Şuanda 330 konuk çevrimiçi
BugünBugün5753
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13477
Bu ayBu ay13477
ToplamToplam10481901
İlerici ve gerici anti emperyalizm (2) PDF Yazdır e-Posta


On yıl kadar önce İngiltere’deki Troçkist bir grup olan Socialist Worker (Sosyalist İşçi)’nin ne yazık ki merkezi Frankfurt’ta bulunan örgütünün teorisyeni sayılan kişiyle tartışıyordum. Ne yazık ki diyorum çünkü başka yerde yok gibiler ve politikadaki bütün ilkesizliklerini ancak bu kentte gösterebiliyorlar.

Tartışma içinde geçen bir belirleme nedeniyle aklımda kalmış.

Neyi tartışıyorduk ve konu nereden Taliban’a geldi, hatırlamıyorum, V. Mossler bana “Taliban ile Vietkong’un aslında aynı örgütler olduğunu” söyleyince önce şaşırıp kalmıştım. Taliban ile Vietkong’un neresi birbirine benziyor? Ancak biraz düşündükten sonra meseleyi anlayabildim.

Taliban ve Vietkong karşı oldukları açısından birbirlerine benziyorlardı.

Birisi Güney Vietnam’da diğeri Afganistan’da açık işgale karşı savaşıyordu. İkisinin de savaştığı asıl askeri güç ABD ordusuydu… İkisi de ülkesinin bağımsız olmasını istiyordu.

Bu yönden baktığınızda Taliban ile Vietkong aynıdır.

Savaş sonrasındaki amaçları yönünden bakarsanız ya da neyi istediklerini de dikkate alırsanız; birisi şeriat diğeri sosyalizm istiyor ya da birbiriyle ilgisi olmayan iki örgüt ortaya çıkıyor.

Bu örnekte iki çeşit anti emperyalizm bulunduğu kolayca görülebilir: İlerici ve gerici anti emperyalizm. Bu ayrımı yapamadığınız zaman Taliban ile Vietkong’u özünde aynı örgütler olarak görmek kaçınılmaz olur.

Taliban’ın geçmişini kısaca inceleyecek olursak:

20. yüzyılın talihsiz devrimlerinden birisi Afganistan devrimi olsa gerektir. Afgan ordusu darbeyle kralı devirmiş ve ülkede biraz varlığı olan Afganistan komünistleri de iktidara ortak olmuştu. Siyasi iktidarın sınıfsal karakteri değiştiğine göre bu bir devrimdir (Bkz. Nisan Tezleri’nde Lenin’in devrim tanımı). Kitlesel değil darbe biçiminde gerçekleşmiştir. Sanki 1974 yılında Portekiz’deki Karanfil Devrimi yine ordu vasıtasıyla yapılmamış mıydı?

Devrim iyi işler yapmaya çalışır. Belirli oranda köylüye toprak dağıtır, eğitimi yaygınlaştırır ve kız çocuklarının da eğitim görmesini sağlamaya yönelir. Bu uygulamalar büyük direnişle karşılaşır. Halkın yararına uygulamalar yapmakla halkın desteğini kazanmak birbirinden farklıdır. Bir ülkenin tarihini dikkate almadan, o tarihin önemli bir bileşeni olan İslami kültürün o ülkeye özgü biçimini yok sayarak kendinize göre iyi işler yapabilirsiniz, ama bu durum büyük bir direnişle karşılaşmanızı engellemez.

Devrim, başkent Kabul ve çevresinden öteye gidemedi ve kırsal alanda direniş başladı. Afgan ordusu direnişçilerle baş edemeyince SSCB’yi yardıma çağırdı ve Kızıl Ordu da fırsat bu fırsattır diyerek ülkeye girdi.

Kızıl Ordu Afganistan’a girince ABD de Pakistan aracılığıyla Taliban’ı desteklemeye başladı. (Taliban’ın ilk adı Mücahitler’dir). Kızıl Ordu bir süre başarılı oldu, ta ki ABD, Taliban’a yerden havaya kullanılan Stringer füzelerini verinceye kadar… Bu füzeler Kızıl Ordu’nun hava üstünlüğünü ortadan kaldırdı ve ağır kayıp vermeye başladı.

Vietnam ABD ordusu için ne ise, Afganistan da Kızıl Ordu için aynısı oldu.

