Şuanda 258 konuk çevrimiçi
BugünBugün5079
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12803
Bu ayBu ay12803
ToplamToplam10481227
Sevgiliye mektuplar PDF Yazdır e-Posta


Bu yazıyı 30 yıl önce yazmıştım ve o zamanki adı Direniş olan derginin 10. sayısında yayınlanmıştı. (12. sayıdan başlayarak derginin adı Yazın olacaktır.)

Sevdiğim bir yazıdır ve siz ne düşünürsünüz bilemem ama bence hala okunabilir bir yazıdır.

Yazıyı dergiden bilgisayara geçen Tamer Çağlayan’a teşekkür ederim.

 

 

Haziran 1984’te Türkiye’de Kaynak Yayınları’ndan, “Sevgiliye Mektuplar“ (ya da Leo Jogiches’e mektuplar) adlı ilginç bir kitap yayınlandı. Kitap Rosa Luxemburg’un eşi ve mücadele arkadaşı L. Jogiches’e yazdığı mektuplardan oluşuyor. R. Luxemburg’un, ilişkilerinin başlangıcından Berlin’de öldürülmesine kadar birlikte bulunamadıkları tüm dönemleri kapsayan 103 mektubunu taşıyor kitap. 1893-1914 arasında, dünya tarihinin oldukça karmaşık ve hareketli bir döneminde yazılmışlar. Rosa’nın sevgisini, kırgınlıklarını, beraberliklerinden beklentilerini, sitemlerini, ruhsal durumunu ve ayrıca da özellikle Alman Sosyal Demokrat hareketinin sorunlarını, politik kavgaları ve güncel politik mücadeleyi birlikte yansıtıyor bu mektuplar. Mehring, Bebel, Kautsky, Clara Zetkin gibi dönemin tanınmış kişilerine sık sık rastlamak olası bu mektuplarda.

 

Mektuplar tanınmış bir politik önderin insan yanını tanıyabilmek için de önemli; çoğumuz bu önderlerin politika dışında da bir yaşamı olabileceğini düşünmesek bile. Rosa’nın mektupları, iki ayrı yaşam anlayışına sahip iki politik önderin bu anlayışlarının nasıl çatıştığını da sergiler.

 

Politik mücadele ne denli yoğun ve bitmeyen karmaşık sorunlarla dolu olursa olsun, onu yürüten insanın tüm yaşamını dolduramaz. Sosyal mücadele içindeki insanın ayrıca kişisel sevinçleri, merakları, ilişkileri, sevgileri; kısacası ayrı bir de kişisel yaşamı vardır; daha doğrusu olmalıdır diye düşünür Luxemburg. Mektuplarında tarihler, insanlar, yerler, olaylar değişir ama bu konu değişmez. Politikanın her türlü kişisel yaşamı dıştaladığını düşünen Jogiches’e bir keresinde şöyle yazar:

 

“Bu söylediklerine rağmen o eski türküyü çağırmadan edemiyorum, kişisel mutluluktan dem vuruyorum gene. Evet, lanet olası bir özlem duyuyorum mutluluğa ve kendi payıma düşen gündelik tayını koparabilmek için bir eşek inadıyla direneceğim.“

 

İnsanlığa daha iyi bir gelecek hazırlamak için ev ve çocuk sahibi olmaktan ya da dünya nimetlerinden vazgeçmek gerektiğine inanmaz Luxemburg. Tersine içinde bulunduğu mücadele ile bunların birlikte olabileceğine, olması gerektiğine inanır. Hemen her mektupta yazdıklarının altında aynı soru vardır: Daha güzel bir dünya için kendimizi tüm güzelliklerden uzaklaştırmak neden gerekli olsun?

 

Ama içinde bulunduğu yaşam, ardarda gelen olaylar ve sevilen insanın yapısı Luxemburg’un daha güzel bir dünya için savaşırken kendi yaşamında bu güzelliklere ulaşmasını engeller. Zamanın Alman Sosyal Demokrat Hareketinde hem yabancı, hem kadın, hem de Yahudi olmasına karşın hızla yükselmesi, kişisel yaşamında sürekli bir mutsuzluk ve gerginlikle birlikte gider. Politik başarılar doyumsuz bir kişisel yaşamın boşluklarını dolduramaz. Luxemburg bu nedenle hasta anne babasını ziyaretine ve hatta mektuplarına cevap yazmasına bile zaman bırakmayan politikaya lanetler yağdırır. “Dün neredeyse vazgeçecektim, her şeyden, bu tanrı belası siyasetten…“ diye yazar.

