Şuanda 296 konuk çevrimiçi
BugünBugün347
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14315
Bu ayBu ay14315
ToplamToplam10482739
İslam Devleti dünyası PDF Yazdır e-Posta


İslam Devleti (İD), -dikkatinizi çekerim, örgüt değil, devlet- durmadan yayılıyor.

Afganistan’da Taliban’ın bir bölümü İD’ye katıldı.

Nijerya’da Boko Haram da aynısını yaptı.

İD, Yemen’de ve Suudi Arabistan’da belirgin bir güce sahip olduğunu gösterdi.

Örgüt, Libya’da çok sayıda militana sahip olduğu gibi geniş bir alanı da kontrol ediyor.

Suriye ve Irak’ta denetlediği alan Büyük Britanya’dan daha büyük…

Kafkasya’da yıllardan beri din devleti için savaşan Çeçen milislerin bir bölümü de onlara katıldı.

Henüz adını duymadığımız ve yakında ortaya çıkacak başka bölgeler de vardır.

Her yeni bölge kendisini vilayet ya da benzeri bir isimle adlandırıyor.

İslam Devleti, bütün dinlerde var olduğu gibi islamda da var olan küresel anlayışa uygun olarak kendisini dünya devleti olarak görüyor ve bu amacına ulaşmaya çalışıyor.

Çıkış bölgesi doğal olarak İslam coğrafyasıdır ama etkisi bu alanla sınırlı değildir.

80 kadar ülkeden İD’ye katılan çoğunluğu erkek bir bölümü de kadın militanlar var.

Bunlar savaşmak için Suriye ve Irak’a geliyorlar. Bir bölümü savaşta ölüyor, bir bölümü burada sürekli kalıyor, bir bölümü ise geri dönüyor.

İD’nin bünyesinde çok sayıda Kürt olduğu gibi köken olarak Alevi olanlar da bulunuyor. Köken önemli değildir, herkes İD’den olabilir, yeter ki görüşlerini kabul etsin.

Değişik internet kanallarında “İD’nin bir ABD projesi” olduğu şeklinde yazılara rastlanabiliyor. Sadece İD ilgili olarak değil, insanlar akıllarının ermediği her konuyu ABD’ye bağlıyorlar. Gerekçe ararsanız, bulmak kolaydır ve burada da öyle oluyor. ABD’deki filanca düşünce kuruluşu böyle demiş mesela… ABD’de bu tür kuruluşlar çok fazla ve hepsinin de bir çeşit görüşü bulunuyor. İşleri görüş üretmek zaten ve bu da görüşlerinin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Ya da filanca eski istihbarat görevlisi İD ile ABD ilişkisini açıklamış… Olabilir ama bu tür açıklamaları doğru kabul etmeden önce bunun da bir çeşit istihbarat yönlendirmesi olup olmadığına bakmak gerekir.

Neredeyse bütün islamcı akımların uydukları bir gelişme çizgisi vardır: güçlü olanla işbirliği yap, onun sayesinde yüksel, yeterli güce ulaştığına inandığında ise ona karşı mücadeleye yönel…

ABD, islamcı akımları SSCB’ye karşı Yeşil Kuşak projesiyle desteklemiştir. 30-35 yıl önce böyle oldu diye şimdi de aynısı olacak değildir. ABD, Afganistan’da Kızıl Ordu’ya karşı Mücahitler’i (Taliban ve El Kaide’nin öncelidir) destekledi, askeri eğitim ve modern silahlar verdi. Mücahitler, Kızıl Ordu’ya karşı başarı kazandılar. Daha sonra gelişen Taliban ve El Kaide’nin ilk dönem bütün önde gelenlerinin ortak özelliği, Kızıl Ordu’ya karşı savaşmış olmalarıdır.

Yeterli güce ulaştıklarına inanınca kafire (ABD ve müttefiklerine) karşı döndüler.

1980’li yıllarda ABD, Mücahitler’i destekledi diye daha sonra da aynısının olması gerekmiyor. Ya da sizce Afganistan’da binlerce asker kaybeden ABD numaradan mı böyle yapıyor? Taliban’a destek olup onu kendi ordusuna karşı mı savaştırıyor!

Biraz akıllı olun diyeceğim ama boşuna…

Filistin’de Hamas başlangıçta İsrail ile iyi ilişki içindeydi. İsrail, laik Filistin Kurtuluş Örgütü’nü güçsüzleştirmek için bu örgütü kafir olarak gören Hamas’a destek oldu. Hamas güçlenince İsrail ile savaşmaya başladı.

Bizde 12 Eylül yönetimi devrimci harekete saldırdı, bir oranda MHP’ye de saldırdı, islamcılara ise pek dokunmadı, tersine çok sayıda imam hatip, her köye cami ve zorunlu din dersleriyle genişleme imkanlarını güçlendirdi.

AKP güçlenince orduyu denetimine aldı, bu amaçla orduda geniş bir tasfiye yaptı.

12 Eylül ve sonrasındaki saldırı olmasaydı İslamcılar bu kadar güçlenemezdi. Güçlenenler de bir süre sonra kendilerini güçlendireni denetim altına aldılar.

35 yıl öncesine bakarak AKP’nin bu günlere gelmesinde ordunun önemli fonksiyonu olduğunu söylemek doğrudur, ama bu günü açıklamakta çok yetersizdir.

