Şuanda 360 konuk çevrimiçi
BugünBugün5782
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13506
Bu ayBu ay13507
ToplamToplam10481930
Başbakanın 24 Nisan açıklaması PDF Yazdır e-Posta


Açıklamayı biliyorsunuz. Yeni bir şey söylemiyor ve bilinen Türk tezini tekrarlıyor ama böyle bir açıklamanın yapılması bile Cumhuriyet tarihimizde ilk kez oluyor. Anlayın artık ne kadar gerideyiz!

Açıklama önemlidir, ama içeriğinden dolayı değil… Açıklama yapılması ve Türkçede yıllardan beri küfür olarak kullanılan Ermeni kelimesi açıkça söylenerek onların acılarından söz edilmesi önemlidir. Yıllardan beri üst üste yığılan gelişmeler böyle bir açıklama yapılmasını gerektirmiştir. 1990’lı yıllarda Turgut Özal’ın bir konuşmasında “Kürt” demesi gibi bir şeydir bu. Resmi görüşe göre Kürt yoktur, ama herkesçe bilinmektedir ki, vardır. Cumhurbaşkanı Kürt dedikten sonra da büyük değişme olmamış, Kürt ve bölücü kelimelerinin bir arada kullanılması devam etmiştir. Yine de Özal’ın Kürt demek zorunda kalması bir dönemeci işaret ediyordu. Bunun ardından başka dönemeçler de gelecekti kuşkusuz…

Çok değil on yıl önce bu ülkede “Ermeni soykırımı”ndan söz etmek yasaktı. Soykırımla ilgili toplantılara gidenler ulusalcıların, sivil devlet görevlilerinin ve faşistlerin saldırılarını, en hafifinden yumurta yağmurunu göze almak zorundaydı.

Hrant Dink öldürülmesi gereken bir haindi.

Soykırım mı, Ermeniler bize soykırım yapmıştı!!

Hatta ters anlamda Ermeni soykırımının anıtı bile dikilmişti!

Hrant Dink’in katilini koruyanlar araştırılmadı.

Hrant Dink’in sürekli kalabalıklaşan anma toplantılarının sonuncusunda polisler O’nun katili Ogün Samast gibi beyaz bere giyerek açık bir mesaj vermişlerdi.

Bu mesajların hükümete rağmen verilmiş olması mümkün değildir.

Gelecek yıl Ermeni soykırımının 100. yılı ve konuyla ilgili kampanyalar şimdiden başlamış durumda…

Türkiye’nin de içinde bulunduğu çaresizlikten çıkamamakla birlikte bir hamle yapması gerekiyordu ve Başbakan da açıklamasıyla bunu yapmaya çalıştı…

Yararlı olur mu, Türkiye’nin beklediği anlamda olmaz. Ama burada duramayacaklar, gedik açılmıştır ve duvarın arkasındaki basınç duvarı yıkacak en azından gediği büyütecek kadar güçlüdür.

Bu yazıda tek konu üzerinde durmak istiyorum: tehcir meselesi…

Başbakan’a göre Ermenilerin tehciri sırasında büyük can kayıpları olmuştur.

Bu mantığı biliyoruz, yıllardan beri Ermeni soykırımı konusunda kullanılan bir gerekçedir:

Osmanlı İmparatorluğu Çarlık Rusyası ile savaş halindeydi. Doğu Anadolu bölgesindeki Ermeniler Çarlık ordusu ile işbirliği yapıyorlardı ya da yapacaklarından kuşkulanılıyordu.

Kuşku düzeyinde bile olsa bu haklı bir kuşkudur çünkü hem Ruslar hem de Ermeniler Ortodokstur. Çarlık yıllardan beri kendisini Ortodoksların hamisi olarak görmektedir. Yine Ortodoks olan Bulgarlar da 1878’de Çarlık ordusunun Osmanlı ordusunu yenmesi sonucu (Plevne savaşı) bağımsızlıklarını kazanmışlardı.

Birinci Dünya Savaşı sürmektedir ve savaş halindeki bir ülke topraklarının bir bölümünde yaşayan insanların düşmanla işbirliği yapacaklarından kuşkulanıyorsa, bunları başka yere nakledebilir.

Benzeri bir durum İkinci Dünya Savaşı sırasında SSCB’de yaşanmış ve Nazilerle işbirliği yapmalarından kuşkulanılan Kırım Tatarları Kazakistan’a sürülmüş ve yolda can kayıpları olmuştur.

Osmanlı Ermenileri ile SSCB’deki Kırım Tatarları’nın konumları arasında benzerlik bulunmakla birlikte farklılıklar da az değildir:

Birincisi: Kırım Tatarları’nın savaş koşullarında çıktıkları uzun yolculukta can kayıpları olmuştur. Osmanlı Ermenileri ise o tarihte İmparatorluğun bir bölgesinden başka bir bölgesine (Suriye ve Lübnan o dönemde imparatorluk sınırları içindeydi) giderken yolda uğradıkları çok sayıda saldırı sonucu büyük kayıp vermişlerdir. Bu saldırıların Osmanlı devletinden bağımsız olduğu söylenemez.

Bir devlet olarak topraklarının bir bölümündeki halkı, savaşın gereği olarak, başka bölümüne gönderiyorsan, onları korumak zorundasın. Hangi türden olursa olsun devlet olmanın gereği budur.

Kırım Tatarlarının yerlerinin değiştirilmesi imha amaçlı değildir, Ermeniler için ise böyle bir saptama yapılamaz. Yer değiştirme imhayı amaçlamaktadır.

Tehcir sadece Çarlık ordusuyla savaşın sürdüğü Doğu Anadolu’nun bir bölümünde değil, ülke genelinde uygulandı.

Adana’dan, Ege’den, Orta Anadolu’dan ve hatta Trakya’dan çok sayıda Ermeni tehcire gönderildi. Bazıları yürüyerek bazıları trenle tehcire gönderildiler.

Bu sayılan yerlerin Çarlık ordusuyla savaşla herhangi bir ilişkisi bulunmuyor.

Yapılan savaş nedeniyle zorunlu bir tehcir değil, Anadolu’nun Hıristiyanlardan ve ilk adım olarak da Ermenilerden temizlenmesidir. Ardından Rumlar gelecektir…

Başbakan açıklamasında yıllardan beri söylenegelen tezi tekrar etti: savaş koşullarında tehcir nedeniyle can kayıpları oldu.

Can kayıpları tehcirde rastlanan türden değildir; büyük oranda devlet destekli saldırılardan kaynaklanmıştır. Ek olarak o bölgeden olmayan insanlar da tehcire gönderilmiştir.

Başka bir deyişle kendi mantıklarını izlesek bile TC’nin tezinin tutar tarafı yoktur.

Konuya devam edeceğim…