Şuanda 224 konuk çevrimiçi
BugünBugün273
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14241
Bu ayBu ay14241
ToplamToplam10482665
AKP Suriye'de başarısız mı oldu? PDF Yazdır e-Posta


“AKP’nin Suriye politikası iflas etti” gibi bir saptama fazlasıyla genellemecidir ve hangi alanda başarılı olduğunu hangisinde olamadığını göstermemektedir.

Bu nedenle başlangıçta amaçlanan neydi, durum nasıl gelişti, şimdiki sıkışıklık nedir sorularına tarihsel gelişme içinde cevap vermek gerekir.

4,5 yıldır süren, iç savaş olarak başlayan ve ardından çok sayıda politik aktörün karışmasıyla 21. yüzyılın ilk dünya savaşına dönüşen Suriye’deki savaş öncesinde AKP ile Esad yönetiminin ilişkisi gayet iyiydi. İkili antlaşmalar imzalanıyor ve ortak bakanlar kurulu toplantısı bile yapılıyordu. İki tarafın da kendine göre amaçları vardı.

Türkiye için Suriye ihracat pazarı ve Mısır’a yönelik karayoluyla yapılan ihracat için transit ülke olmasının yanı sıra, İran’dan uzaklaştırılması gereken bir ülkeydi. Ortadoğu’da egemen güç olmak isteyen Türkiye’nin asıl rakibi İsrail değil, İran’dı. İran ise İran-Suriye-Hizbullah (Lübnan) demekti. Türkiye için İsrail, Arap ülkelerinin desteğini kazanmak için tavır alınması gereken, görünürde yakın ilişki içinde olunmaması gereken bir ülkeydi; o kadar.

Suriye de Türkiye ile yakın ilişkiye muhtaç durumdaydı.

Baas rejimi sona yaklaşıyordu. Burada son olarak kastedileni iktidarın sonu olarak görmemek gerekir. Baas yine açık arayla en güçlü parti olabilirdi ama toplumsal politikası değişiyordu.

Baas iktidarı; bazı Arap ülkelerinde SSCB’nin güçlü olduğu koşullarda bu ülkeye yakın ve anti emperyalist politika izleyen, içerde ise ekonomiye yoğun devlet müdahalesi temelinde şekillenen iktidardır. En güçlü örneği Nasır döneminde Mısır’da yaşayan Baasçılar için, bazı yönlerden Mustafa Kemal döneminin Türkiyesini andıran, anti emperyalist yönleri de olan Arap milliyetçiliği saptaması yapılabilir. Milliyetçiliğin tipik özelliği olarak Arap ve Baasçı olsalar da birbirleriyle anlaşmaları mümkün değildi. Nitekim Suriye ile Mısır 1960’lı yıllarda ülke olarak birleşmeye karar vermiş hatta bunun için antlaşma bile imzalanmıştı; ardından unutuldu. Keza Irak’taki Baas ile Suriye’deki Baas’ın arası hiçbir zaman iyi olmadı. İlkinde Sünni ikincisinde Nusayri kadrolar hakimdi. Suriye, Irak’ın fiilen bölündüğü 1991’deki ilk Körfez Savaşı’nda ABD’yi destekleyecekti.

Baas, zayıf olan burjuvazi adına politika yürüten bürokrat küçük burjuvazinin iktidardaki ağırlığı anlamına da geliyordu. Baas bu yönden de 1930’lu yıllar Türkiyesiyle benzerlik gösterir. Kemalist kadrolar zayıf olan burjuvazi adına onu güçlendirmeye yönelik politika izler ve içerde tehdit olarak gördükleri muhalefetin her çeşidini de ezerlerdi. Örneklemek gerekirse Kemalist dönemin Dersim katliamı varsa, Hafız Esad döneminin de 40 bin kişinin öldürüldüğü 1981’deki Hama katliamı vardır.

SSCB’nin dağılmasının ardından Suriye’nin Rusya Federasyonu ile iyi ilişkisi sürdü ve bu ülkeye Akdeniz’de bir deniz üssü bile verdi ama RF, SSCB değildi. Sadece politik olarak değil, askeri güç olarak da aynı durumda değildi.

Yıllar içinde Suriye’de burjuvazi güçlendi, iktidardaki bürokrat kadroların bir bölümü de zenginleşerek burjuvaziye dönüştü. Ekonomide devlet düzenlemesi azalmaya başladı. Özelleştirmeler arttı, fiyat artışları ortaya çıktı, tarıma yönelik sübvansiyonlar azaltıldı. Yolsuzluk ise bu tür iktidarlarda olağan olduğu üzere almış başını gidiyordu.

Devlet başkanlığının babadan oğula geçtiği Suriye’de oğul Beşar Esad’ın amacı Türkiye aracılığıyla Avrupa Birliği’ne (AB) yakınlaşmaktı. O yıllarda Türkiye’nin AB üyeliği henüz imkansız denilecek kadar umutsuz durumda değildi.

İki ülke arasındaki ortak bakanlar kurulu toplantılarında yapılan açıklamalar dışında ne görüşüldü, bilmiyoruz. Anlaşılan Suriye, İran’dan uzaklaşmak niyetinde değildi. Kısa süre sonra “Arap baharı” adı verilen ve bizdeki solcuların bir bölümü tarafından da “devrim” sanılan ayaklanmalar başladı. Arap ülkelerinde genç işsizlerin oranı hayli yüksekti, hayat pahalılığı sürekli artıyordu ve yolsuzluklar da görülebilecek kadar yoğundu. Tunus’ta başlayan ve Mısır gibi en önemli Arap ülkesine de sıçrayan ayaklanmaların önde gelen gücü bu toplumlarda yıllardan beri örgütlü olan Müslüman Kardeşler’di. Bu ayaklanma kısa süre sonra Suriye’ye de sıçrayacaktı.

