Şuanda 348 konuk çevrimiçi
BugünBugün5772
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13496
Bu ayBu ay13496
ToplamToplam10481920
Kolektif bilinçaltı PDF Yazdır e-Posta


Kolektif  bilinçaltı ya da daha açık ifadeyle bireyin değil de grupların ve hatta halkın bilinçaltı kavramının başlangıç kişisi Carl Gustav Jung’dır. Jung, bilinçaltı ile bilinç arasında sürekli etkilemiş bulunduğunu ve bilinçaltının sabit değil değişken olduğunu da savundu. Freud ile aralarındaki temel anlaşmazlığın bu olduğunu da belirtecekti.

Bireylerin bilinçaltları var ve bu bilinçaltına inmek için psikanalizin değişik yöntemleri de bulunuyor.

Kolektif bilinçaltı ise hem tanım hem de içeriğini anlamak bakımından daha zordur.

Sadece insan gruplarının değil halkların da bilinçaltı vardır. Bilebildiğim kadarıyla bu konu hakkında ilk olarak Vamik Volkan yazdı.

Vamik Volkan kolektif bilinçaltını incelediği kitabında (kitabı yıllar önce Almancasından okuduğum için adını hatırlamıyorum, İngilizcesi de vardı, belki Türkçesi de vardır.) bu konuda iki örnek verir:

İlki, Ermenistanla ilgilidir. SSCB dağılmadan kısa süre önce, 1989 ya da 1990’da bu ülkede büyük deprem olur ve can kaybı yaşanır. Türkiye Kızılay’ı kan gönderir ancak Ermenistan, “Türk kanı” gerekçesiyle bunu kabul etmez.

Konuya mantık açısından bakarsanız anlamak mümkün değildir. 70 yıl sosyalizm altında yaşamış bir halk ve onun kurumları, “Türk kanı” diye bir kan çeşidinin bulunmadığını öğrenememiş. Kan çeşitleri gruplarına göre ayrılır: A, B, AB ya da 0 grubu… Başka bir kan çeşidi yoktur.

Bu bir bilinçaltı meselesidir, kolektif bilinçaltı. Reel sosyalizm 1915 soykırımıyla ilgilenmemiş, bunun bir halkın psikolojisindeki büyük tahribatını da görmemiştir. Marksizm-Leninizm’e göre görmesi de gerekmiyordu. Üretim araçları kamusallaştırılmış, sömürü ortadan kalkmış olduğuna göre halklar arasındaki düşmanlık da bitmiş olmalıydı. Mesele bu kadar basit değil… Soykırımın izleri olduğu gibi duruyor ve kuşaktan kuşağa aktarılarak varlığını koruyordu. “Türk kanı” anlayışını bu kolektif bilinçaltı temelinde değerlendirmek gerekir.

Deprem Türkiye’de olsaydı ve Ermenistan kan gönderseydi, büyük ihtimalle bizimkiler de “Ermeni kanı” gerekçesiyle kabul etmezdi. Sanki “Ermeni kanı” adlı bir kan çeşidi varmış gibi…

Ermeni tarihini bilen birisinin yapması gerekir, çünkü Ermeni soykırımı Türkiye tarafından resmen tanınsa bile, bu halkın soykırımla sorunu bitmeyecektir. Yaratılmış olan büyük psikolojik tahribatın etkileri sürecektir. O tahribat ancak onun yerini başka şeylerle doldurabildiğiniz zaman ortadan kalkmasa bile gerilere itilir. Ermeni halkının böyle bir özelliği bulunmuyor. Önemi olmayan bir ülke durumunda ve Rusya Federasyonu’nun ekonomik yardımları varlığını sürdürmesinde önemli bir etken durumundadır. Aradan yüz yıl geçti, soykırım acısı, tamam, tanınması gerekir, bu da tamam, ama bir halk olarak başka özelliklerinizin de bulunması gerekir. Ermeniler yüz yıl önce gelişmiş bir halktı, ama artık öyle olmadıkları anlaşılıyor.

Kişi olarak Ermeni soykırımı beni öncelikle yalan üzerine kurulu Cumhuriyet tarihi açısından ilgilendirdi. Türk burjuvazisi Ermenilerin ve Rumların mallarına el koyarak ilk gelişmesini sağlamıştır. Eğer Türkiye, Cumhuriyet’in idealini, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak amacını gerçekleştirebilseydi, soykırım konusunda daha rahat olur ve İttihat ve Terakki’nin icraatını savunmaya kalkmazdı. Cumhuriyet olarak kendisini Osmanlı’dan açık olarak ayırırdı. Bu amaca ulaşılamayınca geçmişe, öncelikle de en yakın olana, Osmanlı’ya sahip çıkılması gerekti.

Burada Türklerin bilinçaltına geçebiliriz. “Türkler bir imparatorluk kaybettiler ve bunun acısını asla unutmadılar” saptaması doğrudur. Yüz yıl gibi bir sürede üç kıtaya yayılmış imparatorluktan Anadolu’ya kadar sıkışmanın getirdiği büyük paniği anlamak mümkündür. İttihat ve Terakki’nin hiçbir ölçüye sığmayan pervasızlığı da ancak bu temelde anlaşılabilir. Demir çelik sanayisi bulunmayan bir ülke olarak İmparatorluğun eski topraklarını geri almak amacıyla savaşa giriliyor. Neyine güvenerek savaşa giriyorsun? Savaşta Çanakkale dışında hiçbir başarı bulunmuyor, ki o da savunma savaşıdır.

