Şuanda 209 konuk çevrimiçi
BugünBugün5611
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13335
Bu ayBu ay13335
ToplamToplam10481759
Gelecek uzun sürer... PDF Yazdır e-Posta


Başlık Althusser’in bir kitabına ait… Anlamlı bir başlıktır… Hele de bizim gibi her istediğinin hemen olmasını isteyen, biraz aksaklık olunca umutsuzluğa kapılan, Türk gibi başlayan ama İngiliz gibi sürdüremeyen, nefesi yetmeyen bir toplum için özellikle anlamlı bir başlık…

Bol miktarda konuşan, kavramları kullanmasını bilmeyen, aklına ne gelirse söyleyen ya da yazan ve kısa süre sonra da unutan insanlar…

Boş verin bunları, diyeceğim…

Bunları ikna etmekle uğraşırsanız, siz de onlar gibi alık olursunuz.

Mahir Çayan’ın “kafasından tek akım geçen geri zekalı” diye bir deyimi vardır ve bu insanlara uyduğunu düşünüyorum.

Büyük çoğunluğu facebook militanıdır, başka da bir işe yaramaz.

İnsan bir şey yaptığı zaman şu veya bu oranda sonuç almalıdır. Alamıyorsa, nerede eksiğim var ya da yanlış yapıyorum diye kendine sormalıdır.

Heyecanlı ajitasyonlar gelir ve de geçer… Bunlar küçük de olsa sonuç almanın yerini tutamaz.

Bu yazı bu konuda örneklemeler üzerine kuruludur.

Üç buçuk yıl önce Suriye’de iç savaş başladığında Esad rejiminin bir diktatörlük rejimi olduğunu, anti emperyalizmle ilgisinin bulunmadığını yazmıştım. (Bir sonraki yazım ilerici ve gerici anti emperyalizm başlığını taşıyacak… Bu bağlamda Esad, gerici bir anti emperyalisttir. Anti emperyalizm, emperyalizme karşı savaşmaya indirgenecekse eğer, Taliban en büyük anti emperyalisttir. Afganistan’da on yıldır ABD ve İngiltere’ye yenilmediler ve yenilmez olduklarını da kabul ettirdiler.)

Üç buçuk yıl önce solun tamamına yakını aksi görüşteydi. Olabilir, bilgiyi ortaya dökersiniz ve bir bölüm insan düşüncesini değiştirir.

Nitekim böyle de oldu? Esad yönetimi ilerici ise, daha dün AKP hükümetiyle neden ortak bakanlar kurulu toplantısı yapacak kadar yakınlaşmıştı? Cevap belli: Türkiye üzerinde Avrupa Birliği’ne açılmak istiyorlardı ve Suriye hükümet sözcüleri de bunu açıkça ifade etmişti. İçerde de iç savaşın önemli nedenlerinden birisi olan liberal reformlar yapılıyordu.

Bugün Esad rejiminin ilericiliğini savunan mezhep dayanışmacıları dışında pek kimse kalmadı. Önemli olan buraya ulaşmaktır. Mezhepçiler istedikleri kadar bağırıp çağırabilir, önemli değil…

Suriye’de savaş bitmeyecek ve gelecek daha hayli uzun sürecek…

Esad’ın beli kırıldı. Lübnan ve Hatay’ı içeren “büyük Suriye projesi” tarihe gömüldü.

Ülke o kadar yıkıldı ki, yönetecek ülke neredeyse kalmadı.

Üç buçuk yıl önce, “Bu savaşı durdurmak için Birleşmiş Milletler barış gücü gönderilmesinden başka çare bulunmuyor” diye yazdığım zaman, aman da aman ne tepkiler görmüştüm.

BM emperyalist uşağıdır’dan tutun da devrim çağrılarına kadar ne tepkiler…

Bundan daha iyisi yok, demiştim, bir sürü aksaklığı yok dememiştim.

Sonra ne oldu: 160 bin ölü (ve daha da artıyor), üç milyon ülke dışına giden göçmen, nüfusun yarısı da içerde göçmen…

Şimdi ise, “kan dursun” çağrıları duyuyorum.

Nasıl duracak kan, internet çağrıları ile mi?

