Şuanda 238 konuk çevrimiçi
BugünBugün289
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14257
Bu ayBu ay14257
ToplamToplam10482681
Altıncı komünist partisi ve Kürt hareketi PDF Yazdır e-Posta


Bu ülkede 141. ve 142. maddeler nedeniyle yıllarca komünist partisi kurulması yasaktı. TKP yıllarca yasallaşmak için mücadele verdi. TKP ile TİP birleşti ve TBKP kuruldu. Bu parti komünist adını taşıdığı gerekçesiyle –ek olarak başka gerekçelerle de- kapatıldı ve herkes bir tarafa gitti.

Ardından Sosyalist İktidar Partisi (SİP) ile bir başka gurubun birleşmesiyle TKP kuruldu. Ulusalcı bir çizgi izleyen bu parti daha sonra bölündü: KP ve HTKP kuruldu. (Açılımlarını yazmıyorum, merak eden arayıp bulabilir.)

Yeni bir habere göre HTKP de bölünüyor ve ismi henüz açıklanmamış bir KP daha ortaya çıkıyor.

Yukardaki üç partiye ek olarak yine yasal olarak faaliyet gösteren TKP 1920 adlı bir parti de bulunuyor.

MKP ve MLKP olarak iki tane de illegal faaliyet gösteren komünist partisi bulunuyor.

Böylece altı tane legal ve illegal faaliyet gösteren komünist partisi ortaya çıkmış oluyor.

HTKP’den ayrılık gerekçesini okudum. Buraya aktarmayacağım, merak eden arayıp bulabilir. Anlayabildiğim kadarıyla bölünme nedeninde Kürt hareketinin durumu özel bir yer tutuyor. Bunu “Kürt hareketinin gölgesinde sosyalizm güçlenemez” cümlesinden anlıyorum. Buradan hareketle de diğer kesimin buna yakın bir görüşe sahip olduğunu düşünüyorum. Ek olarak “Kürt hareketinin ABD ve AB’ye çağrılarını onaylamamız mümkün değil” belirlemesi de yer alıyor.

Ayrılık bildirilerinde sadece yazılanı değil, yazılanın arkasını da okumak gerekir.

Önce kavramları açık olarak ifade edelim. Bu arkadaşlar sosyalizm dediklerinde marksist-leninist sosyalizmi anlıyorlar. Bu benim yakıştırmam değil, kendilerini böyle ifade ediyorlar. Altı komünist partisinin hepsi de marksist-leninist temelde sosyalist ise neden ayrılar diye sormayacağım. Demek ki teoriyle ilgili yorum farklılıkları bulunuyor.

Bu sosyalizm anlayışının Kürt hareketiyle ittifak kurarak güçlenebilmesi mümkün değildir. Bu konuda haklılar. Kürt hareketi de kendisini sol ve sosyalist olarak tanımlıyor ama marksist ya da marksist-leninist sosyalist olarak görmüyor.

Legal ve illegal altı komünist partisinin insanları böyle bir sosyalizm anlayışını kabul etmeyebilirler, buna söylenecek bir şey bulunmuyor.

Bu partiler dışında kalan ve kendilerini en azından marksist olarak gören bazı gruplar ise, Kürt hareketini sosyalist olarak görüyorlar. Yine belirteceğim: sosyalist içeriği yeterince belirli olmayan belirsiz bir kelimedir. Nasıl sosyalist diye sorulması gerekir. Kürt hareketi marksist ve marksist-leninist olmayan bir sosyalisttir.

Hiçbir hareket birbirine benzemez. Dünyanın hemen her ülkesinde komünist partileri bulunuyor ve birbirlerine benzemiyorlar. Marksist olmayan sosyalist örgütler ve hareketler de değişik ülkelerde bulunuyor ve bunlar da doğal olarak birbirine benzemiyor.

Zapatistalar örneklerden bir tanesidir, ATTAC bir başka örnektir, Almanya’da Sol Parti de örneklerden birisi olarak verilebilir. Başka örnekler de var.

Bizde de adı anılmayan Kürt hareketi ve onun legal ve illegal bileşenleri var.

