Şuanda 285 konuk çevrimiçi
BugünBugün336
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14304
Bu ayBu ay14304
ToplamToplam10482728
Burnunun ucunu görmek neden zordur? PDF Yazdır e-Posta


Bildiğimiz kadarıyla kolay olması gerekir. Bazı insanlar için “burnunun ucunu bile görmüyor” denir ki bu deyiş dikkatsizliği, aldırmazlığı, konuyu anlamamayı anlatmak için kullanılır.

Bu deyiş her zaman doğru değilmiş…

Fazla materyalist olmak başlıklı yazıda canlıların (insan, hayvan ve bitki) evriminin tek yanlı olmadığını, evrimin canlının çevre şartlarına kendini uydurması ve bu sayede de hayatta kalması çerçevesinde bir süreç izlemediğini, canlının da çevreyi etkileyerek değiştirdiğini ya da başka bir deyişle kendi evrimini etkilediğini belirtmiştim.

Evrim, canlı ve çevresinin karşılıklı etkileşimiyle birlikte gerçekleşiyor.

Canlının çevresini ne oranda etkileyebildiği, değiştirdiği canlıya ve söz konusu çevreye bağlıdır. Duruma göre karşılıklı etkileşim değişebilir ama kesin olan evrimin tek yanlı olmadığıdır.

Bu herkesin kabul edebileceği bir saptamadır. Canlı doğal olarak çevresini etkileyip değiştirecektir. Bu etki çevreye göre az ya da fazla olabilir, doğru veya yanlış yönde de olabilir. Canlının evrimi sürmeyebilir ve hayatı sona erebilir. Bunların hepsi mümkündür ve her özel durumda ayrı olarak incelenmeleri gerekir.

Basit gibi görünen bu gerçeği kabul etmek ve hakkında araştırma yapmak için neden 1980’li yıllar beklenmiştir?

Darwin’in evrim kuramı ortaya çıkar çıkmaz itiraz edilmesi gerekirdi. İnsan dahil bütün canlıların evrimi vardır ama bu evrim sadece canlının hayatta kalabilmek için çevreye uyum sağlamaya çalışmasından ibaret değildir. Canlı çevreyi etkiler ve değiştirerek kendi evrimine bir oranda yön verir.

Basit gibi görünen bu gerçeği kabul etmek ve hakkında tarihsel araştırmalar yapmak için neden yaklaşık yüz yıl beklenmiştir?

Canlının çevresinden etkilenmesi ve onu etkilemesi diyalektik bir ilişkidir ama diyalektikçiler buna hiç dikkat etmemişlerdir. Engels’in yaptığı gibi Darwin’in evrim teorisini selamlamakla yetinmişler ve burada durmuşlardır. Darwin’in teorisi insanlık tarihinin büyük teorilerinden bir tanesidir ama tek yanlıdır. Diyalektik üzerine bu kadar laf edenlerin bu tek yanlılığı kısa sürede görmüş olmaları gerekirdi.

Diyalektik üzerine yapılan belirlemelerin çoğunun içerik olarak boş olduğunu burada bir kere daha görüyoruz. Somutun araştırılması olmadan “diyalektik ilişki” gibi bir belirleme herhangi bir anlam taşımaz. Dahası, diyalektikten çok söz edenler burunlarının dibindeki diyalektik ilişkiyi göremeyebilirler de…

Konuyla ilgili büyük önem taşıyan kitap, “Niche Construction – The Neglected Prozess in Evolution” adıyla 2003 yılında basılmış. Üç kişi tarafından uzun bir araştırmanın sonucunda birlikte yazılmış.

Canlının evrim sürecinde çevresini etkileyerek orada kendine uygun bir alan yaratması söz konusudur ve bu alana Niche deniliyor. Türkçeye nasıl çevrilir, bilmiyorum. Kitap, evrim sürecinin ihmal edilmiş bir yanı olarak Niche oluşturulmasını değişik örneklerle inceliyor.

