Şuanda 336 konuk çevrimiçi
BugünBugün382
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14350
Bu ayBu ay14350
ToplamToplam10482774
Yazılacak ilk dört kitap... PDF Yazdır e-Posta


Aşağıda açıklayacağım sıra değişebilir. İlk dörtten kastedilen ilk olarak planlanması ve hayata geçirilmesi gerekenlerdir.

Bu dört kitabın gerekçeleri şöyle açıklanabilir:

Türkiye Devriminin Acil Sorunları (TDAS) geçmişte alameti farikamız olmuştu. Bu broşürün 40 yıl sonrasına da kalan en önemli yanı, emperyalizm tahlilidir. Bu tahlil “40 Yıl Sonra TDAS”ta güncellendi. Emperyalizm tahlili halen önemlidir ama unutulmaması gerekir, aradan kırk yıl geçti. Başka bir alameti farikanın da ilkine eklenmesi gerekir. Bu da reel sosyalizm tarihidir.

Bu tarih, reel sosyalizm (Çin ve Küba dahil) hepimizin tarihi olmasına karşın, genellikle uzak duruluyor. SSCB ile Doğu Avrupa ülkelerindeki reel sosyalist ülkelerde sosyalizmden kapitalizme geçildi. Bu geçişte komünist partilerinin önemli rolü bulunuyor. Sosyalizm sonrası kapitalizmin önde gelen kadrolarının önemli bölümünü eski komünist partisi yöneticileri oluşturuyordu.

Bu gelişme nasıl ortaya çıktı? Üzerinde konuşmamak tercih ediliyor.

Çin’de ise komünist partisi önderliğindeki kapitalizm nasıl ortaya çıktı? Üzerinde konuşmamak en iyisidir.

Küba’da devrim nasıl yapıldı, Küba yıllarca ABD ablukasına karşı nasıl direndi; bu konularda fazlasıyla yazıldı. Küba, daha sonra, Pazar sosyalizmi anlayışına nasıl yöneldi, bu gelişme nasıl ortaya çıktı? Cevap aramak yerine susmak tercih ediliyor.

Reel sosyalizmin tarihini açıklamak için bulunan temelsiz görüşler de var: sosyalist demokrasi yoktu, revizyonizm vardı vb. gibi…

Bu konuda en azından tartışılmaya değer görüş getirebilmek için reel sosyalizmin tarihinin iyi öğrenilmesi gerekir. Bu da devrimin nasıl yapıldığını anlatıp ardından gelen ilk dönemin sonunda durmakla olmaz.

Bu konuda sürekli yayın yapılması gerekir.

Bu konudaki ilk kitap, Che Guevara hakkında olabilir.

Che’yi sadece gerilla savaşçısı sanan, onun reel sosyalizmin sorunları ve geleceği hakkındaki görüşleriyle ilgilenmemiş olanlar için şaşırtıcı gibi görünebilir, ama Che bu alanın da önemli isimlerinden bir tanesidir.

Che ile ilgili olarak 20. Yüzyılın Büyük Düşünürleri adlı kitap serisinin üçüncü cildinde uzun bir yazım yayımlanmıştı. Normal kitap sayfasıyla 60-70 sayfa kadar tutar. Burada Che’nin reel sosyalizmin sorunları ve geleceğiyle ilgili görüşlerini de belirtmiştim.

Bu bölüm büyük oranda genişletilebilir. 1960’lı yıllar, dönemin sosyalist ülkelerinde geleceğin tartışıldığı yıllardır. Sosyalizm bu şekilde devam edemez, böyle devam edersek kaçınılmaz olarak çökeceğiz görüşü o yıllarda değişik kişiler tarafından ifade edilmiştir.

Carlos Tablada bu görüşü sadece Che’ye ait gibi sunar ama öyle değildir. Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde Fritz Behrens, Çekoslovakya’da Ota Şik, ek olarak Polonya, Macaristan, Yugoslavya ve hatta SSCB’den isimler vardır.

Geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bu kişiler sosyalizmin böyle devam edemeyeceği konusunda anlaşıyorlardı, ama ne yapılmalıdır konusunda farklı görüşlere sahiptiler. Che de 1960’lı yıllardaki reel sosyalizme eleştirel bakış kapsamında değerlendirilmelidir. O da geleceği karanlık görüyordu ama ne yapılması gerektiği konusunda farklı düşünüyordu.

Che’nin Bolivya’ya gitmesinde de bu görüşlerinin önemli etkisi vardır. Küba, reel sosyalizmde apayrı bir yol tutturacak kapasiteye sahip değildi. Küçük bir ülkeydi ve ABD’ye çok yakındı. SSCB’nin desteği olmadan devrimin Küba’da yaşaması mümkün değildi. Sanayi Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı olan Che, Küba’nın SSCB’den oldukça farklı bir çizgi izleyemeyeceğini, ek olarak o sosyalizm anlayışını açık olarak eleştirmesinin de hoş karşılanmayacağını görür. Tek çıkar yol, devrimin yayılmasına öncelik verilmesidir. Küba’nın 1960-63 arasında Latin Amerika ülkelerinde denediği ancak başarılı olamadığı silahlı mücadeleyi yükseltmenin yeniden denenmesi söz konusudur.

Bu içerikte bir kitap iyi olur görüşündeyim. Kitabın yaklaşık yarısı zaten yazılmış durumdadır ve araya Che’nin de parçası olduğu reel sosyalizmde 1960’lı yıllardaki tartışma bölümü geniş olarak eklenebilir.

Sonraki kitap, 40 Yıl Sonra TDAS’ın ikinci baskısıdır. Bu kitabın diyelim önümüzdeki yıl ikinci baskısı gerçekleşecek… İkinci baskıda eski yazılara yeniden yer vermek gerekmiyor, bunun yerine 40 Yıl Sonra TDAS yazısının yaklaşık iki katına çıkarılarak yer sorunu nedeniyle üzerinde az durulmuş konuların genişletilerek işlenmesi gerekiyor. Bütün temel yazıların bir arada yayımlanması önemliydi, yapıldı ve daha sonra aynısını tekrarlamak gerekmiyor.

Üçüncü kitap, sol içi şiddetle ilgili olmalıdır. Bu konu yeterince değerlendirilip bilince çıkarılmadıkça hiç bitmeyecek ve olumsuz etkileri devrimci hareketi derinden etkilemeyi sürdürecek… Bu durumu Mustafa Kaçaroğlu’nun T24’te yayımlanan söyleşisinde de görmek mümkündür.

Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı adlı derleme bir kitap yayımlamıştık ama acemilik dönemimize geldi ve iyi bir kitap olmadı. Bunun yeni baskısını yapmak, sol içi şiddetle ilgili teorik bölümü genişletmek ve sol içi şiddetin yakından bildiğimiz örneklerini de Nebil Rahuma ile sınırlı tutmamak gerekiyor. Ali Çakmaklı, Müntecep Kesici ve diğer örneklerin metne eklenmesi gerekiyor.

Dördüncü kitap, THKP-C(Acilciler) Tarihi’dir. Bu tarihin artık yazılması gerekiyor. Bu tarih yazılmadan önce, bu ismin Muhabarat’tan ve Arap milliyetçiliğinden kurtarılması gerekiyordu; bu yapıldı.

Bu tarih önemlidir ve bu önemi 1980 öncesi devrimci hareketin en kitlesel örgütü olan Devrimci Yol’daki arkadaşlardan da öğrenebilirsiniz. Kendi tarihlerini değerlendiren uzun söyleşiler yapıyorlar ve hemen herkes bir şekilde o dönemde Acilciler’e karşı konumunu belirtiyor. Övgü yapmaları beklenemez ama önemli olan Acilciler’in teorisi ve pratiğiyle özellikle de 1975-77 döneminde Devrimci Yol’un teorik ve pratik şekillenmesini etkilemiş olmasıdır. Böyle olmasaydı, söz etmek gereğini de duymazlardı.