AKP ve Erdoğan’ın Osmanlıcılık temelinde şekillenen ve Ortadoğu’da yayılmayı amaçlayan alt emperyalizminin halktan destek bulması bu nedenledir. Türk halkı Cumhuriyet projesinin başarısızlığından sonra büyük olmanın başka yolunu bilmiyor. Olabildiği kadar Osmanlı’ya dönmek gerekir…

Cumhuriyet tarihi boyunca bilimde, ekonomide, sanatta önemli başarılar kazanılabilseydi, bu halk başarıya bu kadar aç olmazdı. Bunlar pek az yapılabildi ve şimdi az buçuk yapılabilenin büyük bir pazarlamayla sunulduğu dönemi yaşıyoruz.

Vamik Volkan ikinci örnek olarak Sırpları gösterir. Yugoslavya’nın varlığının sona ermesinden sonra kurulan Sırbistan’da yıllardan beri süren gelenek başka bir boyut kazanır. 1389 yılında yapılan Birinci Kosova Savaşı’nda Osmanlı ordusu Sırp ve müttefiklerinden oluşan orduyu yener. Bu savaşta bir Sırp asili olan Obilic, Sultan I. Murat’ın yanına yaklaşmayı başararak onu öldürür. Bu kişi bir Sırp kahramanı olarak anılır. Sonraki yıllarda buna “Türk tehlikesi” de eklenir. 600 yıl öncesinde kalmış olan bir olay ulusal bayram olarak kutlanmaya başlar. Her yeni ülke tarihin derinliklerinden kendisine uygun olay arar, bu da böyledir denilebilir. Osmanlı ortadan kalkalı yıllar olmuş, Sırbistan ile TC arasında birkaç tane ülke bulunuyor, komşu bile değilsin ve hangi Türk tehlikesi?

Sırbistan’dan arabayla geçerek izne giden Türk işçilerinin izlenimleri 1990’lı yıllarda gazetelere konu olmuştu. Sırp soruyor: “Neden bize düşmansınız?” Türk işçi de anlamıyor…

Bu konu eski önemini kaybetmiş gibi görünmekle birlikte yine de bilinçaltında duruyor denilebilir.

Kolektif bilinçaltlarının kolektif kahramanları da bulunabilir. Milattan önce 490-480 yılları arasında Sparta kralı olan Leonidas bunlardan belki de en tanınmışıdır. Çünkü farklı halklardan ve farklı ideolojilerden insanlar Leonidas’ı örnek seçebiliyorlar.

Leonidas Persler’e karşı savaşta Thermopylen’de hayatını kaybeden kişidir. Bu savaş Thukydides tarafından anlatılmış olmakla birlikte, bu anlatımın ne oranda gerçeğe yakın olduğu tartışmalıdır.

Kral ve 300 Spartalı yanlarında 700 kadar Hoplit adı verilen savaşçıyla birlikte Thermopylen geçidini tutar. Pers ordusunun sayısı bilinmiyor ama en az 50 bin kişi olarak tahmin ediliyor. Atina ordusu geride mevzilenmek üzere çekilir ve Leonidas orada ordusuyla birlikte kalır. Yine bu savaşı daha sonra duyduklarını birleştirerek anlatan Heredot’a göre, Persler saldırıya geçince “adımlarından yer titriyordu” yani o kadar çoktular.

Antik çağdan sonra çok sayıda savaş gerçekleşmiştir ve neden Leonidas bu denli ünlü olmuştur, açıklaması yoktur. Birkaç örnek:

Nazi ordusu Atina’yı işgal ettiğinde Akrapol’e büyük bir gamalı haç bayrağı asılır. İki Yunanlı komünist (birisi şimdi 90 yaşındadır ve SYRIZA adına Avrupa Parlamentosu’ndadır) Leonidas’ın çok zor durumdaki tutumundan hareketle gizlice gidip bayrağı indirirler.

Yanlış hatırlamıyorsam 6. Alman ordusu Stalingrad’da çevrilmiş durumdadır. Göring radyo konuşmasında Leonidas örneğini vererek savaşacaklarını söyler. Ertesi gün Alman ordusu teslim olacaktır.

Hitler son günlerinde Alplerdeki gizli bir sığınağa kaçma teklifi alır ama Leonidas’ı örnek göstererek kabul etmez.

Bu savaşın filmi de çevrildi. Film, 300 adını taşıyor. Filmdeki konuşmaların çoğu sonradan ekleme çünkü o savaşla ilgili olarak yaşayıp da sağ kalan bulunmuyor. Bu nedenle, Leonidas, “Burada savaşıp öleceğiz ve bu örnek çağlar sonrasına kadar gidecektir” demiş midir, bilinemez, ama böyle olmuştur.

Alpaslan’ın dünya tarihinde esamesi okunmaz ama Leonidas farklıdır.

Sonuca gelirsek; kolektif bilinçaltı büyük bir konudur. Halklar arasında barış sağlanması konusunda önemlidir. Görünürde barışmak değil, bilinçaltını da işleyerek barışmak ya da barışı oraya da indirebilmek… Bunun dışındaki barışlar kısa vadeli barışlar oluyor ve ilk fırsatta çatışma şu veya bu şekilde yeniden başlıyor.

Bildiğim kadarıyla Güney Afrika’da bu konuda epeyce çalışma yapıldı ve bununla ilgili kitaplar da yayınlandı. Bunlardan öğrenmek gerekir ama hiç birisi bize uymaz çünkü koşullar son derece farklı…

Burada kendi yolunu bulmak gerekiyor.