Şuanda 260 konuk çevrimiçi
BugünBugün5662
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13386
Bu ayBu ay13386
ToplamToplam10481810
Hesap tutmadı... PDF Yazdır e-Posta


Hangi hesap diye sorarsanız, yaş hesabım tutmadı…

13-14 yıl kadar önce, 50’li yaşların başlarındayken yaklaşık 75 yıl yaşayacağımı düşünmüş ve yapacaklarımla ekonomik imkanlarımı buna göre düzenlemiştim. Ne ki, bu hesap tutmadı, çünkü 90’a ulaşacağım anlaşılıyor.

Bunu sadece bedensel açıdan söylemiyorum. İnsan bedeni açıdan iyi olabilir ama kafa gitmişse, yaşamanın anlamı önemli oranda kaybolur. Babam 90 yaşını geçti ve Alzheimer… Dünyanın pek farkında değil ve ben böyle yaşamayı kesinlikle istemem…

Bedeni olarak önemli bir rahatsızlığım bulunmuyor. 30 yaşında değilim ve bedende tabii ki aşınma var ama önemli bir sorun bulunmuyor.

Bunun kadar önemli olan, zihnin durumu…

İki ay kadar önce yaptığım iş gereği bazı dikkat, yoğunlaşma, reaksiyon hızı gibi testlere girdim. Test sonuçları yapanı bile şaşırttı: normal, normal üstü ve bir tanesi normalin hayli üstü…

Eklemek gerek, hafızam da oldukça iyi…

Yüzden başlayarak geriye doğru yedişer yedişer sayın, kaç saniyede bitirirsiniz?

100, 93, 86, 79, 72, 65, 58, 51, 44, 37, 30, 23, 16, 9, 2.

Otuz saniyede bitiyorsa, sonuç iyi demektir.

Aynı işlemi sekizer sekizer de yapabilirsiniz.

Benim sonuç da fena değil, 20-22 saniye…

69 yaşına kadar çalışacağım da sonra ne yapacağım?

Ekonomi hiç iyi değil ve hayatın bu kadar uzayacağını da düşünmemiştim açıkçası…

Uzun yaşamak gibi bir sorunum hiçbir zaman olmadı, önemli olan nasıl yaşadığınızdır. İstediklerinizi yapabildiniz mi, en azından önemli oranda yapabildiniz mi? 60 yaş civarında bu soruya “büyük oranda evet” diyebilmeniz gerekir, ki ben de büyük bir rahatlıkla böyle diyorum.

Arkasından başka soru çıkıyor? Bundan sonra ne yapacağım? Ben hep amaç belirleyerek yaşadığım için bu aslında zor bir sorudur. Bir süredir de kafamı hayli meşgul ediyor. Bugüne kadar yaptıklarımı saymıyorum, bunları yapmayı sürdürebilirim ya da bir bölümünün artık işlevi bitmiştir, bunları yapmayabilirim. Yeni olarak ne yapacağım, asıl soru budur.

Anlaşılan ilk aşkıma, edebiyata döneceğim. Yıllardır edebiyatla az ilgilenmiştim. Şimdi feci bir şekilde okuyorum. Bugün karar verip kısa süre sonra üretmek gibi bir amacım yok ve zaten böyle şey de olmaz… Önce birikimin artması gerekir. Ve çok önemli; edebiyat teorisini de okumanız gerekir.

Bu yılın başlarında felsefe ve tarihte üç dersten geçmem gerektiğini belirtmiştim. İkisi belli oldu, geçmişim. Tarihte iyi bir notla üstelik… Tek dersin sonucu belli olmadı ama ondan da geçeceğime eminim.

Bu dönem ise başlangıçta iki ders almıştım ama ikisini de bıraktım. Bu sonbaharda yeni baskısı yapılacak Türkiye Devriminin Acil Sorunları’na yazılmasının 40. yılı münasebetiyle uzunca bir önsöz hazırlamam gerekiyor. Bununla ilgili olarak plan yapmak epeyce zamanımı aldı. Sonunda tek konuya karar kıldım: emperyalizm teorisi. TDAS’taki diğer konuları kısa geçeceğim.