Bu tarihin iki önemli yönü bulunuyor:

İlk yön, kişisel tarihtir ve kişiye göre değişiklik gösterir.

İkinci yön ise daha genel olanıdır.

Örnek vermek gerekirse: her kişinin geçmişte bu örgütle nasıl ilişkiye geçtiği ya da yolunun Acilciler ile nasıl kesiştiği değişiklik gösterir. Bu da tarihin bir parçasıdır ve kişiye göre değişir.

Bu kişisel tarihin üzerinde şekillendiği bir de genel tarih vardır: bu yapı nasıl kuruldu? Kimler nasıl ve neden bir araya geldi? Hangi gelişme aşamalarından geçildi? Bunun da anlatılması gerekir. 

Örgüt 1974 yılında kuruldu ama bu kuruluş önceden birbirini tanımayan üç kişinin bir araya gelmesiyle olmadı. Kurucu üç kişinin tümü de Ankara’da bulunmasa belki birbirleriyle hiç tanışmayacaklardı. Ankara’nın silahlı mücadele örgütlerinin kuruluşunda önemli yeri bulunuyor. 1970’in silahlı mücadele örgütleri THKO ve THKP-C’nin kuruluş yerleri ağırlıkla bu kenttir. Bizim de içinde yer aldığımız bu özelliğin nedenlerinin açıklanması gerekiyor.

Kuruluş 1970-72 yıllarına kadar geriye gider. Hiç böyle bir düşünce yoktu, kişiler de birbirini tanımıyordu ama o yılların özellikleri olmasaydı, 1974 ve sonrası da olmazdı.

Genel tarihi, belirli bir parçayı değil de genel tarihi anlatabilecek maalesef benden başkası bulunmuyor, diğer isimler hayatta değiller.

1970-1988 dönemini kapsayacak olan bu tarih, öncesiyle birlikte anlatılacak bu ana tarih, üç kitap olabilir ve genel anlatının yanı sıra kişisel tarihlere de yer verilebilir.

İlk cilt, kuruluş ve ilk dönemdir. Burada genel tarihin yanı sıra, kişilerin yollarının Acilciler ile nasıl kesiştiği de söz konusu kişilerin ifadeleriyle yer alabilir.

İkinci bölüm, gelişme ya da yükselme dönemidir ve aynı kapsamda işlenebilir.

Son bölüm ise sona eriş ve daha sonra geç kalmış ama iyi yapılmış tarihsel hesaplaşma dönemidir. 1980 sonrasının yanı sıra 2008-2013 dönemini de kapsar.

Dört kitap ama sonuncusu üç kitap olduğu için aslında altı kitap, büyük projedir. Hepsini ne kadar yaparız bilemiyorum ama önemli bölümünün yapılacağından emin olabilirsiniz. Sıra, belirttiğim gibi, değişebilir.

Yavaş gidersek gecikiriz, hızlı gidebilirsek belki Fanon ile ilgili bir kitap da yayımlanabilir. Metin zaten hazır, 20. Yüzyılın Büyük Düşünürleri’nin yayımcısı iflas ettiği için yayımlanamadı. Fanon sömürge ve yarı sömürge ülkeler için önemli bir yazardır ve daha sonra bağımsızlıklarını kazanan bu ülkelerin tarihi hakkında yazılan her yazıda mutlaka Fanon’a referans verilir. Bu yazının Fanon’un ölümüyle bitmemesi ve sömürgecilik sonraki çalışmalar kapsamında Fanon’un görüşlerinin önemini de içerecek şekilde genişletilmesi gerekir. Bu ise, yazının boyutunun en az ikiyle çarpılması demektir.

Bakalım artık, ne kadarını yapabileceğiz?