Şuanda 291 konuk çevrimiçi
BugünBugün5703
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13427
Bu ayBu ay13427
ToplamToplam10481851
Sosyalizm ve edebiyat parazitleri PDF Yazdır e-Posta


Yazın Dergisi’nin Mart 1993 tarihli 54. sayısında yayımlanan, Küba Yazarlar Birliği Başkanı ile yapılan bu söyleşi, SSCB’deki edebiyat anlayışı ve sosyalist gerçekçilik konusunda farklı bir görüş sergiliyor: eleştirel gerçekçilik.

SSCB’nin ardından sosyalist gerçekçiliği savunan kalmadı denilebilir. Yeni olanı öğrenmeye mecali kalmadığı için halen savunanlar da bulunuyor ama sosyalist gerçekçilik devrim öncesindeki büyük Rus edebiyatına verdiği zarar açık olarak ortada olduğu için savunulabilir olmaktan uzaklaşmış durumda…

SSCB yaşarken de durum böyleydi aslında…

 

 

 

„ESKİ SSCB`DE OLAN SİSTEM PEK ÇOK EDEBİYAT PARAZİTİ YARATMIŞTIR.“

 

Küba Yazarlar Birliği Başkanı Waldo Leyva ile söyleşi, Havana’daki Küba Yazarlar Birliği binasında yapıldı. Söyleşiye İkinci Başkan Miguel Mejides de katıldı. Küba Yazarlar Birliği, Ulusal Yazarlar ve Sanatçılar Birliği bünyesinde bulunan bir kuruluş. Adından anlaşılacağı gibi, birliğin içinde çeşitli sanatçı örgütleri yer alıyor. Birliğin başkanı aynı zamanda Küba Komünist Partisi Politik Büro üyesi.

 

“Küba edebiyatı Türkiye’de hemen hiç tanınmıyor. Bu nedenle önce bu konu hakkında biraz bilgi verir misiniz?“ 

 

Önceki yıllarda görüştüğümüz bir Türk yazarı da bize, Türkiye’de Küba edebiyatının bilinmediğini söylemişti. Biz biraz daha şanslıyız, çünkü Türk edebiyatı tarihi hakkında biraz daha fazla bilgi sahibiyiz. Nazım Hikmet’in dışında şu anda başka isim hatırlayamıyorum. Bu büyük Türk şairi, Küba şiirini çok etkilemiştir. Bir de kuşkusuz, unutmayın ki, Küba genç bir ülkedir ve Küba edebiyatı, Türk edebiyatı kadar köklü bir geçmişe sahip değildir. İki edebiyatın geçmişi karşılaştırılamaz.

Küba edebiyatı, Küba’da ulusal bilincin uyanmasında önemli rol oynamıştır. 19. yüzyılda İspanyollara karşı bağımsızlık savaşı verildi. Bu savaşın önderlerinden birçoğu aynı zamanda entellektüel, yazar veya şairdi. Büyük şair Jose Marti Heredia, yalnızca Küba’nın ilk ulusal şairi değil, İspanyol dilindeki ilk romantik şairdir. 1817’de ilk romantik şiirini yazdıktan 15 yıl sonra İspanya’da ilk romantik yazarlar ortaya çıkmıştır. O yalnızca Küba edebiyatının değil, modern İspanyol edebiyatının da önemli kurucularından bir tanesidir.

Dünyadaki bütün romantik yazarlar çok genç yaşta öldüler. Hereia da 1803-1839 yılları arasında yaşadı. Küba’da ulusal bilincin uyanmasında büyük katkısı vardır. Aynı zamanda öğretmen, tarihçi, dil bilimci ve çeşitli diller bilen bir çevirmendi. Ve büyük bir şairdi.

