Şuanda 151 konuk çevrimiçi
BugünBugün4707
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12431
Bu ayBu ay12431
ToplamToplam10480855
Yazılı kaynak ve tarih PDF Yazdır e-Posta


Yazılı kaynağın öneminden sürekli söz edilir ama bu tür kaynak bize yabancıdır. Toplum olarak sözlü kaynakları ve dedikoduyu severiz.

Burada iki tane beni hayretler içinde bırakan yazılı kaynaktan söz edeyim:

Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin tarihe karışmasının ardından birkaç yıl sonra Federal Almanya’da 1960’lı yıllarda Berlin Duvarı’nda muhafızlık yapmış ve Batı’ya kaçmak isteyenleri vurarak öldürmüş muhafızlar hakkında dava açıldı.

Burada asıl ilgimi çeken konu, filanca yılın filanca ayının filanca gününde duvarın şu noktasında filanca saatte kimin nöbetçi olduğunu nereden bildikleriydi. Bir muhafızı suçlayabilmek için onun ölümün olduğu zamanda ve yerde nöbetçi olduğunun belgesi gerekir. O yıllarda bilgisayar olmadığına göre bunun tek açıklaması nöbet çizelgelerinin otuz yıl sonra bile bulunabilmesi olabilir.

Birisi kapitalist diğeri sosyalist Almanya idi ama yıllar boyunca oluşmuş temel ulusal özellikler fazla değişmemişti, ki bunlardan birisi de yazılı her şeyi saklamak alışkanlığıdır.

Bir başka şaşırtıcı kaynağı, beli ilkinden daha fazla şaşırtan kaynağı bugün üniversitenin kütüphanesinde gördüm.

Almanya’da 1918-19 yıllarında belirli bölgelerde işçiler ve askerler iktidara el koydular. Ne ki, bu gelişme Lenin’in ve Bolşeviklerin sabırsızlıkla bekledikleri Alman devrimi olamadı, bir süre sonra bastırıldı. (Benzeri bir devrim girişimi Macaristan’da da yaşanacaktı.)

Alman devriminde işçi ve askerler Sovyet tipi örgütlenmeler kurdular, tartıştılar, kararlar aldılar. Bu konuda şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı inceleme Anton Pannekoek’in yazılarından oluşuyordu. (Pannekoek Hollandalıdır ve bir sosyalistte az rastlanan bir mesleğe sahiptir: astronomi profesörüdür.) Pannekoek yazılarında Marx’ın Paris Komünü ile ilgili yazılarında savunduğu şura yönetiminin bir belediyeden daha büyük ölçekte uygulanmasının zorluklarından örnekler vererek söz ediyordu. 1918-19 şuralarında ulusal çapta kararlar alınmaya çalışılmış ve büyük zorluklarla karşılaşılmıştı. Büyük sıkıntılardan bir tanesi  bitmez tükenmez tartışmalardı.

Tabandan yönetim ve çalışanların demokrasisi konularında Almanya’da politik bilim dalında profesör olan Alex Demiroviç’in önemli kitap ve yazıları vardır. Bu konuda dört yıl önce Alman solunun önemli yayın organlarından birisi olan Prokla’da çıkan yazısı, hayatımda okuduğum en iyi yazılardan bir tanesiydi. Demiroviç, o yazısında, Marx’ın şura anlayışının dar kapsamlı oluşundan ve ülke çapında uygulanmaya kalkılınca karşılaşılan büyük zorluklardan söz ediyor; yazısında 1918-19 Alman devrimi ve şura deneyimi üzerine yazmış Pannekoek ve Adler’in kitaplarından alıntılar yapıyordu. Ek olarak, emekçiler 20. yüzyıl başındakinden çok daha geniş bir kesime yayılmış olduklarından, farklı kesimler arasındaki iletişim sorunundan ve toplantıların çıkmaza girme tehlikesinden söz ediyordu.

Bugün gördüğüm kalın kitap, 1918-19 devriminde Hamburg’da kurulan şura yönetiminin kongre tutanaklarını içeriyordu.

Olamaz böyle bir şey, diye düşünüyor insan!

Aradan yüz yıl geçmiş ve bastırılmış bir devrimin bir kentteki şura yönetiminin kongre tutanakları yok edilmemiş ve şimdi yayınlanabiliyor.

Kitap dördüncü cilt olduğuna göre demek ki benzeri başka örnekler de yayınlanmıştı ve bu yayın daha da sürecekti.

Bizde taban demokrasisinden, Sovyet yönetiminden çok söz edilir ve dayanılan örnekler Marx’ın Paris Komünü üzerine yazdıklarıyla Rusya’da Şubat ve Ekim devrimleri sonrasındaki kısa dönemleri kapsar.

Gelişmiş kapitalist bir ülkede, Almanya’da 1918-19 devriminde yaşanılan şura deneyimi, bunun ortaya çıkardığı yetersizlikler ve zorluklar nedir; kimse bilmez, araştırmak gereğini de duymaz.

Demiroviç’in yukarda andığım yazısında (Şura Demokrasisi ve Politikanın Sonu, Haziran 2009) belirttiği gibi; şura türü örgütlenme ve burada karar alınarak uygulanması bütün devrimlerin ilk döneminde mevcuttur, ama çeşitli nedenlerle ömürleri kısa sürmüştür. Bu durum onların idealleştirilmesine ve karşılaşılan önemli sorunların üzerine gidilmemesine yol açmıştır.

Bizden önce yaşanmış önemli deneyleri öğrenmeden yapabileceğimiz ancak onların düzeyine bile varamamak olmaz mı?

Yabancı dil bilmiyorum, gerekçe değildir. Ya öğrenmek ya da yayınevlerini bu tür yapıtları çevirmeleri için zorlamak gerekir.

Sanırım bir süre sonra şura kongre belgelerinin de ayrıntılı analizleri çıkacaktır.