Şuanda 223 konuk çevrimiçi
BugünBugün272
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14240
Bu ayBu ay14240
ToplamToplam10482664
Mülteciler ve sol PDF Yazdır e-Posta


Akdeniz’de Libya’dan İtalya’ya geçmek isterken boğulan mülteciler, daha az sayıda olsa da Ege kıyılarından Yunan adalarına geçmek isteyenlerin de denizde ölümle karşılaşması, Hırvatistan’dan başlayarak Avrupa ülkelerinin sınırlarına yığılan ve oradan oraya kovalanan mülteci yığınları… Bu yıl 800 bin mülteci alacağını açıklayan Almanya’da mülteci barınma alanlarına yapılan ırkçı saldırılar, mültecilerin zor hayat koşulları…

Sayısı iki milyonu geçen Türkiye’deki Suriyelilerin çok yerde görülmeye başlaması…

Bunların hepsi solun dikkatini çekiyor ve değişik görüşler ifade ediliyor.

Bunlar tek tek fotoğraf kareleri gibi… Yan yana konulduklarında oluşan tablo ise pek dikkat çekmiyor.

Birincisi: Türkiye bugüne kadar bir geçiş ülkesiydi, artık mülteci ülkesi durumuna dönüşüyor.

İkincisi: Bu dönüşüm ülkede önemli değişiklikleri gündeme getiriyor.

Yazı bu iki konu üzerinde yoğunlaşacaktır.

Avrupa ülkelerindeki çok sayıda Türk ve Kürt mültecinin kıtaya mülteci göçüyle ilgili olarak kendi inisiyatifiyle bir şey yapabileceğini sanmıyorum. Değişik ülkelerde, özellikle Almanya’da konuyla yıllardan beri ilgilenen, faaliyet gösteren kurumlar bulunuyor. Pro Asyl ve benzerleri gibi… Çok sayıda kentte şubeleri bulunuyor. Bunlarla ilişkiye geçilerek bir şeyler yapılabilir. Böyle bir ilişki çerçevesinde faaliyet göstermek hem çağrılar yapmak düzeyini geride bırakarak somut olur ve hem de zaman ve enerjinin verimli kullanılmasını getirir. Neye ihtiyaç var ve nasıl katkı yapabiliriz konularında yıllardır faaliyet gösteren bu kuruluşların büyük deney birikimine sahip oldukları herhalde tartışma götürmez. Bu nedenle yapılacak olanı bunlarla ilişki içinde yapmak çok daha verimli olacaktır.

Yazının asıl konusuna gelince…

Türkiye coğrafi konumu nedeniyle yıllardan beri geçiş ülkesiydi. İranlılar, Afganlar, Iraklılar, Afrika’nın değişik ülkelerinden insanlar ve son olarak da Suriyeliler ülkeye gelir, bir süre kalır, daha sonra da bir Avrupa ülkesine geçmeye çalışırdı. Türkiye transit ülke konumundaydı, kimsenin burada kalmaya niyeti yoktu, bir Avrupa ülkesine geçiş için bazen birkaç yıla kadar uzayan bir süre kalınmak zorunda olunan bir ülkeydi.

Türkiye yıllardır sahip olduğu geçiş ülkesi konumundan çıkıyor ve dünyada en çok mülteci kabul eden on ülke arasına girerek bir mülteci ülkesi durumuna geliyor. Geçiş ülkesi olmak özelliği ortadan kalkmış olmamakla birlikte, geriye düşmüş durumdadır.

Türkiye hızla bir göçmen ülkesi durumuna geliyor.

Ülkeye göç eskiden beri vardı. Unutmayalım, Cumhuriyet’i kuran kadronun önemli bölümü Balkan kökenlidir. Ardından değişik ülkelerden Müslümanlar ülkeye geldiler. Son olarak İran’dan, Afganistan’dan, Irak ve Suriye’den, bazı Afrika ülkelerinden göç alındı.

