Şuanda 159 konuk çevrimiçi
BugünBugün4715
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12439
Bu ayBu ay12439
ToplamToplam10480863
2013 biterken... PDF Yazdır e-Posta


İyi bir yıl geride kalıyor denilebilir. İyilik, doğal olarak, öncelikle kendi açımdandır. Bunun genelle ilgili olan yanlarının yanı sıra kişisel yanları da vardır.

Yılın genelli özelli önemli olaylarına şöyle bir göz atacak olursak…

 

1. Neredeyse beş yıldır uğraştığımız mesele sona erdi. Zaten sonuna iyice yaklaşmıştık. Tek sorun kalmıştı: her yönüyle durumu ortaya çıkmış, devrimci hareketten dışlanmış Lazkiyeli Muhabarat’ın Acilciler adını kullanmayı sürdürmesi…

Bu ismi kullanarak yıllardan beri yapmaya çalıştığı Muhabarat’ın devrimci hareket içine sızması girişimi engellenmişti. Konuyu bilmeyen yoktu, bu iş bitmişti.

Acilciler adını artık sadece dikkat çekmek için kullanıyordu.

Tarihinde hiç de iyi bir rolünün bulunmadığı bir hareketin adını, 25 yıl önce sona ermiş bir hareketin adını, dikkat çekmek için kullanıyordu.

Kendince haklıydı tabii… Eğitimi sanat okulu düzeyinde olan, 30 yıldır taş üstüne taş koymamış, her alanda iyice gerilerde kalmış bir tip başka nasıl dikkat çekebilirdi!

Reyhanlı katliamında parmaklar bu zatı göstermeye başlayınca panikledi ve “Acilciler 20 yıldır yoktur” deyiverdi.

Eh doğrusu, Hatay halkını Suriye’den kaçmak zorunda kalan mültecilere karşı eyleme çağıran, “Acilciler yakında Hatay’da eylem yapacak” diye ilan eden bir zat ortada dururken, parmaklar katliamın sorumlusu olarak başka kimi gösterecekti?

Her zamanki yalancılık, palavracılık ve beceriksizliğini burada da gösterdi…

Reyhanlı katliamının iddianamesinin bir bölümü basına sızdı ve bunu bu sayfada yayınlamıştık. Yine daha önce basına sızan bilgilerle birleştirildiğinde Lazkiyeli Muhabarat’ın Reyhanlı katliamındaki rolü telefon konuşmaları ve diğer türlü haberleşmelerin izlenmesiyle tespit edilmiş durumda…

Katliamın sorumlusu olarak yakalanmış olanların politik kişiler olmadıkları, bir bölümünün uyuşturucu kullanıcısı olduğu söyleniyor.

Doğru olabilir ve bu tür elamanlar Lazkiyeli Muhabarat’ın sevdiği türden elemanlardır.

1980 yılında 12 Eylül’den kısa süre sonra Ali Çakmaklı’nın Adana’da katledilmesi için kullanılan kişiler politik kişiler miydi?

“Önüne bir şişe şarap koy, her şeyi anlatsın” denilecek tipler değil miydi?

33 yıldır değişen bir şey olmamış anlayacağınız, yine aynı “eylem kadrosu”…

Uluslararası yakalama emriyle aranan, El Nusra’nın Banyas’ta 60 kadar sünninin katledilmesiyle ilgili olarak kellesine ödül koyduğu (katliamı kendisi üstlenmiş, videosunu yapıp dağıtmıştı) Reyhanlı canisi, Acilcilerle herhangi bir ilişkisi bulunmadığını, -kendi ifadesiyle- 20 yıldır bu örgütün adını kirli amaçları için kullandığını itiraf etmiş bu kişinin tarihimizle herhangi bir ilişkisi kalmamıştır.

Suriye’deki çok sayıda çeteden birisinin sorumlusu olarak faaliyetini sürdürmesi bizi ilgilendirmiyor.

Biz çapulculuğa, iktidar yalakalığına, vatan savunması adı altında “örgütten çalarak sahip olduğum mallarımı savunuyorum”  türünden pisliklere hiçbir zaman bulaşmadık.

