Şuanda 261 konuk çevrimiçi
BugünBugün5081
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12805
Bu ayBu ay12805
ToplamToplam10481229
Rojava'da ne oldu? PDF Yazdır e-Posta


Bizde kavramlar üzerinde anlaşmadan konuşmak ve tartışmak eski bir özelliktir. Önemli olan doğruyu ya da doğruya katını bulmak değil de sadece fikir ileri sürmek olunca, böyle olması da normaldir. Konuşan taraflar aynı kavramları kullanır ama her biri bu kavramdan başka bir şey anlıyordur. Sonuçta çok konuşulup tartışılır ama herhangi bir ilerleme sağlanamaz çünkü sonuçta herkes haklıdır! Dahası, kimse ötekinin ne dediğini de doğru dürüst anlamamıştır.

Bununla bağlantılı bir başka özelliğimiz ise, kavramları kapalı bırakmaktır. Mesela “devrim oldu” denildiğinde, bunun nasıl bir devrim olduğunun açıklanması gerekir. Bu devrim ne yapmıştır ve neden devrimdir, açıklanması gerekir.

Bunlar açıklanmadığı zaman söylenene inanmak bir çeşit iman sorunu olup çıkıverir.

Önce devrim konusu üzerinde duralım…

Başka ülkelerin solunda bizimki kadar devrimden söz edildiğini sanmıyorum. Solun çok insanı devrimle yatıp devrimle kalkıyor. Devrim nedir, diye sorarsanız, epeyce farklı tarifler duyacağınıza emin olabilirsiniz.

Burada önemli olan istemektir, tam olarak neyi istediğin önemli değildir…

Neyi istediğini iyi bilmeden istediğine nasıl ulaşacaksın sorusu ise insanı sıkıntıya sokacak bir sorudur.

İstemekle yetinmek güzeldir. İstemekle birlikte, o istediğine nasıl ulaşabileceğin konusu somutlanırsa ya da istenileni o istenilene nasıl ulaşabileceği ile birlikte düşünürseniz; o zaman niyetinizde ciddisiniz demektir. Burada istemenin güzelliği kalmaz, istenilene ulaşılabilmesi için izlenmesi gereken yol sizi beklemektedir.

Bu yol zaman içinde değişiklik gösterebilir, burası önemli değildir. Önemli olan istenileni, o istenilene nasıl ulaşılabileceği ile birlikte düşünmektir.

Bu ise en baştan ne istediğinizi iyi bilmenizi gerektirir.

Solun devrimle yatıp kalktığı ama gücünün de hayli düşük olduğu bir ülkede olur olmaz her yerde devrim aramakta şaşılacak yan yoktur. Hemen her olaya devrim yatıştırılır.

Mesela, Mısır’da büyük gösteriler başladığı zaman “devrimci ayaklanma”dan söz edildi. Ardından da bu ülkede devrim oldu, kimilerine göre…

Biliyoruz, solumuzun çok büyük bölümü hem marksist hem de leninisttir…

Bu durumda devrim tanımını da Lenin’e göre yapmaları beklenir, ama ne gezer!

Lenin’e göre devrim, politik iktidarın sınıf yapısının değişmesidir. (Nisan tezleri).

Mısır’da devrim oldu denildiğine göre, politik iktidarın sınıfsal yapısı nasıl değişti? diye sorsanız, doğru dürüst cevap alamazsınız.

Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidara geldiğinde bile, burjuvazinin önemli bir kesimini oluşturan ordu gücünden herhangi bir şey kaybetmemiştir. Mısır’da ordunun ekonomideki rolü, Türkiye’deki ordunun eski yıllardaki durumundan bile hayli ilerdedir.

Ne önemi var canım! On binlerce insan sokağa çıktı, gösteri yapıyor, devrim demeyelim ki yani!!!

Bizdeki sol sürekli olarak kendi özlemlerinin başkaları üzerinden gerçekleştiğini sanır. Biz yapamadık, bari onlar yapsın, değil mi efendim!

Bu anlayış Batı ülkelerindeki genel grevlerin değerlendirilmesinde de kendini gösterir. Yüz binlerce insan işi bırakınca, ülkede hayat durunca, sanılır ki, devrim oluyor!

Gerçekte ise bu ülkelerde genel grev yıllar öncesinde elde edilmiş bir haktır ve yeri gelince de kullanılır. Kitlenin hareketlenmesi iyidir ama devrimle ilgisi yoktur.

Genel grev yapılır, ardından sağ bir parti seçim kazanabilir ve bu tür örnekler de yaşanmıştır.

Genel grev katılanların düşüncesini, politik yönelimini etkiler, ama buna devrim denilemez.