19. yüzyılda ulusal edebiyatımızı oluşturan birçok şair ve yazar vardır. Bunlardan bazıları; Felix Varela Morales (1788-1853), Jose de la Cuz y Caballero (1800-1862), Fransisco de  Arago y Parreno (1765-1837), tanınmış bir yazar olan Jose Antonio Saco Lopez (1792-1879) gibi. Bu yazar ve şairlerin etkisi 20. yüzyılda da sürmüştür.

Gerek 19. yüzyılda ve gerekse de 20. yüzyılda edebiyatımızda aynı olan şey şudur: Edebiyat, aynı zamanda politikadır. Bu, bütün yazarlar aynı zamanda politik yazarlardı anlamına gelmiyor. Ama ana temaları daima sosyal ve politik sorunlar olmuştur.

20. yüzyılda Küba’nın ilk büyük şairi Jose Marti’dir. Jose Marti’nin düşünceleri, 19. yüzyıldaki düşünürlerimiz, yazarlarımız ve şairlerimizin düşüncelerinin bir bütün olarak ifadesidir. Onun düşünceleri aynı zamanda bu yüzyıldaki birçok düşüncenin de başlangıcını temsil eder.

Jose Marti aynı zamanda İspanyollara karşı verilen ikinci büyük özgürlük savaşının büyük örgütleyicisidir. Modern Küba edebiyatının kurucusudur. Aynı zamanda Latin Amerika ve İspanyol edebiyatında da modernci akımın öncüsüdür.

Jose Marti’nın yapıtları toplam 30 cilttir ve Jose Marti, sizin de bildiğiniz gibi, dünya çapında tanınmış bir kişidir. Yapıtlarında edebiyatın her çeşidi vardır: Şair, romancı, felsefe yazıları, politik yazılar, çeviriler ve çeşitli mektuplar. Jose Marti, edebiyatımız ve kültürümüzdeki temel kişidir.

Bir söyleşi çerçevesinde oldukça geniş olan bu konuyu hızlı olarak geçiyorum. Heredia ile Jose Marti arasında 70 yıl vardır gerçekte.

20. yüzyıl İspanya’ya karşı savaşta durgunlukla başladı. Bu ne anlama geliyor: Kuzey Amerika emperyalizmi, Küba ile İspanya arasındaki savaşa katıldı. Bu durum Küba’nın bağımsızlığını dondurdu. Bu dönemdeki Küba edebiyatı da bir krize girdi. Jose Marti ve Küba’nın önemli şair ve yazarları ölmüşlerdi. Jose Marti 42 yaşında öldü. Küba edebiyatı öğretmensiz ve fikirsiz kalmıştı bu dönemde. Marti ve diğer yazarlar daha uzun yaşayabilselerdi, çok daha fazla yapıt üretebilirlerdi.

1913-1915 yıllarına kadar Küba’da iyi bir edebiyat söz edilemez. 1913-15 arasında çok önemli üç şair ortaya çıkar: Rehino Boti (Doğu Küba’dan gelmiştir), Jose Manuel Proveda (o da Doğu Küba’dan gelmiştir) ve Augustin Agosta (Havana yakınlarında bir bölgeden gelmiştir). Bu üç şair Küba şiirine yeni bir biçim ve önemli fikirler getirmişlerdir. Örneğin Boti, eleştirel edebiyat anlayışına yönelmiştir. Bu yıllarda çeşitli kültürel dergiler de yayınlanmıştır.

O dönemdeki edebiyat, ’generaller ve doktorlar edebiyatı’ diye bilinir. Bu ne anlama geliyor? O zamanlar kendi adlandırmamızla ’yarım cumhuriyet’ vardı. Kuzey Amerika’nın yeni-sömürgeciliği altında Küba toplumunda en önemli rolleri oynayan iki kesim vardı: Generaller ve doktorlar. Aslında bunlara hukukçuları da eklemek gerekir. Küba’daki bütün politik güç bunların elindeydi. Devlet başkanı mutlaka bu gruplardan birisinden olurdu. Küba yalnızca bunların gerçekten yaşayabildiği bir ülke durumundaydı o zaman.

