum. Önemli olan öncelikle karşı tarafın kalesinde bile onu zorlayabilecek bir gücün varlığını göstermekti.

Barzani’nin Erdoğan ve genel olarak AKP ile birlikte tutum almasının ardından Kürt Konferansı bitmiştir, denilebilir. Toplanabilse bile bu toplanma PKK ile KPD arasındaki büyük çelişkiyi ortadan kaldırmayacak, şeklen bir toplanma olacaktır.

Kıssadan hisse: Kürt halkının en önemli iki gücü PKK ile KDP arasındaki çelişkiler Kürtlük söylemiyle örtülemeyecek kadar açıkça ortaya çıkmıştır.

Genel geçer söylemi bırakıp, Kürtlerin birliği gibi ancak çok genel olarak sözü edilebilecek saptamaları bırakıp, herkesin safını belirlemesinde yarar vardır.

Taraf olmayan bertaraf olur, denir.

Şıwan gelecek yazının konusu olacak…