Kitabın önsöz bölümünde bu kadar açık bir konunun uzun zaman dikkatten kaçmış olmasından söz edildikten sonra, kitabın ilk bölümü George Orwell’in bir cümlesiyle başlıyor: “To see what is in front of one’s nose requires a constant struggle.”

İnsanın burnunun ucundakini görmesi için sürekli çaba gerekir.

Gel de gülme şimdi!

Burnunun ucundakini görememek başka alanlarda da geçerli…

Bilim tarihinde antik Yunan uygarlığının önemli yeri bulunuyor. Sonraki yıllarda ayrıntılı olarak geliştirilecek bazı fizik yasaları bu dönemde bulunuyor.

Bulunma süreci ilginç…

Bu yasalar gökyüzünün, ay ve gezegenlerin hareketlerinin –o zamanki olanaklar çerçevesinde- sürekli gözlemlenmesiyle bulunuyor ve daha sonra aynı yasaların yeryüzünde de geçerli olduğu keşfediliyor.

Başka bir deyişle burnunun dibindeki yasayı bulup bunu uzaklardaki cisimlere uygulamıyorlar; önce uzakta buluyorlar, sonra yakında da aynısının olduğunu görüyorlar.

Fizik yasalarının bütün evrende aynı olduğu varsayımı bu şekilde oluşuyor. Önce yakındaki bulunup daha sonra güçlü teleskoplarla uzaklar incelendiğinde bulunmuyor, uzakların ilkel incelemesinden yakına gelinerek bulunuyor.

Konuyla ilgili olarak yazılmış bütün kitap ve makalelerin İngilizce olması nedeniyle İngilizcemi zorunlu tazelemek zorunda kalıyorum ve ciddi bir sorunla karşılaşıyorum: konuyu Türkçe düşünmek hayli zor çünkü ilgili kavramların Türkçesi var mı, varsa nedir, bilmiyorum. Konunun temel kavramı extended mind olarak belirtilebilir. Almancası Der erweiterte Geist. Ilk kez 1998’de yazılan bir makalede açıklanan bu görüşün basit bir versiyonu şöyle açıklanabilir: beyin çalışırken dışarıdan yardım alır. Çok sayıda tanıdığınıza telefon etmek zorundaysanız, bu numaraları akılda tutmak yerine bir deftere kaydedersiniz. (Randevular için de aynısı yapılabilir.) Bunları aklınızda da tutabilirsiniz ve aklınızda tutup gerekli olduğu zaman hatırladığınızda zihinsel bir işlem yapmış olursunuz. Telefon numarasını ya da randevunuzu hatırlarsınız ve bu hatırlama da ona uygun bir eyleme dönüşür (telefon etmek ya da randevuya gitmek). Bu işi not defteriniz aracılığıyla yapıyorsanız, bu durumda bedenin ve de aklın dışındaki not defterinin de akıl yürütme sürecine dahil olması gerekir. Not defterine bakılmasıyla da aynı eylem yapılır; telefon edilir ya da randevuya gidilir. Dolayısıyla akıl, bedenle ya da beynin bulunduğu alanla sınırlı değildir; dışa yayılmıştır. Extended mind, genişlemiş akıl olarak çevrilebilir ama bilmediğim başka çevirisi de olabilir.

İçinde yaşanılan kültürel ortam genişlemiş aklın önemli bileşenlerinden bir tanesidir dolayısıyla konu felsefeyle sınırlı kalmamakla sosyoloji, psikoloji, antropoloji alanlarına da girmektedir.

Yazıyı bitirirken beyin için bir dönem öngörülen ve önemli ilerleme yapılmasına da katkı sunan bilgisayar modelinin (beyin bilgiyi alır, işler ve sonucu çıkarır) aşılmış olduğunu belirtmek gerekir.

 

Şimdi herkesin kafası doğal olarak seçimle meşgul, bu nedenle lafı fazla uzatmayayım… Bizim işimiz bitti, ülke dışındakiler için oy kullanma süresi sona erdi. Tahminim ülke dışında kullanılan yaklaşık bir milyon oyda AKP ve HDP’nin oy oranı, ülkedekinden fazla olacaktır.