Bu dönemde ’Dürüst Kadın’ (veya ’Ahlaklı Kadın’) adlı bir roman yayınlanmıştı. Sonradan televizyon oyunu da oldu. Burada ünlü bir ironi vardır. Romandaki kadın, evli bir erkekle yaşar. Yani, toplum gözünde ahlaksızdır. Aslında ahlaksız olarak görülen şey, gerçekte yaygın olan şeydir ve bu nedenle de romanın adı ’Dürüst Kadın’dır.

Edebiyat tarihimizi hızlı olarak anlatmaya devam edecek olursak; 1930’lu yıllar, edebiyatımız için önemli yıllardır. Yeni bir yazarlar kuşağı, cumhuriyetçi yazarlar kuşağı ortaya çıktı. Jose Marti’nin düşünceleri yeniden canlandı. O zamanki edebiyat ve politika düşüncesini yeniledi bu yeni yazarlar. Marksist düşünceler ortaya çıkmaya başladı.

Küba’nın büyük şairi Nicolas Guillen bu dönemde ortaya çıkar. Kendisi aynı zamanda Yazarlar Birliği’nin kurucularından biridir ve başkanlığını da yapmıştı. 88 yaşında öldü. Yapıtlarında toplumsal sorunları işlemiştir. Küba’daki zenciler, köylüler ve anti-emperyalist hareket hakkında da birçok şey yazmıştır. Küba edebiyatının en önemli yazarlarından birisidir. Nicolas Guillen dünyaca tanınmış bir yazardır ve yapıtları hemen her dile çevrilmiştir.

Kendisi uzun süre Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi olmuştur. Devrimden önce de komünistti. İspanya iç savaşına katılmıştır.

1930’lu yıllar edebiyatımız için önemli yıllardır demiştik. Bu dönemde birçok yeni yazar ve edebiyat grubu ortaya çıktı. Dünyaca tanınmış yazar Aleco Carpentier de bunlar arasındadır.

1930’lu yıllarda Küba’daki diktatörlüğe karşı da çeşitli eylemler yapılmıştır. Ve o dönemin tanınmış yazarlarının önemli bir bölümü, diktatörlüğe karşı eylemler  yapan grupların üyesi olmuşlardır. Küba’nın birçok entellektüeli ve yazarı Marchado diktatörlüğüne karşı mücadeleye katılmıştır. Bu aydınlar sol, hatta Marksist bir yönelime sahiptiler. Ama o zamanlar başarı sağlanamadı. Devrim için zaman uygun değildi.

Bu dönemin ardından, bizim 1940 kuşağı dediğimiz kuşak gelir. Adları saymak istemiyorum, çünkü hayli fazladır. Bu kuşak, devrimin geri çekilmesi döneminde daha fazla kültürel faaliyete yönelmiştir. 1920’li yıllardaki yazarlar ’İleri’ adlı bir dergi yayımlıyorlardı. 1940 kuşağı ise ’ileri’ demiyordu, onların görüşlerini yeniden güncelleştirmeye çalışıyordu. Bu grup özellikle şiir alanında kendisini göstermiştir. Bu grubun öncüsü Hose sa Malima’dir. Şair ve romancıdır. En tanınmış romanı “Paradise“dir ve çeşitli dillere çevrilmiştir. Carpentier de yine bu dönemin önemli yazarlarındandır.

1940’li yıllarda ülkemizin edebiyat tarihi hızlı olarak bu kadardır. Ardından 1950 yıllarının grubu gelir.

Bu grubu oluşturanlar, 1920’li yıllarda doğmuşlar ve 1950’li yıllarda özellikle edebiyata girmişlerdir. Bunlar da özellikle şiir yazanlardır. Bu nesil aynı zamanda Fidel Castro ile aynı dönemi paylaşır. Şu anda 60 yaşlarındadırlar ve çoğu yaşamaktadır. Örneğin Sandroterro halen yaşamakta olan önemli bir yazardır.