 

Böyle duyguların ardından ise daha şevkle sarılır her şeye; hem politikaya hem de payına düşen tayını koparmaya…

 

12 Haziran 1896’da henüz uluslararası alanda tanınmamış, henüz Almanya’ya gitmemiş iken şöyle yazıyordu Jogiches’e:

“… hareketten çekilip seninle birlikte gözden uzak bir köşede huzur içinde yaşamakla, dünyayı yerinden oynatıp ve fakat seninle ıstırap içinde yaşamak arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsam, bunlardan birincisini yeğlerim.“

 

Ama hem dünyayı yerinden oynatmaya yönelir, hem de O’nunla birlikte (ve genellikle ıstırap içinde) kalır. “Yaşamın kişiye bir daha bırakmamacasına el koyabileceğini anlamaya başladım“ der.

 

Jogiches de sosyal-demokrat hareketin önderlerinden birisir (Polonya Krallığı ve Litvanya Sosyal Demokrasisi (SDKPIL) merkez komitesi üyesidir. Büyük bir enerjiyle çalışır. Görev aldığı her alanda büyük değişimler yapan, geldiği ve gittiği belli olan insanlardandır. Kendini tümüyle „davaya“ adamıştır, ama değişik bir şekilde. İçine kapanıktır, yaşamın güzelliklerine karşı ilgisizdir. Luxemburg’un duygusallığı onda hiç yoktur. Lüxemburg’un mektuplarında politika, olaylar, başarılar ve sıkıntılar sevgi sözcükleriyle içiçe iken, Jogiches bu tür duyguları önemsemez. Politikadan başka şeyler mektuplarında çok nadir bulunur. İç dünyasını, sorunlarını açmaz. Luxemburg’la beraber oldukları zaman bile içine kapanır.

 

Onun bu durumuna „ruhsal intihar“ der Luxemburg, bu durumdan çıkarmaya çalışır ama başaramaz. Sonunda umudunu da keser. Dava’nın ortaklığı iki önderi birbirine bağlamaya yetmez olmaktadır artık.

 

“Aramızdaki biricik bağ, Dava, bir de eski duyguların anısı. Bu çok acı verici. Burada bütün bunları apaçık anladım. Hiç bitmeyen Dava beni iyice bitkin düşürdüdüğünde, soluğumu tutup oturduğumda, ardıma baktım ve farkettim ki benim evim yok, hiç bir yerde. Kendim olarak ne varım ne de yaşıyorum.“

 

Politik bir robot olmaya sürekli isyan eder Luxemburg; “…fikirlerim var, izlenimlerim var benim, „Dava“mızın yanısıra. Ama kiminle paylaşacağım ki bütün bunları?“, der.

 

Jogiches uzun süre O’nunla beraber bulunmayı da kabul etmez. Lüxemburg daha düzenli ve dengeli bir yaşam için sürekli onu buna zorlar (Jogiches bunu epeyce sonra ve çok zor kabul edecektir ki o zaman da ilişkileri iyice bozulmuştur). Arada bir iyi mektuplar aldığında Lüxemburg tüm özlemlerini açar ona: Mücadele içinde ama düzenli ve sakin bir yaşam ve bir çocuk. Yalnızlıktan iyice bunaldığında, “Bir çocuğum olsa hayata geri dönebilecekmişim gibi geliyor bana. Bu arada hiç olmazsa bir köpek ya da kedi alsam diyorum“, diye yazar. Üç yıl sonra bir yavru köpek alır. Bu arada hapise de girip çıkmıştır.

 

Aynı davanın yetenekli ve militan iki önderi olmaları ve bazı ortak anılar beraberlikleri için iyice yetmez olur artık. Luxemburg’u en çok yaralayan bir konu da, sevdiğinin ona istediği değeri vermemesidir. Politik hasımlarının “eteklikli siyaset“, “huysuz kadın, köksüz Yahudi“ dedikleri ama bunlara aldırmadan mücadelesiyle SPD içindeki sol kanadın önderlerinden biri olan Luxemburg; çevresinde üstün kadınlara gösterilen saygıyı gördükçe ilişkilerindeki duruma büsbütün üzülür, dayanamaz buna.

 

“Ne yazarsam yazayım, ziyaretlerim olsun, yazılarım, gazete abonmanlarım, elbiselerim, ailemle ilişkilerim olsun, beni etkileyen ve seninle paylaşmak istediğim ne varsa, hepsi için verilecek bir öğüt, bir direktif buluyorsun. Seninse benim eleştirilerime sunacağın hiçbir işin yok.“

 

“… erkeklerin birlikte yaşadıkları kadınları görüyorum, onlara nasıl taptıklarını, nasıl boyun eğdiklerini. Ve aklımda, senin bana nasıl davrandığın var.“

1906’da Jogiches’den ayrılır. Yaşamına başkası girer ama hiçkimse O’nun yerini dolduramaz. Jogiches’de Luxemburg’un tüm soğuk tavrına rağmen, mutlaka karşılaşmalarını, aralarındaki bağlantının tümüyle kesilmemesini sağlayacak şeyleri sürekli olarak bulur. Ayrı yaşarlar ama iki yabancı gibi değil. Jogiches’in ona yaklaşmak çabaları sonuç vermez ama gençliklerinde onları ilk olarak birbirlerine doğru iten toplumsal devrim mücadelesinde yine birliktedirler.