Emperyalizm teorisinde 1990 sonrasındaki farklı akımları okuduğum zaman bazı yazarların 1975’de TDAS’ta ifadesini bulan bazı saptamalara ne kadar yakın görüşler savunduklarını okumak açıkçası epeyce hoşuma gitti.

Birinci kuşak kapitalist-emperyalizm analizi (Hobson-Lenin) ve bu teorinin emperyalizmi kapitalizmin tekelci aşamaya ulaşmasına bağlamasının yol açtığı yetmezlikler… Bu teoriyle emperyalizminin 1945’den beri açıklanamazlığı, devlet teorisinin emperyalizmin açıklanmasındaki önemi (ki devlet teorisi konusunda marksizm oldukça zayıftır)…

Bu alandaki bütün kitapları okumak gerekmez çünkü konuyu zaten biliyorum, ama 1980 sonrasındaki teorileri okumak gerek… David Harvey dışında Frank Deppe ve G. Arrighi var. Bunları okurken sinir olduğumu da belirtmem gerekir. Bazı kişiler Harvey’in Yeni Emperyalizm kitabını (New Imperialism) İngilizcesinden okumuşlar. Oradaki saptamaları aktarıyorlar ve referans vermiyorlar. Sanırsınız ki, bunlar kendilerinin görüşleridir. Ayıp şeyler bunlar ama nedeni de anlaşılabilir: Yazarın kendine ait bir görüşü bulunmuyor, bu nedenle de referans vermiyor. Başka açıklaması bulunmuyor.

Kış döneminde iki ders alırım artık…

Bu arada Fransızca öğrenmem de gerekiyor ama daha başlayamadım. Biraz bildiğim için ilk aşamayı kendim halledebilirdim. Kütüphaneden gerekli kitapları aldım ama öyle duruyorlar ve de olmaz yani…

Bu arada çok sayıda konferans var ama iyice önemli olmadıkça gitmiyorum. Aksi durumda fazla dağılıyorum ve bu da iyi olmuyor.

Bu yaz bir fırsatını bulur da Osterhammel’ın “Dünyanın Dönüşümü – 19. yüzyıl tarihi”ni okuyabilirsem, yeter, fazlasını istemiyorum.

Bir insan tek başına böyle bir kitabı nasıl yazabilir, anlamak zor.

1100 sayfalık ve 19. yüzyıldaki hemen her konuyu kapsayan bir kitap…

Almanya’nın Nobel Ödülü sayılan Leibniz Ödülü’nü kazanması boşuna değil…

Ve adam benden iki yaş küçük…

Uzun yaşamak marifet değil yani…

Angela Merkel’ın 60. yaş gününe konuşmacı olarak çağrılmış ve “kişi olarak önemim yok” diyerek bu konuda söyleşiye yanaşmamış…

ABD’li tarihçilerle birlikte “Dünya Tarihi” adlı bir seri çıkarıyorlar. Her biri bir dönemi inceleyen, çok sayıda tanınmış tarihçinin yazılarıyla yer aldığı 800-900 sayfalık kitaplar… İki cildi çıktı ve pahalı olmasına karşın “okumadan duramam” deyip aldım.

Osterhammel’ın 19. Yüzyıl Tarihi kitabı iyi satmış… Bu nedenle ciltli baskının ardından cep kitabı (Paperback) baskısı çıktı.

Osterhammel “küresel tarih” akımının önemli bir temsilcisi…

Bu akım ülkelerin tarihini yan yana anlatarak incelemez; hepsinde ortak olan genelliklerden hareket eder, karşılıklı etkiler üzerinde durur.

Kafamda var, epeyce zamandır var, 68’in küresel tarihi konusu…

ABD, Batı Avrupa ülkeleri, Latin Amerika, sosyalist ülkeler ve Türkiye 68’leri…

Küresel 68 adlı ince bir kitap da var ama konu çok dar ele alınmış…

Bizde 1970-72 dönemi silahlı mücadelesinin ucu Küba’ya gider…

Nasıl gider, bunu yazmıştım ve bakalım 68’in 50. yılına da çok kalmadı yani…