Bir başka çok tanınmış yazar Rose Sole Puic’tir. Şu anda 80 yaşındadır ve halen yaşamaktadır. Bu yazarın hangi kuşağa girdiğini tam olarak belirtmek olanaksızdır. İlk yapıtı 1960’da yayımlanmıştır. Şu anda Santiago de Cuba’da yaşamaktadır, Birkaç yıldan beri artık yazmıyor. Küba edebiyatındaki birkaç tane son derece iyi romana imzasını atmıştır. Puic’in son yapıtı ’Uyuyan Ekmek’ adını taşır.

Puic’in birçok dile çevrilmiş son yapıtı ise, kısaca ’166’ adını taşır. Bu küçük bir kitaptır. Kitapta Batista’ya karşı verilen mücadele anlatılır. Kitabın asıl adı ’Bertiyon 166’dır. Bir doktor daima hastasının ölüm nedenini yazmak zorundadır ve ’Bertiyon 166’ ise bilinmeyen neden anlamına gelir. Batista diktatörlüğü zamanında birçok kişi öldürülmüştür ve bunlar için ’ölüm nedeni bilinmez.’ Gazetede bir kişinin ölüm haberi ve yanında ’Bertiyon 166’ ibaresi yer alırdı. Yani ölüm nedeni bilinmemektedir. Gerçekte ise, öldürülmüştür anlamına gelir.

Devrimden sonra Küba’nın bütün edebiyat grupları, tanınmış yazarları birleşerek Küba Yazarlar Birliğini kurdular.

Bundan sonra ilk edebi yapıtlarını 60’lı yıllarda vermiş olan kuşak gelir. Luis Rogeras bu yılların tanınmış bir şairi ve yazarıdır. Miguel Barnet uluslararası alanda tanınmış bir yazardır. Barnet, ’El Simaron’ adlı önemli bir kitap yazmıştır. Burada Küba’daki zenci bir kölenin hayatı anlatılır. Hemen her dile çevrilmiştir. Barnet, son derece güzel şiirler de yazmıştır ve şu anda Ulusal Yazarlar ve Sanatçılar Birliği’nin ikinci başkanıdır. 50 yaşındadır.

Aynı yaş grubunda olan birçok yazar daha sayılabilir. Bu durum, devrimin insanların düşünsel kapasitesini artırdığı anlamına gelmiyor. Devrim, yazarlara kendilerini daha iyi ifade edebilmek olanağını sağlamıştır. Devrimden sonra çeşitli yayınevleri kuruldu. Bu dönemdeki ilk yayınevi ’Aleco Carpentier’ adını taşır. Devrimden sonra yayınlanan ilk kitap ise Don Kişot’tur. 100.000  adet basıldı.“

 

“Neden ilk kitap olarak özellikle Don Kişot seçildi?“

 

“Çünkü biz Kübalılar emperyalizme karşı Don Kişot sayılırız. Don Kişot aynı zamanda İspanyolcanın büyük bir yapıtıdır.

Devrimden sonraki okuma-yazma kampanyası da büyük önem taşır. O sırada Küba nüfusunun yüzde 60’ı okuma-yazma bilmiyordu. Bu arada genç yazarlar kültür atölyeleri kurdular. Bunların temel amacı, Küba’da batı edebiyatını tanıtmaktı. Yalnız Havana’da 300 üyeleri vardır. Tabii bu, bütün genç yazarlar bu kuruluşa üyedir anlamına gelmemektedir.“

 

“Kübalı bir yazar için Yazarlar Birliği’ne üye olmak zorunlu mudur?“

 

“Hayır. Üyelik tamamen isteğe bağlıdır. Ama gerçekte tüm yazarlar bu örgütün üyesi olmayı istemektedir. Yazarlar Birliği’nin prestiji hayli yüksektir. Ayrıca üyelerine burs sağlamakta, üyelerini yabancı ülkelere gönderebilmekte ve üyeleri Birliğin yayınevinde yapıtlarını yayınlayabilmektedir.