Artık çok geç, mümkün değil…

1950’li yılların sonlarında Fransa sömürgesi olan Cezayir’de çatışmalar şiddetlenmişti. Fransa Hükümeti Cezayir’e yeni bir genel bir vali atadı.

BM bu sırada Cezayir’de kan dökülmesinin durdurulması çağrısı yapıyordu.

Genel valinin cevabı Suriye için geçerli bir cevaptır: “Akan kanın durmasının en iyi yolu, artık akacak kanın kalmamasıdır.”

Bu valinin ardından Cezayir’de çatışma daha da şiddetlendi.

Sonuçta Cezayir bağımsızlığını kazandı ama gelecek uzun sürüyor…

Fransa hala o geçmişle yüzleşebilmiş değil…

Ulusal Cephe adlı ve yüzde 20 oy alan ırkçı partinin eski başkanı Le Pen, Cezayir’de Fransa için savaşanlardan birisidir.

Buradan geçelim barış sürecine…

Nereden başlamalı…

İki kişinin öldüğü bir çatışmaya katliam denilmez. Önce kavramları doğru kullanmak gerekir. Tersini yaparsanız bir süre sonra o kavramın anlamı kaybolur.

Barış süreci denilince ne sanıyordunuz; hep ileriye gideceğini ve çatışma olmayacağını mı?

Barış süreci silahların kullanılmadığı ya da az kullanıldığı bir savaş sürecidir.

Dünyanın bütün ülkelerinde barış süreçleri böyle olmuş, bizde de farklı olması için neden bulunmuyor.

Herkes barış istiyor, AKP de istiyor. Herkes kendi barışını istiyor. Kendi barış anlayışını güçlendirmek için de elinden geleni yapıyor.

Meseleye böyle bakılırsa; her olaydan, her açıklamadan hareketle yeni teoriler üretilmez.

Bu süreçte virajlar, karşılıklı atraksiyonlar, ileri ve geri adımlar olacaktır.

Pratikteki her adımın teoride karşılığı yoktur, adımlar demetinin karşılığı vardır.

Barış sürecinin sürdüğünü düşünüyorum. Virajlar ve çatışmalar olacaktır. Meseleye genel bakmasını bilirseniz, her olumsuzluktan yeise düşmez ve her olumlu gelişmeden de büyük umutlara kapılmazsınız.

Bir örnek vereyim:

İnsanların direnmesi ve istemesi iyidir. Amacınıza ulaşamasanız bile, birikim sağlarsınız. Bütün mesele bunu anlamaktır…

Abdullah Öcalan serbest bırakılmayacak…

Kendinizi AKP ve devletin yerine koyun; karşınızdakinin bir numarası elinizde ise, serbest bırakır mısınız?

Bu serbest bırakma olacaksa eğer, çözüm kesinleştiği zaman olur ve daha o noktaya da çok var…

Barış sürecinin AKP’den daha fazla PKK’ye yaradığını düşünüyorum.

Gelişmeler ortada…

Kuzey Kürdistan’da taban genişledi. Bundan daha önemlisi, Türkiye’nin artan oranda çok sayıda yerleşim merkezinde orada olan her saldırıyla ilgili dayanışma eylemleri başladı. Bunun tersi de geçerli. Diyarbakır’da Gezi Parkı açıldı. Soma ile dayanışma gösterildi. Birkaç yıl öncesinde bunlar yoktu, düşünmesi bile zordu.

Hem Türk hem de Kürt milliyetçileri böyle bir gelişmeye karşıydı.

İnsanlar değişiyor.

Türk milliyetçilerinin bir bölümünde de önemli değişim oldu.

İnsanın eskiden öyle olması, bugün de aynı kalmasını gerektirmez.

Gezi eylemlerinin bazılarında PKK kitlesi ve Türk bayrağı bir arada…

Olacak şey değil!!

Saldırgan Türk milliyetçisi olmadıktan sonra isteyen bayrak taşısın, ne olacak ki…

Üstelik bayrak taşıyan herkes milliyetçi de değil…

Öğreniliyor, Türkler de Kürtler de öğreniyor.

Önemli olan bunu sağlamaktır. Bu gelişmeye katkı yapabilmektir.

Buna karşı olanlar istedikleri kadar bağırıp çağırabilirler; aldırmayın…