Türkiye politika değiştirdi. Suriye’de önemli bir muhalefet gücü olan ve diğer Arap ülkelerinde ön plana çıkmaya başlayan Müslüman Kardeşler’i desteklemeye başladı.

Zaman içinde Suriye’de iç savaş olarak başlayan çatışmalar temsilciler savaşına ve giderek 21. yüzyılın ilk dünya savaşına dönüştü. Bütün önemli güçler bu savaşta temsilcileri aracılığıyla yer aldı. Suriye; İran ve RF tarafından desteklenir ve onlar adına savaşırken; El Nusra ve diğer islamcı örgütler de ABD ve Türkiye tarafından destekleniyor ve savaşıyordu.

Ara aşamaları atlayarak ve yazıyı Suriye ile sınırlandırarak bugüne gelirsek; sadece Esad rejimi dikkate alındığında, AKP’nin Suriye politikasının hedeflendiği oranda başarılı olamasa da başarı kazandığını belirtmek gerekir.

Hedeflenen Esad’ın iktidardan gitmesiydi. Esad gitmedi, ama Suriye gitti. Suriye, İran’ın yakın müttefiki olan ayrı bir devlet olarak önemini kaybetti. 22 milyon nüfuslu ülkede ölenlerin sayısı 250 bin kadar… Dört milyon kişi Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a sığındı. Ülkenin alt yapısı tahrip oldu. Esad yönetimi ülkenin yaklaşık yüzde 70-75’inde denetim sağlayamıyor. Suriye bitti, yerini genişlemiş İran aldı. İran ordusu ve Hizbullah Suriye’deki savaşta doğrudan yer alıyor. Esad yönetimi İran’ın ekonomik ve askeri desteğiyle ayakta durabiliyor.

Belirtmek gerekir: İsrail, Esad’ın devrilmesini istemiyor. Baas için İsrail’in yok edilmesi hedefi yoktu, ama Esad’ın yerine geçecekler için vardır. Bu nedenle İsrail Esad’ın devrilmemesinden ama savaşın da sürmesinden yanadır. Lübnan’daki Hizbullah’ın savaşa katılmasından ve kayıp vererek zayıflamasından şikayetçi olmasa gerektir.

Savaş sürer… Bir ay Suriye ordusu, İran askerleri ve Hizbullah’la birlikte filanca yeri geri alır; ardından El Nusra ya da Fetih Ordusu Koalisyonu ordunun elindeki bir yere saldırıp alır. Bu arada siviller dahil çok sayıda ölen olur, halkın bir bölümü daha ülkeyi terk eder ve savaş sürüp gider.

AKP’nin Suriye politikasının başarısızlığı Kürtlerle, Batı Kürdistan’ın ortaya çıkmasıyla ilgidir. Başlangıçta yıllardır Suriye’de ağır baskı altında yaşayan, bir bölümünün vatandaşlık hakkı bile tanınmayan Kürtlerle ilgili herhangi bir sorun olmayacağı sanılıyordu. Baas’ın zayıflamasının beklenmeyen sonucu olarak Batı Kürdistan ortaya çıktı.

Batı Kürdistan’da yıllardan beri politik çalışma yapılmakla birlikte Kürtlerin önemli bir politik aktör olarak ortaya çıkması ancak merkezi otoritenin zayıflamasıyla mümkündü. Aksi durumda Esad ordusu Hama’da olduğu gibi Batı Kürdistan’da da katliam yapardı. Küçük çapta bir saldırıyı daha önce Kamışlı’da da gerçekleştirmişlerdi.

Politikada önemli bir adım attığınız zaman bunun bütün sonuçlarını önceden hesaplayamayabilirsiniz. Saddam’ın devrilmesi nüfusunun çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Irak’ta İran etkisinin artmasına neden oldu. Bu, ABD’nin beklemediği bir gelişmeydi.

Esad’ın merkezi gücünün zayıflamasının sonuçlarından bir tanesi de Batı Kürdistan oldu. Türkiye bunu hiç hesap etmemişti.

AKP’nin Suriye politikasındaki başarısızlığının temelini Batı Kürdistan’ın engellenemeyen yükselişi oluşturur. Esad karşısında AKP –amacına ulaşamamış olsa bile-  başarısız sayılamaz.

Türkiye, İD’yi Kürtlere karşı destekliyor, Esad’a karşı değil. İD ile Esad yönetimi arasındaki ilişki hiç de kötü değildir. İD, Irak ve Suriye’de ele geçirdiği rafinerilerden –sonra bir bölümünü kaybetti- günde birkaç milyon dolara kadar yaklaşan gelir elde ediyordu. Petrol üreten rafineriyi ele geçirmeniz, petrolü satamıyorsanız anlam taşımaz. İD’nin dünya pazarına doğrudan girişi mümkün değil, bu durumda petrolü kimin aracılığıyla satıyor sorusu sorulmalıdır.

Sınırdaki kaçak petrol ticareti bu satışın bir bölümünün Türkiye üzerinden yapıldığını gösteriyor ama üretilen petrolün tanker ve ilkel boru hatlarıyla tüketilmesi mümkün değildir. Suriye’de İD, elde ettiği petrolü Esad yönetimi aracılığıyla pazara sürmektedir. Her iki tarafa da yarayan bir durum… Esad yönetimi de komisyonunu fazlasıyla alıyor olsa gerektir.

Yazının ikinci bölümünde AKP, Batı Kürdistan ve İD (İslam Devleti) konusu üzerinde durulacaktır. AKP’nin Suriye politikasındaki açık başarısızlık bu alandadır.