Yazarlar Birliği, deyim yerindeyse, bir kadro örgütüdür. Yazarlarımızın en iyilerini üye olarak alır. Her yıl yaklaşık olarak 80 kişi üyelik olarak başvurmaktadır. Bunlardan 50-60 kadarı yeni üye alınmaktadır. Bu örgütün üyesi olan yazarlar, yeni üyeleri kabul etmekte veya etmemektedir. Bu konuda alınan karar politik değildir, edebi bir içerik taşımaktadır.

 

“Yazarlar Birliği üyesi tüm yazarlar mı yeni üyelik konusunda karar veriyorlar?“

 

“Bu konuda oluşturulmuş bir komisyon var, o karar veriyor. Dediğim gibi, üyelik kararı, politik bir karar değildir. Üye olmak isteyen kişinin yapıtları önem taşımaktadır. Yazarlar Birliği’nin üyesi olabilmek için, kişinin 3-4 tane iyi kitap yazmış olması gerekir.“

 

“Sizin uygulamanız Sovyet Yazarlar Birliği’ninkinden farklı görünüyor.“

“Evet, öyledir.“

 

“Eski SSCB’de yazarların birçok avantajları vardı. Yazdıkları iyi de olsa, kötü de olsa, bunun için devletten para alırlardı. Kitapları, iyi veya kötü olsun, devlet tarafından çok sayıda satın alınırdı.“

 

“Eski Sovyetler Birliği’nde olan bu sistem pekçok edebiyat paraziti yaratmıştır. Bir yapıtın iyi ya da kötü olması önemli değildi, önemli olan yazılmış olmasıydı.“

 

“Küba edebiyatında şu anda hangi akımlar bulunuyor?“

 

“20. yüzyıl edebiyatı için mi soruyorsunuz?“

 

“Özellikle çağdaş Küba edebiyatında…“

 

“Devrimden sonraki ilk 15 yıl içinde özellikle epik tarz ön plandaydı. Anlatılarında yazarlar daima bu tarzı kullanırlardı. Daha sonra anlatım tarzı hayli çeşitlendi. Çok çeşitli konularda çok çeşitli yapıtlar yazılıyor.“

 

Waldo Leyva kısa bir görüşmesi olduğundan söyleşiden ayrılmak zorunda kaldı. Söyleşiye Yazarlar Birliği İkinci Başkanı Miguel Mejides devam etti.

 

“Küba’da anlatıda bir patlama var. Son on yılda 90 roman yayınlandı ki, bu Küba gibi bir ülke için büyük bir sayıdır. Kuşkusuz değişik kalitedeydi bu romanlar, iyileri ve kötüleri vardı.

1990’dan sonra ise yeni görüşler öne çıktı. Bu görüşte olanlar, sosyalizmde eleştirel edebiyatı geliştirmek istiyorlar. Buna eleştirel gerçekçilik de denilebilir. Biz buna taraftarız. Bazı hükümet üyeleri bu edebiyat tarafından eleştiri konusu olunca bazı sorunlar çıktı. Biz onlara dedik ki, ’Edebiyat her zaman eleştireldir.’

25-30 yaşlarında olan genç yazarlar, daha çok bu tür edebiyata yönelmişlerdir. Örneğin bu edebiyatın tanınmış romanlarından bir tanesinde, sosyalizmde homoseksüller anlatılır.

Belirttiğimiz gibi, bu, edebiyatımızın oldukça kısa ve hızlı anlatılan bir tarihidir. Şu andaki asıl sorunumuz ise kağıtla ilgilidir.

