Şuanda 101 konuk çevrimiçi
BugünBugün4662
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12386
Bu ayBu ay12386
ToplamToplam10480810
Yerel seçim PDF Yazdır e-Posta


 

Kısa denilebilecek bir süre sonra ülkenin bütün yerleşim yerlerinde yerel seçim yapılacak. Bu yazıda yerel seçimi iki yönden ele almaya çalışacağım: seçim programı ve ittifaklar.

Seçim programından başlarken öncelikle önemli maddelerden birisini belirteyim: İçişleri Bakanı gerek görürse herhangi bir belediye başkanını görevden alabilir.

Bu maddenin kaldırılması gerekir. Eğer bir belediye başkanına görevden el çektirilecek ise, burada mahkeme kararı alınması zorunlu olmalıdır. Bu madde yıllardan beri iktidarın hoşuna gitmeyen belediye başkanları üzerindeki önemli bir tehdittir.

Program konusuna yaklaşık on yıl önceki bir olayı anlatarak başlayayım…

Yine yerel seçim zamanıydı ve o dönemde her sayısına yazı yazdığım ve politik oluşum olarak birlikte çalıştığım Siyasi Gazete içinde yerel seçim programı hazırlanmıştı. Benden de böyle bir program için görüş istemişler ve ben de yereli bilmediğim için görüş belirtmemin doğru olmayacağını belirtip, sadece içişleri bakanının görevden alma yetkisinin kaldırılmasının talep edilmesi gerektiğini belirtmiştim.

Adı üzerinde, yerel seçim ve uzaktan konuşmak doğru olmazdı.

Sonunda ne yazık ki, en somut talebin benimki olduğu görüldü. Hazırlanan yerel seçim programı için Ertuğrul (Kürkçü), “Bu program İstanbul için mi yoksa Buenos Aires için mi?” diye sormuştu. Program ikisi için de geçerli olabilirdi çünkü son derece geneldi.

“Belediyeleri savunuyoruz ama burada amaç belediye sosyalizmi değildir” diye başlıyor ve benzer konular üzerinde pozisyon saptamayla sürüyordu.

Bu durum aklıma ister istemez 1980’li yılların sonlarında yapılan ve bağımsız adaylarla katıldığımız bir yerel seçimi hatırlattı. Adayımız İstanbul Bakırköy’de konuşuyor ve dinleyenlere emperyalizmi, sömürüyü anlatıyordu.

Sonunda alanda hazır bulunan bir gazeteci sormuş:

“Emperyalizm var, sömürü var; bunları anladık. Siz belediye başkanı olursanız Bakırköy’de ne yapacaksınız, bunu anlatmadınız.”

Adayımız şaşırmış ve “Bunu hiç düşünmemiştim” demiş.

O günden bu güne durum düzeldi. En başta Gezi Parkı ile başlayan direniş büyük kentte yerelin önemini ve kapitalizmle olan bağlantısını açıkça ortaya koydu.

Eskiden iktidarların tasarruflarının insanların günlük hayatını etkilemesi daha sınırlıydı. İşsizlikten, ücretlerin azlığından, pahalılıktan söz ederdiniz ve burada dururdunuz. Şimdi ise ağaçların kesilmesinden doğanın talanına kadar her şey insanların hayatını doğrudan etkiliyor ve buna karşı tepki gösteriliyor. Sorun sadece bunlar değil… Büyük imar projelerinden elde edilen rantlar, arazi yağması ve daha aklınıza ne gelirse, hepsinin arkasına bakılıyor. Günlük her olayın arkasından yağma düzeni çıkıyor.

Yerel seçim programı bunlar dikkate alınarak düzenlenmelidir. Mevcut belediyelerin yaptıkları nedir ve bu yapılanlar kimlere hizmet etmektedir?

Belediye seçimini kazanırsak biz ne yapacağız ve bunu nasıl yapacağız?

Kentlerin yağması ve bunun kapitalizmin son aşamasıyla bağlantısı, bu yağmaya karşı isyan eden şehirler… Çok çeşitli içerikteki isyanlardır bunlar: memurların isyanı, kadınların isyanı, işçilerin isyanı, ilticacıların isyanı, ırkçılığa maruz kalanların isyanı, ulaşım araçlarına zam nedeniyle kent halkının genel isyanı vd.

Bu konuda dünya çapında bilinen isim David Harvey’dir ve yukarda anlatılan konularda çeşitli yapıtları vardır. Ne kadarı Türkçeye çevrildi bilmiyorum ama önemli bölümü İngilizce bilen Gezi katılımcıları için kaynağından okumak sorun olmasa gerektir.

Seçim ittifakı konusuna gelince… Burada söz konusu olan öncelikle İstanbul ve HDK ile CHP’nin ittifakıdır. İstanbul yerel seçimin en önemli kentidir denilebilir. AKP bu kentin belediye başkanlığını kaybederse, iktidarı belirgin biçimde sallanıyor demektir.

Ek olarak belirtmek gerekir ki, yerel seçimde ittifaklar olursa eğer, yerel olacaktır. Bir yerelde ittifak yapanlar başka bir yerelde rakip olabilirler.

HDK ve CHP İstanbul’da ortak bir belediye başkanı adayı üzerinde anlaşabilirlerse AKP’yi ciddi olarak zorlayabilirler ve hatta seçimi bile kazanabilirler.

Böyle bir ittifakın gerçekleşmesi iki yönden zordur:

İlk olarak, CHP böyle bir ittifaka yanaşmaz. Böyle bir ittifak CHP’nin içinin karışması demektir, en azından ulusalcılar baş kaldırır.

İkinci olarak, BDP de böyle bir ittifaka iyi gözle bakmaz, çünkü AKP’nin İstanbul’u kaybetmesi durumunda çözüm sürecinin iktidarın insiyatifinde yürümesi bile tehlikeye girer. Çözüm sürecinde insiyatif AKP’ye geçmiştir ve İstanbul’da seçimin kaybedilmesi durumunda kendi derdine düşecek olan AKP’nin süreci iyice yavaşlatacağı kesin gibidir.

Bu durumda her partinin seçime ayrı girmesi söz konusu olacaktır.

BDP’nin eski belediye başkanlıklarını koruması hatta artırması, HDK’nın ise seçime girdiği yerlerde dikkate değer bir oy oranına ulaşması; bu seçimin bizler açısından başarılı olmasının kıstası olacaktır denilebilir.

Ülke dışında yaşayan TC vatandaşlarının seçimde oy kullanma imkanı bulunmakla birlikte, bu durum yerel seçim için geçerli değildir.