Acilciler tarihindeki suçları unutulmadı ve bunların hesabını fırsat ortaya çıktığı gün verecektir.

 

2. Gezi eylemleri bu ülke tarihindeki en büyük kitle eylemidir. 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde bu kadar yaygın ve kitlesel eylem yaşanmamıştı. Yıllardan beri yaşanan uyuşukluğun ve boş vermişliğin ardından, bu halktan bir şey olmaz düşüncesinin yaygınlaştığı bir ortamda, Gezi eylemleri büyük patlamanın göstergesi oldu.

Toplumda, özellikle de kentlerde ve yaşı otuzun altında olan insanlarda büyük bir tepki birikmiş ve bu tepki kendini yakın tarihimizin en yaygın ve kitlesel eylemleri olarak ortaya koydu.

Gezi’nin ne kadar etkili olduğunu anlamak için AKP’nin kimyasını nasıl bozduğuna bakmak yeterlidir. AKP Gezi’yi değişik Kürt örgütlerinden daha iyi anladı, onun kendisi için nasıl bir tehdit olduğunu hemen gördü ve vahşice üzerine yürüdü.

Cumhuriyet tarihinin büyük yolsuzluklarından birisine yönelik eylemlerde de aynı durumu görüyoruz. “Hükümet yıpranmasın, çözüm süreci tehlikeye girmesin” anlayışıyla hareket edenler de bulunmakla birlikte, bu ülke tarihinde ilk kez büyük yolsuzluklar protesto ediliyor. İktidar –doğal olarak- bunlara da saldırıyor.

Tarihimizde kuraldır: iktidara gelen yer, bazıları yemenin ötesinde deveyi hamuduyla götürür. Yıllardan beri alışılagelmiş bu uygulama ilk kez varlığını hissettirecek büyüklükte eylemlerle protesto ediliyor.

Bu eylemler için daha büyük ve yaygın olmalıydılar denilebilir, itirazım yok… Ama unutulmaması gerekir ki, “iktidara gelen yer” anlayışının yerleşik olduğu bu ülkedeki ilk yolsuzluğu protesto eylemlerini görüyoruz.

Eskiden yolsuzluklar “kayıkçı döğüşü” kapsamında protesto edilir, muhalefet iktidarı protesto ederdi! Protestonun tek gerekçesi de, “o yedi, ben yiyemedim” gerçeğine dayanırdı. Halkın protestosu söz konusu olmazdı.

90 yıllık Cumhuriyet tarihinde bunu ilk kez yaşıyor olmak acıdır ama artık bir ilk olarak vardır.

 

3. Bu yılki başka bir önemli olay, tarihimizle ilgili iki kitabın yayınlanmasıdır: Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı ile Mehmet Koç – Bir Örgüt Bir Hayat kitapları yayınlandı. İlk kitabın basımı bizi memnun etmedi ve daha iyi ve genişletilmiş  baskısını yapacağız. Yine de her iki kitapla ilgili olarak bize ulaşan güzel değerlendirmelerden mutlu olduk…

 

 4. Birkaç yıldan beri yapmayı düşündüğüm ama bir türlü fırsat bulup yapamadığım işi yaptım: Uluslar arası büyük bir arşiv kuruluşuna Yazın ve Emek’in (sonraki adıyla Avrupa’da Emek) onlarda eksik olan sayıların yaklaşık tamamını ilettim. Kitaplarım iki eksiğiyle onlarda zaten bulunuyordu, bu eksikliği de tamamladım.

 

5. Bir başka önemli gelişme Belma’ya Mektuplar’ın yayınlanmaya başlamasıdır. Geçen yıl yaklaşık 350 sayfa tutacak bir kitap halinde el yazısından bilgisayara geçerek mektupları basıma hazırlamıştım. Bu yıl kitap olarak basılmasından ziyade internette yayınlanmasının daha iyi olacağını düşündüm ve yayın başladı: www.enginerkiner-mektuplar.blogspot.com

Mektupların yayını devam ediyor…

 

Gelecek yıla yönelik planları sonraki yazıda aktarırım…