Sık sık genel grev yapılan Yunanistan’da son kamuoyu yoklamalarına göre Sol İttifak (içinde milliyetçi ve sekter Yunanistan Komünist Partisi yoktur) en büyük parti durumundadır. Bu duruma gelinmesinde genel grevlerin ve öteki politik eylemliliklerin büyük rolü olmuştur ama buna devrim demek hiç doğru değildir.

Konumuza, Rojava’ya gelelim…

Rojava’da önemli ve olumlu değişiklikler oldu. Burası açık…

Bunlar devrim midir, devrim ise nasıl bir devrimdir?

Rojava’da toprak dağıtıldığını duymadım. Belki de bu bölgede dağıtılmasını gerektirecek kadar büyük toprak mülkiyeti yoktur.

Rojava’da bazı fabrikalar ya da en azından atölyeler vardır. Üretim araçlarının mülkiyeti el değiştirmiş midir? Sanmıyorum, böyle bir şey duymadık.

Rojava’da kapitalizme karşı bir devrim söz konusu değildir.

Zenginliğin sınırlandırılması da söz konusu olmasa gerek…

Eskiden de evsizler vardı, çok sayıda evi olan da vardı ve hala var olsa gerektir.

Rojava’da olan ulusal demokratik devrim olarak adlandırılabilir.

Ulusaldır çünkü daha önce bir bölümü vatandaş bile sayılmayan halklar kendilerini saydırmışlardır. Bu halklar (sadece Kürtler değil) artık vardır.

Bu halkların dilleri resmi diller olarak kabul edilmiştir.

Bu ise ulusal ve kültürel önemli bir değişimdir.

Rojava’da ulusal demokratik önemli bir değişim söz konusudur.

Özerklik ilan edilmiştir ama bu özerkliğin sınırları nelerdir, belli değildir, en azından ben bilmiyorum.

Bir bölgenin özerk olması ama savunma ve dış politika gibi konularda merkeze bağlı olması da bir çeşit özerkliktir. Başka türlü özerklikler de vardır. Her durumda özerk bölgeler kendilerini merkezi ülke yönetiminde temsil edemedikçe özerklik geçici olmak durumundadır. Çünkü bir ülkeden (Suriye’den) ayrılmıyorsunuz, onun içinde kalarak özerklik ilan ediyorsunuz. Karşı taraf bunu henüz tanımamıştır ve belki de hiç tanımayacaktır. Dolayısıyla özerklik ilan edilmiştir ama gelecekte ne olacağı belli değildir.

Rojava’nın geleceği büyük oranda çevresindeki güç dengelerine bağlıdır. Nüfusu az, iki milyon kadar… Suriye’deki iç savaş nedeniyle nüfus artmış olabilir ama yine de genel nüfusun onda birini fazla geçmeyen bir yoğunluk söz konusudur.

Türkiye, Kuzey ile Batı Kürdistan’ı birbirinden olabildiğince ayırarak, Barzani’nin de aynı yönde davranmasını (kendisi hazır zaten) teşvik ederek, Esad rejimine büyük bir destek sağlamaktadır. Böylece hem özerklik konusunun sınırın ötesine geçmesini engellemekte hem de Rojava’nın geleceğinin belirsiz kalmasına katkı yapmaktadır.

Ortadoğu’da iki milyonluk bir ada olarak yaşayamazsınız. Bu adayı Kürtlerin sadece bir bölümü istiyor, başka isteyen bulunmuyor. Suriye, Türkiye, İran ve Barzani istemiyor… Sadece KCK istiyor ve bir de Rojavalılar…

Rojava’daki özerk yönetimlerin ihtiyatla hareket edeceklerini ve isteseler bile radikal adımlar atmayacaklarını varsayabiliriz. Güçler dengesine çok dikkat etmek gerekiyor.

Rojava’nın en büyük ihtiyacı tanınmak ve politik destektir. Tanınmaktan kastettiğim, orada ne yapıldığının bilinmesidir. Kürtlerin ve Türklerin kendilerinin söyleyip kendilerinin dinlemesi değil, bölgede etkili olan ülkeler halklarının ve onların temsilcilerinin ne olup bittiği hakkında iyi bilgi sahibi olmasıdır.

Salih Müslüm de “politik desteğe ihtiyacımız var” derken bunu kastediyordu.

Kürtler Cenevre’deki konferansa çağrılmadı diye Birleşmiş Milletler hakkında ileri geri konuşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Ne kadar beğenmeseniz ve yetersiz bulsanız da, BM’e muhtaçsınız; bunu iyi bilmekte yarar vardır.

BM’de Rojava’yı tanıtmak gerekir.

Her yerde Rojava’yı tanıtmak gerekir.

Oradaki özerk yönetimler yaptıklarının yanı sıra yapmayı planladıklarını da ilan etmelidirler. Bölgeye örnek bir yönetim biçimi oluşturmak öncelikle bunu gerektirir.

Bu ise, kendi söyleyip kendi dinlemenin çok daha ilerisinde bir faaliyeti gerektiriyor.