Benzer bir durum İD için geçerlidir.

ABD’nin İD’ye ihtiyacı var. ABD’nin Irak işgali olmasaydı İD de olmazdı. İD ordusunda çok sayıda Saddam ordusunun subayları bulunuyor. Tecrübeli bir ordu… Ek olarak savaşçı bir ordu… PYD’yi ne kadar zor duruma düşürdüğünü hepimiz gördük. ABD bombardımanı olmasaydı Kobane düşmüştü.

Anlaşılabilir bir durum… Kobane’de verilen gerilla savaşı değil, sabit bir alanı savunmaktır. Ek olarak dağda değil, ovada savaşılmaktadır. Bu alan PKK’nin tecrübesiz olduğu bir alandır. Dağda tank ve zırhlı araç kullanamazsınız ama ovada etkili olarak kullanabilirsiniz.

ABD, İD’yi arada bir bombalıyor. Ortadoğu’da mümkün olduğu kadar fazla politik aktörün yer almasını ama hiç birisinin de fazla güçlenmemesini istiyor. Bu nedenle İD ileri gitti mi, engel oluyor; ardından bombardımanı hafifletiyor.

Buyurun, savaşa devam edin!

Türkiye’nin PYD/YPG’ye karşı İD’yi desteklediğini biliyoruz. Ne ki, konuyu burada bırakmak doğru olmaz.

Türkiye belli oranda PYD’yi de destekliyor.

Peşmergenin kendi sınırları içinden Kobane’ye gitmesine izin verdi.

Daha önemlisi; Kobane ya da o civardaki çatışmada yaralanan PYD’liler tedavi için Türkiye’ye geliyor ve Suruç’ta tedavi ediliyorlar. Bunlardan PKK ile ilişkisi tespit edilen birkaç kişi tutuklandı, geriye kalanı iyileşip taburcu oldu. Kobani’ye döndü ya da ülkede kaldı.

Batı Kürdistan’daki savaşa Türkiye içinden PYD ile birlikte savaşmak için gidenlerin sayısı kaba bir tahminle 4000 olarak belirtiliyor. Rakamın daha yüksek olduğunu sanıyorum. Savaşta çok sayıda hayatını kaybeden insan var ve bunların cenazeleri Türkiye’de toprağa veriliyor.

AKP, çok sayıda kişinin PYD saflarında savaşıp hayatını kaybetmesinden memnundur denilebilir. Burada İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah’a yaklaşımına benzer bir politika izleniyor. Suriye ordusu, İran ve Hizbullah’ın desteği olmadan ayakta duramayacak durumda. Hizbullah Suriye’deki savaşa katılıyor ve kayıp veriyor. İsrail’in bunun için endişeli olduğunu hiç sanmıyorum, tersine Hizbullah’ın daha da fazla Suriye’ye angaje olmasını istiyor.

Türkiye, İD’yi destekliyor. Çok sayıda kişi ülke içinden gidip İD’ye katılıyor. Bunu engellemek için herhangi bir çaba göstermediği gibi, İD’ye çok miktarda silah da veriyor. İD de bu silahları Suriye’de Kürtlere karşı kullanıyor. İD, Musul’da çok sayıda modern silah ele geçirdiği için Irak’ta silaha ihtiyacı bulunmuyor. Asıl ihtiyaç Suriye’de ve bunu da Türkiye sağlıyor.

İD, Suriye’de esas olarak Kürtlere karşı savaşıyor. Esad rejimiyle arası iyi, rafinerilerden elde ettiği petrolü Esad aracılığıyla piyasaya sürüyor. Her iki taraf da bu ticaretten payını alıyordur.

Burada ortaya çıkan durum, ilk kez Yugoslavya savaşında görülen yeni savaş’ın özelliğine uygundur. Savaş, ona katılan çok sayıda insan için bir geçim tarzına dönüşmüştür. Savaş zenginleşme aracıdır ve savaşta yer alan rakip taraflardan olan çeteler kazançları için gerektiğinde işbirliği de yaparlar.

Suriye’deki savaşta 200 kadar grup bulunuyor. Esad ordusunun ve ona karşı savaşan diğer grupların yanında, onlara yaslanan değişik çeteler de bulunuyor.

Son olarak İslamcılar arasındaki çatışmalar konusuna değineceğim.

Taliban ile İD’nin arası iyi değil ve hatta ilkinden ayrılan bir grup ikincisine katılmış durumda. El Nusra ile İD arasında bazı çatışmaların olduğu da biliniyor. Görebildiğim kadarıyla çok sayıda insan bunu anlamıyor. O da islamcı bu da ama çatışabiliyorlar.

Bu bakış açısı, sağcıların komünistlere bakışına benziyor. O da komünist bu da ama pekala çatışabiliyorlar.

İslamcılar arasındaki durum da buna benziyor. Kitap aynı, Kuran ama yorumlar muhtelif…

Başka bir örnek vermek gerekirse: Suriye ve Irak’taki Baas partilerinin ikisinin de programları temelde aynıdır, ikisi de Arap ülkesidir ama araları iyi olmamıştı.

Nedeni, ikisi de Baastı, ikisi de Araptı ama birisi Sünni diğeri Nusayri idi…