Şuanda 237 konuk çevrimiçi
BugünBugün5631
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13355
Bu ayBu ay13355
ToplamToplam10481779
Ruanda'da soykırımın 20. yılı PDF Yazdır e-Posta


Ruanda’da 1994 yılında 6 Nisan’ı 7 Nisan’a bağlayan gece başlayan soykırımda 100 günde öldürülenlerin kesin sayısı bilinmiyor. Tahmin 800 bin kişi ile bir milyon arasındadır.

Ülkedeki Hutu ve Tutsi halk grupları arasında ciddi sürtüşmeler vardır. Bin Hutu olan Raunda Devlet Başkanı’nı taşıyan uçak düşer ve başkan ölür. Hutu’ların bir bölümü uçağın Tutsi’ler tarafından düşürüldüğünü iddia ederek bu kesimin cezalandırılması gerektiğini savunur. Radyodan Hutulu politikacılar radyodan halka seslenerek Tutsilerin yok edilmesi çağrısı yaparlar.

Çok sayıda Hutulu silahla, baltayla, orakla ve artık ne bulduysa Tutsilere saldırır. Sonuç yukarda verilen rakam kadar ölüdür.

Kimisi yakılır, kimisi tecavüz edilerek öldürülür, kimisi işkence yapıldıktan sonra…

Çok sayıda Hutulu’nun sloganı şudur: Herkesi öldürün, anlatacak kimse kalmasın.

Ülkenin başkenti Kigali’deki Soykırım Merkezi’nin önündeki park aynı zamanda mezarlık işlevini görmektedir. Burada 250 bin kişi gömülüdür ve sürekli olarak başka insanların ceset parçaları da bulunup getirilmektedir. Aradan yirmi yıl geçtikten sonra bile…

Bu soykırım merkezi her olayın protokolünü tutmaktadır. Nerede kim nasıl öldürüldü, yakıldı, işkence yapıldı, tecavüz edildi…

Soykırım Merkezi Müdürü’ne göre –tesadüfen hayatta kalan ama annesi ve kız kardeşi öldürülen Freddy Mutanguha- el yazısıyla tutulan protokoller yaklaşık 60 milyon sayfaya ulaşmış durumdadır.

Bu soykırım yeni fark edilen bir gerçeği açık olarak onaylıyor: halkın katılımı olmadan soykırım yapılamaz. Sadece devlet ve ordu soykırım için yeterli değildir. Halkın da bir şekilde katılımı gereklidir.

Bu katılım aktif öldürme şeklinde de olabilir, olup biteni bildiği halde destek olmak ya da ses çıkarmamak şeklinde de olabilir.

Sömürge ülkelerdeki soykırımlarda durum daha değişik olabilir, ama bu konuma sahip olmayan, işgalci ile halkın çatışması gibi bir durum yaşanmayan ülkelerde halkın en azından bir bölümünün katılımı olmadan soykırım yapılamaz.

Bu gerçeği kabullenmek zordur ama böyledir.

Nazilerin Yahudilere yaptıklarını zamanın Alman halkı biliyordu. Belki tümüyle bilemezdi ama büyük oranda tahmin edebiliyordu.

Naziler bir halk hareketi olarak ortaya çıktılar ve aşağıdan yukarıya örgütlenerek geliştiler.

Almanların bu gerçeği kabullenmesi son on yılın işidir denilebilir.

Fırsat bulabilirsem Endonezya’da 1960’yı yılların ikinci yarısında yapılan büyük komünist katliamını ve bu katliama özellikle Müslümanların nasıl katıldıklarını anlatacağım. Endonezya Komünist Partisi o yıllarda SBKP’den sonra dünyanın ikinci büyük KP’si idi ve o denli katledildiler ki, bu parti bir daha kendine gelemedi.

Ermeni soykırımına da halk katılımı vardır. Konu yazılmış aslında ama yavaştan dikkati çekmeye yeni başlıyor.

Bize özel bir durum bulunmuyor, bütün soykırımlarda aynı durum vardır.

Ruanda’daki soykırımın ikinci önemli özelliği, Hutu ve Tutsi’lerin yıllarca iç içe yaşamış olmalarıdır. Aralarında sorunlar var ama yıllarca iç içe yaşamışlar ve soykırımla ilgili tutulan protokollerde yakın ilişki içinde bulunulan bazı tanıdıkların nasıl bir vahşet uyguladıkları da anlatılıyor,

Bu durum yeni değil aslında ve daha önce Yugoslavya’da yaşanmıştı.

Yıllarca iç içe barış içinde yaşayan etnik topluluklar arasındaki savaşta özellikle Sırplar yakın komşularına vahşet olarak adlandırılabilecek uygulamalar yaptılar. Diğerleri de cevap verdiler.

Bu büyük bir konudur. Yıllarca iç içe barış içinde yaşayan insanların birbirlerine karşı uyguladıkları şiddet…

Yugoslavya ile ilgili olarak Sırp araştırmacıların yazdıkları kalın bir kitap vardı. Hem çok pahalıydı hem de okuyacak zamanım yoktu. Bunun yerine konu ile ilgili yazılmış daha küçük yazıları okuyabildim ve Sırp milliyetçiliğinin kökenlerinin ne kadar eskiye kadar uzandığını öğrenebildim.

Milliyetçilik mutlaka saldırgan olmayı gerektirmez. Buradan soykırıma uzanan uzun bir yol vardır ve bu yol her olayda ayrı özellikler gösterir.

Bu konuyu bir dergide yayınlanan Sosyal Psikoloji ve Soykırım başlıklı yazıda incelemiştim. Okumak isteyenler, www.yazinverlag.de adresinde üçüncü sayfaya giderek yazıyı bulabilirler.

Ruanda’daki soykırımla ilgili olarak konunun sosyal-psikoloji yönünü zenginleştirecek çok sayıda araştırma yayınlanacağından eminim.