Bir hareketin ne olup ne olmadığını anlamak için ondan olmak gerekmez. Karşısında da olabilirsiniz. Anlamak kabul etmek değildir ama anlamadan da yapabilecekleriniz sınırlıdır.

Ortadoğu’da savaşın içinde olan bir gücün bu bölgede etkin olan iki güce, öncelikle ABD’ye sonra da AB’ye arabuluculuk, Türkiye’ye ateşkes için baskı yapılması çağrısı yapması normaldir. Bunu en az yirmi yıldır “işçi sınıfı”ndan başka söz etmeyen ve başlıca politik faaliyeti de facebook militanlığı olanların anlaması mümkün görünmüyor. Sizlerin AB ve ABD ile herhangi bir işinizin olmaması normaldir, o düzeyden çok uzaktasınız. Olabilir, belki zamanla o düzeye yükselebilirsiniz ama bu anlayışla mümkün görünmüyor.

Bu tip komünistleri Ortaçağ’da dışarıyla ilişkisi çok az olan bir manastırda yaşayan rahiplere benzetiyorum. Avrupa’nın değişik bölgelerinde bu tür manastırlar bulunuyor. Burada dışarıya kapalı yaşayan rahipler inançlarını koruyorlar, “saf ve temiz” kalıyorlar ve bu arada dışarıda ne oluyor, bilmiyorlar, öğrenmek de istemiyorlar. Sonuçta temiz kalmış inançlarına bağlı kalarak hayattan ayrılıyorlar, bu arada dışarıda Aydınlanmanın ilk adımları yaşanıyor, kilisenin mutlak sanılan egemenliği çökmeye başlıyor, din yeniden örgütleniyor…

Bu gelişmelerle ilgileri bulunmuyor. Onlar Tanrı’nın düzeninin –bu düzenin ne olduğu hakkında da farklı yorumlar bulunuyor- gün gelip egemen olacağından eminler ve günleri bunu bekleyerek geçiyor.

HTKP grubundan ayrılmaya karar verenlerin açıklamasında benzeri beklentiyi görmek mümkün. Türkiye’de koşulların marksist- sosyalizmin yükselmesi için elverişli olmasından söz ediliyor. Gerçekte neredeyse 20 yıldan beri aynısı söyleniyor. Kendi içlerine kapanmayı bırakıp biraz olsun başka ülkelere bakarlarsa her yerde aynı sorunun bulunduğunu göreceklerdir. Sol genelde zor durumda… Bitmeyen bir kriz bulunuyor, yoksulluk artıyor ama sol gelişemiyor. Marksist olmayan sol biraz bir şeyler yapabiliyor. Marksist ve marksist-leninist sol ise “şöyle yapılmalı, böyle yapılmalı” demenin ötesinde adım atamıyor.

Bu tip komünistler kendilerini ajite etmekte ustalar…

Aslında işçi sınıfını ve emekçileri ajite etmeleri gerekir ama onu yapamayınca kendilerine dönüyorlar. Hatırlayacaksınız, KP son seçime ayrı olarak katılmıştı. Gerekçeleri de, “halkımız komünistleri özledi” idi. Yüzde 0,03 ya da onbinde üç oy alarak halkımızın kendilerini özleme derecesini göstermiş oldular.

Bir başka bölüm marksist ve marksist-leninist ise Kürt hareketiyle şu veya bu düzeyde ittifak içinde bulunuyor ve HTKP’nden ayrılanların belirttiği gibi bu ittifakın içinde marksist sosyalizmin güçleneceğini düşünüyorlar.

Ne ki, yaşanılan pratik bu güçlerin Kürt hareketini etkilemekten çok etkilendiklerini gösteriyor. Farkında değiller ama üslupları bile gittikçe Kürt hareketininkine benziyor.

Kendilerine ait görüşleri var ama özgün politik duruşları bulunmuyor. Belki kafalarında var ama hayata geçirecek mecalleri bulunmuyor.

HTKP’den ayrılanlar ve benzerleri de bu durumu haklı olarak örnek gösteriyor. “Siz Kürt hareketini kendinize benzetemiyorsunuz, artan oranda onlara benziyorsunuz” diyorlar. Bu arada 20 yıldır aynı şeyleri söyleyen ama nedense bir türlü yapamayan kendilerine bakmıyorlar.