Size Küba Yazarlar Birliğince yayınlanan edebiyat dergisini vermek istiyorum. Bu dergi, üç ayda bir yayınlanmaktadır. Bu ise bir edebiyat gazetesidir ve iki ayda bir çıkmaktadır. Bu gazete (La Gaceta de Cuba) Fransız-Küba Birliği adlı örgütün yardımıyla çıkabilmektedir.

Dergimizde ve gazetede özellikle estetik ve edebiyatla ilgili çeşitli polemik yazıları yer alır. Değişik görüşlere yer verilir. Kuzey Amerika’dan bir yazar arkadaş geçenlerde buraya geldi ve bu yayınları gördü. ’ABD’dekiler bunları okumalılar, orada Kübalı yazarlar esir olarak görülüyorlar. Ama burada yazarların gerçekten özgürlüğü var ve düşüncelerini kağıda geçirebiliyorlar’ dedi.“

 

“Eski Sovyetler Birliği’nde toplumsal-gercekçilik adı verilen edebiyat akımı bir çeşit resmi akım görünümündeydi. Bu akım dışında yazmak yasak değildi ama en azından hoş da karşılanmazdı. Anlattıklarınızdan anlaşıldığı kadarıyla, Küba’da çeşitli edebiyat akımları için daha geniş bir alanın varlığı gözlemlenebiliyor.“

 

“Devrimden sonra yapılan Küba anayasasında, ’Yazarlar istediklerini yazmakta özgürdürler’ yazılıdır. Burada, reel sosyalizmde yaşamıyoruz. Yazarlar Birliği’nin kuruluşundan beri bu örgüt, reel sosyalizme karşı olmuştur. Bize göre, her yazar yazacağına kendisi karar vermelidir. Yazarlara başkaları tarafından ne yazacaklarının empoze edilmesine karşıyız. Bu konuda birkaç olay anlatmak istiyorum. Bu örnekler aynı zamanda bizim eski Sovyetler Birliği ile kültürel ilişkilerimiz hakkında da fikir verecektir.

Yıllar önce, Moskova’da Kübali ressamların ortak bir sergisi açılmıştı. Sergiye gelenler fabrika, işçi, iş süreci gibi konularda resimler göreceklerini sanıyorlardı. Oysa sergide uçan kadınlar, çıplak bir şeytan vb. gibi resimler yer alıyordu. Sovyet izleyicileri bu resimleri çok garipsediler.

Yine Moskova’da 1986 yılında Kübalı yazarların bir okuması vardı. Sovyet bir yoldaş bir öykü ile ilgili olarak bana, ’Burada bu öykü okunamaz. Bu sosyalist ahlaka aykırıdır’ dedi. Bunu bana çevirmen anlattı. Sözkonusu öyküde; bir köylü ailesinden bir çocuğun gördüğü rüya anlatılıyordu. Rüyasında Kosigin ile uyuyordu çocuk.

Yine bir örnek, bu kez 1990 yılında ve Havana’da. Bana o öykünün sosyalist ahlaka aykırı olduğunu söyleyen kişi, Rusya Yazarlar Birliği’nin yönetimindeydi. Birlikte yemek yedik ve şarap içtik. Konuşurken, Sovyetler Birliği’nde sansürün bulunduğunu ve bunun çok kötü birşey olduğunu söyledi. Artık komünist değildi ve ’Ne iyi, dedi, sizde sansür yok.’ Ona, ’Yıllar önce Sovyetler Birliği’nde sansürü uygulayanlardan birisi de sendin. Şimdi sen komünist değilsin ve o zaman sansüre karşı olan ben ise hâlâ komünistim’ dedim.

