Şuanda 357 konuk çevrimiçi
BugünBugün5780
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13504
Bu ayBu ay13504
ToplamToplam10481928
Necati'yi Samandağ'a uğurladık... PDF Yazdır e-Posta


Bugün Frankfurt Alevi Kültür Merkezi’nde yaklaşık yüz kişinin katıldığı toplantıdaki kısa konuşmaların ardından Necati Kurtdereli, kendi vasiyeti üzerine, Samandağ’da toprağa verilmek üzere uğurlandı.

Yirmi dört saat içinde Halkevi çevresinden bu kadar çok insanın bir araya gelmesi oldukça iyiydi. Necati son 15 yıldır Halkevi yönetim kurulunda –bir yıl hariç- yer almıştı ve son dört yıldır da başkanlığını yürütüyordu.

Toplantıda Necati’yi küçük yaştan beri tanıyan ve yine Samandağlı olan Adnan bana unuttuğum bir olayı hatırlattı: Necati ile 1982 yılının yazında ilk kez Frankfurt’a geldiğim zaman tanışmışım ve hatta gece de onun öğrenci yurdundaki odasında kalmışım.

1982 yılının Haziran ayıydı. Suriye’de kendini şef sanan bir tipten derhal açlık grevi örgütlenmesi konusunda istek geldi. Aldırmadım. Paris’te yaz tatili başlamak üzereydi ve Türkiye’de hapishanelerde uygulanan teröre dikkat çekmek için hiç uygun bir zaman değildi. Paris’teki diğer siyasetler de aynı görüşteydiler ve bu nedenle de konuyla ilgili eylemlerin yapılması Eylül ayına ertelendi.

Bu sırada gelen çağrı üzerine Almanya’ya gittim. Bu ülkede hiç de uygun olmayan koşullara rağmen birkaç yerde açlık grevi yapılıyordu. Frankfurt’taki açlık grevi çadırını ziyaret ettim ve kısa bir de konuşma yaptım. Necati de açlık grevine katılanlar arasında imiş. Kısa süre gördüğüm için daha sonra unutmuşum demek ki…

Necati Samandağ’da iken nispeten genç yaşta, lisede iken devrimci mücadeleye katılıyor. Oradaki yıllarında İGD saflarında bulunuyor. Samandağ, İGD için önemli bir yerdir. 1980’de Almanya’ya geliyor ve bu ülkede Acilci oluyor.

Frankfurt’a geldiğim zaman birkaç şey dikkatimi çekmişti:

İlki, herkesin beni en azından isim olarak tanımasıydı. Bunda Türkiye’deki tanınmışlığın da rolü vardı ama Paris ev işgallerinin herkes tarafından bilinmesinin de payı bulunuyordu.

İkincisi, Almanya’da Acilciler’in kayda değer bir örgütlenmesi bulunmuyordu. İnsanlar vardı ama örgüt yoktu. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Burada nasıl örgütlenilebilir, kimsenin fikri yoktu. Bu durumda toplanan kalabalığın kısa sürede dağılması kaçınılmazdı.

Üçüncüsü, ülkeden sanki bir çekirge sürüsü geçmiş, malum kişi ile Salih yüksek miktarda para toplayıp gitmişlerdi. Farklı bölgelerden alındığı için kesin miktar bilinmiyordu ama 70-100 bin DM arasında yüksek bir miktardı. Bazı kişilere kredi çektirilmiş ve karşılık olarak da “gerekirse devrim senedi veririz” denilmişti.

Bu borcun ödenmeyeceği belliydi ve bu durumun da o ülkedeki sorumluları ve olduğu kadarıyla da yapıyı ciddi olarak yıpratmaması mümkün değildi.

Suriye’de daha sonra oluşacak büyük servetin ilkel birikimi Almanya’dan alınan bu parayla sağlandı.

İki ay sonra Acilciler’den ayrılacak ve üç ay sonra da Almanya’ya ama bu kez ilk durak olarak Köln’e sürekli olarak gelecektim.

Almanya örgütlenmesi zayıf bir çadır gibiydi, direkleri ayrıldı ve geri kalanı da çökmeye bıraktık.

Bu ülkedeki Acilciler örgütlenmesi hakkında önceden duyduklarımla gördüklerimi karşılaştırdığımda, Türkiye’de Güney örgütlenmesi ile ilgili abartmaların bir benzerini görüyordum. 1980 sonlarında yaya olarak Suriye’ye çıkmadan önce Adana ve Antakya’da kalmış ve örgütlenmenin durumunu görmüştüm. Güçlü kitlesel örgütlenme büyük bir üfürmeden ibaretti. Başka bölgelere böyle tanıtılmıştı ama gerçek hiç de böyle değildi. Benzeri bir durum Almanya’da da vardı.

Eski Acilcilerle hiç ilgilenmedim çünkü bu ülkede yapmak istediklerim için uygun yapıya sahip değillerdi. Üstelik yaklaşık 200 kişilik Birlik yolu kitlesinin üçte ikisiyle de bağımızı kesecektik. Hepsi belirli bir bölgeden gelmiş olan ve hiç de hoş olmayan işlerle uğraşan bu kesimden bir şey olmazdı, yollarımızı ayırdık.

Bir yıl sonra eski sayımıza ama bu kez ikinci kuşaktan insanlarla ulaşmış durumdaydık.

Şunu da belirtmek gerekir: Almanya’da örgütlenme konusunda biraz daha geç kalsaydık, bu başarıyı yakalayamazdık. Devrimci hareketin ülke dışında ve özellikle de Almanya’da yükselme dönemiydi. Bu dönem 1985-86’ya kadar sürecek ve ardından durgunluk başlayacaktı. O zamana kadar esas örgüt yapısını kurmamış iseniz, işiniz hayli zor demekti.

Bir yıl Köln’de kaldıktan sonra Frankfurt’a geldim ve düzenli çıkardığımız Emek dergisinin bürosunu da buraya taşıdık. Daha sonra Yazın da burada hazırlanmaya başlayacaktı.

Bu yıllarda Necati ile oldukça sık karşılaşacaktım…

O yıllardan çok sayıda insanı bugünkü törende görmek hoştu doğrusu…