Şuanda 46 konuk çevrimiçi
BugünBugün4613
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12337
Bu ayBu ay12337
ToplamToplam10480761
sosyal emperyalizme ne oldu? (3) PDF Yazdır e-Posta


Çin’in SSCB’yi sosyal emperyalist ve giderek de ABD’den bile daha tehlikeli bir düşman olarak tanımlaması (Üç Dünya Teorisi) dünya sosyalist hareketinde önemli bir bölünmeye neden oldu. 1960’lı yallarda gerçekleşen bu bölünme gürültüsü yapıldığı kadar büyük değildi. Çin Komünist Partisi dünya sosyalist hareketinde fazla yandaş bulamadı.

1960 ve 1970’li yıllarda dünya komünist hareketi SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Komünizmi arasında üçe bölünmüştü denilebilir. Küba’nın ön planda rol oynadığı, Çin’e mesafeli duran ama silahlı mücadeleyi savunanları da ayrı bir odak olarak alırsak dörde bölünmeden bile söz edebiliriz. Bu dördüncü kesim sonuçta SSCB’ye daha yakındı. Eleştiriyordu ama emperyalizmin başka bir çeşidi olarak da görmüyordu.

Sosyal emperyalizm teorisinin en fazla yandaş bulduğu ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir. Dünyada en çok bizde yandaş buldu demeyeceğim ama taraftar sayısı hayli fazlaydı.

Bunun nedeninin açıklanması gerekir. Türkiye sosyalist hareketinin ne özelliği vardı da sosyal emperyalizm teorisine bu kadar sarılmak gereğini duydu?

Halkın Kurtuluşu, Aydınlık, Halkın Birliği, Halkın Yolu, Partizan, Devrimci Halkın Birliği, Devrimci Proletarya adlı örgütler bu görüşün değişik versiyonlarını savunuyorlardı (listede unuttuklarım da olabilir).

ÇKP yanlılarının bir bölümü (Halkın Kurtuluşu gibi) daha sonra Arnavutluk Emek Partisi yandaşı olacaktı ama sosyal emperyalizm tezi değişmeden sürecekti.

Nedeni şöyle açıklanabilir:

Bir merkeze yandaş olmak, kendini bu merkez üzerinden tanımlamak ve örgütlemek sosyalist harekette yaygın bir özelliktir. Ülke ile ilgili analizlerde de yandaş olunan merkezin tezleri uyarınca ülkenin sosyo-ekonomik özellikleri analiz edilirdi. Bizde birbirinden oldukça farklı sosyo-ekonomik analizlerin ortaya çıkması bu nedenledir. Bir ülkede kapitalizm egemen midir değil midir, bunun genel kıstasları vardır. Bu kıstaslar temelinde hareket edildiğinde ülkenin sosyo-ekonomik yapısı hakkında önemli farklı değerlendirmeler ortaya çıkmaz. Ayrılık benzer sosyo-ekonomik yapı değerlendirmesi üzerinde başka konularda ortaya çıkar.

Sosyalist hareketin bir bölümü ülkeyi dışa bağımlı kapitalist olarak değerlendirirken,

başka  bölümü yarı feodal olarak değerlendiriyorsa, burada garip bir durum

var demektir.

Bu gariplikte bağlı bulunulan merkezin görüşü belirleyicidir.

Çin’de toprak devrimi ile halk savaşı iç içeydi. Bizde de öyle olması gerekir, demek ki

biz de yarı feodal bir ülkeydik!

Sosyal emperyalizmin Çin ve daha sonra bir bölümünün Arnavutluk yandaşlığı

gerçekte Moskovacılığın öteki ucu olarak görülebilir. Çok sayıda TKP üyesi gerçekte

SBKP’liydi ve SBKP ülkede TKP’yi tanıdığı için de TKP’liydi. SBKP başka bir partiyi

tanısaydı, o partiden olurdu.

Bu nedenle TKP ile TİP ve özellikle de TSİP arasındaki mücadelinin önemli

bileşenlerinden bir tanesi, SBKP’nin başka bir partiyi daha tanıması ya da

tanımaması meselesiydi. Benzer bir durumu ÇKP ya da AEP ile Türkiyeli sosyalist

örgütler arasındaki ilişkide de görebiliriz.

Sosyal emperyalizm görüşünün savunucuları gerçekte TKP’yi ters yönden taklit

ettiler. Orada bir merkez var ve biz o merkezin bu ülkedeki temsilcisiyiz. O ne diyorsa

 biz de aynısını söyleriz!

SSCB’nin çözülmesinin ardından sosyal emperyalizm görüşü de kayboldu.

O zaman ÇKP ve AEP’ye bağlı olanlar, Çin’de komünist partisi önderliğindeki

kapitalizm konusunda ya da Arnavutluk’ta Enver Hoca rejiminin çözülmesinin

ardından yaşanılan rezalet konusunda susmayı ve unutmayı tercih ettiler.

Tamam anladık, SBKP sosyal emperyalizmin temsilcisiydi!

AEP’den o bile olmazdı! AEP az gelişmiş köylü kafasının tipik bir temsilcisiydi.

Tarihte iz bile bırakamadan kaybolan bir temsilci…

O tarihi herkesin unuttuğunu sanıp sosyalizm değerlendirmesi yapmaya kalkanlara

“sen önce Hocacılığını değerlendir de sonra başka konulara girersin” demek

gerekecek…