 

Luxemburg’un dava gereği Jogiches’e yazdığı mektuplar çok kısa ve yalındır artık. Bu durum 1914’e kadar sürer.

 

1914’de savaş patlar ve uluslararası sosyal-demokrasi tarihinin en büyük bölünmesini yaşar. Avrupa parlamentolarındaki sosyalistlerin çoğu savaş bütçelerini onaylarlar. Luxemburg, “bu cadılar yortusunda dünya çapında bir felaket yaşandı; uluslararası sosyal demokrasinin başını uçurdular“, diye yazar.

 

Luxemburg büyük bir enerjiyle savaş aleyhtarı kampanyaya girişir. Bu nedenle „halkı isyana teşvik“ suçundan mahkemeye verilir.

 

Mahkeme salonunu bir sosyalizm mitingine dönüştürür. Kendini suçlayanları, halkı kendi savaşı olmayan bir savaşa katılmaya zorlamakla suçlar.

 

Luxemburg üç yıldan fazla süre “kendi güvenliği için“ hapsedilir. Hapishanede de çalışmalarını sürdürür. Bu arada Alman hareketine katılan ve SPD içindeki sol muhalefetin önderlerinden biri haline gelen Jogiches ile tekrar yakınlaşırlar. 9 Kasım 1918’de salıverildikten sonra tekrar beraber olurlar. Fırtınalar ve kızgınlıklar geride kalmış gibidir. Birlikte Alman Komünist Partisinin kurucuları arasında yer alırlar.

 

Rosa 15 Ocak 1919’da 49 yaşında iken öldürüldü. Katilleri daha sonra Hitler’in hücum taburlarına katılacaklardı. Leo Berlin’de kalması tehlikeli olduğu halde ayrılmayı reddetti, Luxemburg’un katillerini aradı. İki ay sonra o da öldürüldü.

 

“Sevgiliye Mektuplar“, toplumsal mücadelenin ön saflarındaki iki insanın ilişkilerini, mücadelelerini, trajedelerini ve özellikle de birisinin kişiliğini, ruhsal yapısını ortaya koyar. Politikada ön saflardaki bir insanı ortaya koyar. Daha güzel bir dünya yaratma kavgasında güzelliğin sadece geleceğin değil, bugünün de sorunu olduğunu, insanın ona kavgası içinde ulaşmayı bilmesi gerektiğini koyar ortaya. Bu güzellik peşpeşe gelen olaylarla, hiç bitmeyen sıkıntılarla, mücadelenin yükselen temposuyla ve en önemlisi aynı kavgada olanların anlayışsızlığıyla, darlığıyla sık sık tahrip olsa da insan aramalıdır onu. Güzel bir dünya için mücadele tüm güzellikleri kendine ve birlikte olduklarına yasak ederek yapılmaz. Yapılırsa eğer iki şey olabilir: O güzelliklerle zor bir dönemde, amaca henüz ulaşılmamış olmasının sıkıntısı içinde karşılaşan insan Dava’yı unutur. Güzellikler tek amacı olur.

 

İkisinin beraber olabileceğini düşünmemiştir zaten.

 

Tıpkı bilim uğruna tüm ömrünü yalnızlık içinde, kendini tüm güzelliklerden yoksun ederek harcamış Faust’un, amacına ulaşamamanın sıkıntısıyla ruhunu Mefisto’ya teslim etmesi gibi, o da kendini davanın dışına atar.

 

Ya da politik bir makine olur insan, iyi çalışan ama yaşama çok dar bakan, sürekli kendini ve çevresini yıpratan bir makine olur.

 

1975 sonrasında olayların üst üste gelmesi, kavganın birden sertleşmesi, deneyimsizlik, yaş küçüklüğü, vb. birçok faktörün birleşmesi sosyal kavgada yaşamın çok yönlülüğünün ve güzelliklerinin çiğnenmesini birçok insanda alışkanlık haline getirdi. Çok sayıda ve iyi işlemeyen politik robotlar ortaya çıktı. Sevgiliye Mektuplar, bu alışkanlığa karşı ve politikadaki insanı biraz olsun tanımak isteyenler için önemli bir kitap.

 

(Direniş Kültür ve Sanat, Sayı: 10, Eylül 1984)