Küba’da yazarlar yapıtlarını biraz fantastik yazarlar. Fantastik edebiyat bizde oldukça gelişkindir.“

 

“Küba’da bir yazar yapıtını nasıl bastırabiliyor?“

 

“Küba’da çeşitli yayınevleri vardır. Yazarlar hangi yayınevine gideceğine karar verir. Bileşimi dışarıdan bilinmeyen bir komite, bu yapıtın edebi bir değer taşıyıp taşımadığına karar verir. Bu biraz uzun bir süreçtir ve ancak iki yıl sonra bu yayınlanmasına karar verilen yapıt kitapçı vitrinlerine çıkar.

Küba’da bu konuda herşeyin iyi gittiğini söyleyemeyiz. Bazı yayıncılarla yazarlar iyi arkadaştır örneğin.

Önceden de sözünü ettiğim gibi, Küba’daki eleştirel edebiyat çeşitli sorunlara yol açıyor. Biz eleştirel edebiyata taraftarız. Kuşkusuz burada ABD yanlışı sözde eleştirel edebiyatı ayırmak gerekiyor. Biz bu kişilerin ihanet içinde olduklarını düşünüyoruz ve ihanet içindeki bir kişinin eleştirel edebiyatla işi olamaz görüşündeyiz.“

 

“Kitapların basım sayısı ne kadardır?“

 

“İki yıl önce benim bir kitabım 15.000 adet basıldı. (Küba’nın nüfusu 11 milyondur). 1980’li yıllarda her alanda toplam 5000 çeşit kitap çıktı. Küba’da hepsi devlete ait olmakla birlikte çok çeşitli yayınevleri vardır. Şimdi ise kağıt sıkıntısı nedeniyle bu sayılar çok azaldı.“

 

“Üyeleriniz arasında çok kadın var mı?“

 

“Daha çok kadın üyemiz olmasını istiyoruz. Küba Yazarlar Birliği’nin yönetimi 8 kişidir. Bunlardan 6’sı erkektir. Küba’daki erkek toplumu tarihsel bir olgudur. Örneğin kadınlar ancak devrimden sonra çalışma hakkını elde edebildiler.

 

“Devrimden önce çalışamıyorlardı yani…“

 

“Hayır. Devrimden önce Küba, bir deyimle, maço toplumuydu. Devrimden sonra Küba anayasasında kadınların haklarını koruyan birçok madde yer aldı.

Küba’daki kadınların mücadelesi, erkeklerin kafa yapısını değiştirmeye yönelmiştir. Yine de bir grup erkek vardır ki, onlara göre kadının yeri evidir ve esas işi de ev işleridir. Bunlar aynı zamanda marksist-leninisttirler. Bunlara ’maçistas-leninistas’ adı verilir. Hem komünisttirler, hem de maçodurlar.

Sizde de var mı aynı tip insanlar?“

 

“Olmaz olur mu!“

 

“Genç nesil arasında kadınların durumu daha iyidir. Çeşitli alanlarda kadınların sayısı artık erkeklerden daha fazladır. Örneğin daha fazla kadın doktor, daha fazla kadın profesör vardır. Ama Küba’daki maçist zihniyetin tümüyle yıkılması her alanda daha zaman alacaktır.“

 

“Küba’da komünist olmayan yazarlar da var mı?“

 

“Elbette. İçlerinden en gerici olanları ABD’ye gitmişlerdir ve genellikle Miami’de yaşamaktadırlar. Şu anda sürgünde bir Küba edebiyatı da bulunmaktadır.

Bir yazarın yapıtı kendi malı değildir, halkın malıdır. Küba kültürüne aittir. Bu konuda onlarla farklı anlayışa sahibiz. Bizde sosyalizmi eleştiren bir yazara karşı herkesin tavır alması gibi bir durum yoktur.“

 

“Kağıt sıkıntısı en başta yazarları ve yayıncıları etkiler doğal olarak. Bu konuda biraz daha bilgi verebilir misiniz?“

 