SSCB savaşın ağır masrafı ve büyük kayıpların altından kalkamayacağını düşünerek Gorbaçov SBKP Genel Sekreteri olduktan sonra Afganistan’dan çekildi.

ABD tarafından silahlandırılan Taliban da SSCB’nin dağılmasının ardından şeriatı yaymak için mücadeleye başladı. Bu arada Kabul’u ele geçirip Afganistan Halk Partisi (komünist partisinin adı böyleydi) Genel Sekreteri Necibullah’ı yakalayıp sokaktaki bir elektrik direğine astı.

El Kaide sadece Taliban ile sınırlı değildir ama buradan doğdu denilebilir.

Taliban’ın gelişmesi Hamas’ın gelişmesini bir oranda andırır.

Hamas, Gazze Şeridi’nde örgütlenmeye başladığında İsrail tarafından Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bölmek amacıyla desteklendi. Hamas güç kazandıktan sonra İsrail ile savaşa yönelecekti ama bu arada da Filistin bölünmüş olacaktı.

El Kaide, değişik ülkelere dağılmış parçalarıyla sürekli değişen, darbe yiyen ve gelişen küresel bir örgüt durumundadır. IŞİD ile bu örgütün başlangıçta bağlantısı vardı ama daha sonra IŞİD ayrıldı, El Nusra kaldı.

Çeçenistan’dan değişik Afrika ülkelerine, Suriye’den Batı Avrupa ülkelerine kadar hemen her ülkede aktif ya da “uyuyan” militanları bulunan El Kaide daha iyi incelenmesi gereken bir örgüttür. İhtiyaca göre Çeçenistan’da ya da Suriye’de, herhangi bir Afrika ülkesinde veya Pakistan’da savaşan militanları açıkçası merak ederim.

İslamcılar gerilla savaşına ya da genel olarak savaşa “canlı bombalar” ile farklı bir boyut getirdiler. Bu eylem çeşidinde eylemi yapanın kaçması, saklanması söz konusu değildir, çünkü eylemci sağ kalmayacaktır. Canlı bombalar arasında başlangıçta yüksek eğitim görmüş gençlerin çoğunlukta bulunduğunu değişik araştırmalardan öğrenmek imkanım oldu. Bu konuda yayınlanmış bir kitabı, Mein Leben ist eine Waffe (Hayatım Silahtır) henüz okuma fırsatım olmadı.

Canlı bombaların hayatlarını araştıran yazarlardan birisi, küreselleşmenin içinde bulunduğumuz üçüncü aşamasında bazı ülkelerde genç insanların büyük bölümünün işsizlik ve eğitimsizlik sonucu kaybettiklerini anlattıktan sonra; “canlı bombaların kendilerini kurtarmış olmaları anlam taşımıyordu çünkü onlar kaybetmiş bir kuşağın acısını yüreklerinde hissediyorlardı” der.

İkiz kulelere yönelik saldırıyı yapanlardan Muhammed Atta bu konuda verilen örneklerden en tanınmışıdır. Kısa sürede Almanca öğrenen, mühendislik eğitimini başarıyla sürdüren bir kişi, kişi olarak kaybetmemişti ama başka duyguları vardı.

Canlı bombaların İsrail’e yönelik olarak yaptıkları eylemleri biliyorsunuz. Bir yolcu otobüsünde ya da pastanede kendileriyle birlikte çok kişinin ölümüne neden oluyorlardı. Başlangıçta İsrail’in canlı bombaların ailelerinin evlerini tahrip etmesinden bir şey anlamamıştım. Nedeni şuymuş: Canlı bombanın bağlı bulunduğu örgüt, eylemin ardından ailesine maddi yardım yapıyormuş. Buna bir çeşit “şehit ödemesi” de denilebilir. İsrail de kendince intikam alıyordu…

Sırf Hıristiyan ya da Musevi oldukları için ilgisiz insanları öldürmenin savunulabilecek yanı bulunmuyor. Dahası “imansız Müslümanlar” da ölümlerden paylarını alıyorlar.

Bu eylemlerin savunulabilecek yanı yoktur. Sadece “emperyalizm yaptırıyor” gibisinden basit açıklamalara yönelmemek gerekir.

ABD’ye karşı dünya çapında büyük bir tepki bulunuyor ve bu tepkinin İslami boyutu da küçük değildir.