KCK ve bileşenleri kendilerini sol ve –marksist olmayan- sosyalist olarak görüyorlar. Kabul etmeyebilirsiniz tabii… Ve sizlerin yıllardır yapamadıklarını da yapıyorlar.

Sadece sizlerin mi?

Reel sosyalizm 74 yıllık deneyiminde değişik kökenlerden halkların birlikte yaşamasında yeterli başarı gösteremedi. Sorunlar çözülmedi, buzdolabına konuldu. Sanılıyordu ki, sermayenin egemenliği bitince bu sorunlar da çözülecektir. Tıpkı kadın sorunu gibi, çözülmüyor, ek olarak uğraşılması gerekiyor.

Kürt hareketinin ekonomik programının –kısaca anti tekel program olarak tanımlanabilir- daha ileri bir aşamaya uymayacağını düşünüyorum. Bir yandan bunun bir geçiş programı olduğu izlenimini veriyorlar ama nereye geçiş, belli değil. Kapitalizm ve sosyalist modernizm dışında başka bir modernite, demokratik modernite öneriyorlar ama bunun içeriği de muğlak görünüyor.

Yaptıkları önemlidir çünkü en azından sorunun farkındalar ve bunu çözmeye çalışıyorlar. Kapitalist ve sosyalist modernizmin ortak yanı üretimciliktir, üretici güçlerin olabildiğince hızlı geliştirilmesidir. Tarih tersini göstermiş olmakla birlikte, marksist sosyalizm bunu kapitalizmden daha hızlı yapabileceğini iddia eder. Kürt hareketinin bu iddianın zamanının geçtiğinin farkında olduğu görülüyor. İnsanlığın ulaşmış olduğu üretici güçler düzeyi, tüm insanlığın geniş asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeydedir.

Geniş asgari ihtiyaçtan kastedilen sadece beslenme ve barınma değil; sağlık, eğitim ve gelecek güvencesidir. Marx’ın zamanında kapitalizmin yeterince gelişmemiş olmasından acı çeken insanlık artık yoktur. Kapitalizm herkesin geniş asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde gelişmiştir, ancak bu gelişmenin dağılımı çok dengesizdir.

Bugünkü durumdan herkesin kendini geliştirmek için eşit imkanlara sahip olacağı eşitlikçi bir düzene nasıl geçilebilir?

Birinci yol, hayal kurmaktır. Uygulama imkanı bulunmayan, pratikte bir türlü yapılamayan teorileri peşpeşe sıralamaktır. Bunun adına, dünyayı değiştirmek gevezeliğiyle vakit geçirmek denir.

Marksist ya da marksist-leninist olabilirsiniz, ama ne olduğunuz değil ne yaptığınız önemlidir. 12 Eylül’ün üzerinden 35, reel sosyalizmin tarihe karışmasından sonra 26 yıl geçti. Ne teoride ve ne de pratikte marksizm ve marksizm-leninizm adına yapılmış kayda değer bir şey yoksa, hayallerinizle baş başa kalmayı sürdürmekten başka da işiniz yok demektir.

Bunun dışında kalan sol, aralarındaki farklılıklarla Latin Amerika, Ortadoğu ve Avrupa’da bugünkü durumu değiştirmek için farklı ve uygulanabilir yollar deniyor. Bazen kısmen başarılı oluyor bazen olamıyor. Her durumda ortaya öğrenilmesi gereken teori ve pratikler koyuyorlar, bilineni ve olmadığı defalarca görüleni tekrarlamakla yetinmiyorlar.

Sonraki yazılardan birisinde Küba’daki son gelişmeleri anlatacağım. Küba denilince çoğunluğun aklına hala 26 Temmuz Hareketi, Che Guevara ve devrimden ötesi gelmiyorsa, bu çok kötü bir durumdur. 1959’deki Küba devriminin üzerinden 56 yıl geçti ve bu zaman içinde neyi yapabildiler neyi yapamadılar ve son yönelim nasıldır?

Küba başka deneyler için ışık tutucu özelliklere sahip olmakla birlikte, bu durum 1960’lı yıllarda kalmayanlar için geçerlidir.