“Kağıt sıkıntısı nedeniyle yayınlanan herşeyin sayısı azaldı. Daha az kitap, daha az gazete, dergi vb. Özellikle yeni yazarlar yapıtlarını bastırmakta büyük zorluklarla karşı karşıyalar. Bu gidişle yazar sayımız azalacak. Bazı dergi ve gazeteler ise kağıt sıkıntısı nedeniyle çıkmıyorlar artık.“

 

“Yazarlar Birliği’nin dergisi nasıl etkilendi bu sıkıntıdan?“

 

“Dergimiz önceden 30.000 basılıyordu, şimdi ancak 5000 adet basılabiliyor.“

 

“Teşekkür ederiz.“

 

 

KUTU İÇİNDEKİ YAZI

 

Küba Yazarlar Birliği, çevresi yeşillikle kaplı olan güzel bir binada bulunuyor. Bulunduğu semt ise Havana’nın nispeten yeni, sakin ve daha temiz bir bölgesi. Yazarlar Birliği Başkanı Waldo Leyva konuşurken neredeyse hiç durmadan sigara içiyor. Son derece meşgul ve oldukça da yorgun görünüyor. Sürekli arayanları bekletip söyleşiye yapabildiğince devam ediyor. Şubat başında İsviçre’ye gelecekmiş, oradan da başka Avrupa ülkelerine geçecek. Küba’da gerçekte ne olduğunu aktarmakta yazarların ve genel olarak sanatçıların üzerine hayli görev düşüyor. Dış ülkelerde okuma yapmaları, sergi açmaları ve bir sanatçı olarak Küba’da görüşlerini rahatça ifade edebildiklerini söylemeleri, pekçok resmi açıklamadan daha etkili oluyor.

Yalnız kağıt sıkıntısının boyutu anlattıklarından daha fazla. Yine birçok kişi roman, öykü, şiir yazıyor. Yazılanlar arasında iyileri de var kötüleri de. Ama en iyilerin bile basılabilme şansı oldukça zayıf. Bu durumun bir süre sonra Küba edebiyatında gerilemeye yol açması kaçınılmaz görünüyor. Yazarlar Birliği’nin, baskı sayısı azalsa bile süren bir dergi ve gazetesinin edebiyatın çeşitli alanlardaki kitap basımının neredeyse durma durumuna gelmesini kapatması olanaksız. Bu durumda, birazcık bilinci olan bir yazarın, komünist olmasa bile, ABD emperyalizminden nefret etmemesi de olanaksız. Bu ülkeyi herşeyiyle birlikte yıkmaya çalışıyor ABD.

Küba Yazarlar Birliği’nin dergisi Union’un 1992 yılındaki 14. sayısına bakıyorum. Dergi bizdeki ebatlara göre biraz daha büyük ve yüz sayfa. İspanyolca bilmiyorum ama bazı yazıların konusunu anlamak mümkün. Kapağın hemen arkasında 1991 yılında Union Yayınevinden çıkan bir kitabın büyük bir ilanı var. Kitabın adı: “ Frank Entre El Sol Y La Montana“. Yazarı William Galvez Rodriguez. Tanıtım yazısından, olağanüstü bir devrimcinin, Frank Pais’in biyografisiyle ilgili olduğu anlaşılıyor.

Derginin künye bölümünde bir cümle; anlaşıldığı kadarıyla, her yazının yazarın kendi görüşünü ifade ettiği belirtiliyor. Çeşitli yazı ve şiirler yer alıyor dergide. Cintio Vitier’in “Rimbaud’un Şiiri“ adlı bir yazısı var. Derginin arka kapağında da Rimbaud’un karakalem bir resmi yer alıyor.

“La Gaceta de Cuba“ da aynı boyda ama 48 sayfa. Adına bakmayın, bu da bir dergi. Fransa-Küba ve Almanya-Küba Dostluk Dernekleriyle birlikte yayımlandığı yazılı künyesinde. Burada da “her yazarın kendi düşüncesinden sorumlu olduğu“ ifadesi yer alıyor. “La Gaceta“ 1962’de kurulmuş.