Daha önce göç eden sayısı azdı. Bunların bir bölümü de ülkede kalmıyor, gidiyordu. Transit ülke olmak özelliği geri plana düşmeye başlayınca ülkede fiilen yerleşenler de arttı. Birkaç neden sıralanabilir:

İlk olarak, bir Avrupa ülkesine geçmek eskisine göre zorlaşmış durumdadır. Türkiye’nin Yunanistan ve Bulgaristan ile olan kara sınırı kaçak geçişler için kapanmış durumda, tek yol Ege Denizi üzerindendir.

İkinci olarak, ülkede iş olanaklarının artması gösterilebilir. Türkiye, orta derece gelişmiş kapitalist ülke konumuna yükseldi. Özellikle Ortadoğu’da ekonomik gücü hissedilir bir ülke durumuna geldi. 1990 sonrasında eski Sovyet cumhuriyetlerinden çok sayıda insanın ülkeye kaçak çalışmak amacıyla geldiği biliniyor. Bu insanlar akla gelebilecek her alanda çalıştılar ve halen de çalışıyorlar. Türkiye önceki yıllarda görmediği bir olguyla, yabancı işçi olgusuyla karşılaştı. Piyasaya girmek için fiyat kıran ya da ucuza çalışan ve bu nedenle de yerli işçinin düşmanlığını çeken yabancı işçi… İşçilerde ve genel olarak emek gücünde çokulusluluk arttı.

Suriye’den gelen büyük göç ve ülkenin artan oranda transit konumundan uzaklaşmasıyla birlikte emek piyasasındaki çokulusluluk arttı. Hatay, Mersin ve Antep başta olmak üzere değişik kentlerde özellikle Suriyeliler emek yoğun işlerde çok düşük fiyata çalışıyorlar. Bu nedenle bazı yerlerde “yerli” ve “yabancı işçi”ler arasında sürtüşmeler de çıkıyor.

Yabancı işçi özellikle boya, badana ve tamirat gibi işlerden başlayarak ülkede yaygın olan inşaat sektöründe emeğini çok ucuza satıyor ve yerliyi kenara itiyor. Bu süreç giderek gelişecektir.

Sol bu konuda nasıl tavır alacak? İşçiler kardeştir diyecek ama söylemek kendi başına çözüm değil…

Herkesin sendikalaşmasını, asgari ücretin herkese uygulanmasını ve çalışanların durumlarının legalleştirilmesini isteyecek kuşkusuz ama bunları istemek için önce sorunların farkında olmak gerekiyor.

Türkiye’de uygulanan bir iltica yasası bulunmuyor. Çok sayıda insan geçici statüyle ya da kaçak kalıyor. Bu kaçaklık yıllarca da sürebiliyor.

Ek olarak, Türkiye’de felaket bir yabancılar yasası bulunuyor. Yabancılar Polisi her ülkede geniş yetkiye sahiptir ama bizdeki padişah gibi…

“Türkiye Türklerindir” denilir ve bu şekilde de Kürtler yok sayılırdı. Şimdi ise göçmen ülkesi olmaya doğru gidiliyor ve ülkeyi Türklerin sananların yok sayacaklarının sayısı iyice artıyor…

Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde yıllardan beri göçmenlerin yerlilerin işlerini ellerinden aldıkları söylenir. Milliyetçi ve ırkçı akımların değişmez sloganlarından birisi böyledir. Aynısını yakında Türkiye’de –hem de işçilerden- duyarsak şaşırmayalım.

Avrupa ülkelerinde yıllardan beri yaşayan, yaşamak zorunda kalmış politik göçmenlerin geldikleri ülkedeki sola bu konuda söyleyebilecekleri olması gerekir.

Çok sayıda başka ülkeden gelmiş insanın fiili olarak kalması ve artan oranda çalışması göçmenlik anlamına gelir. Göçmenlik Türkiye için yeni bir konu… Yıllardan beri sayısı sürekli artan yabancı işçilerin konumuyla ilgilenmeyenler için özellikle yeni bir konu…

Yıllardan beri Avrupa ülkelerinde bulunanların bu konuda deneyimleri bulunuyor, bunları aktarmak gerekir.

Avrupa ülkelerine gelen mültecilerin işlemlerinin süratle tamamlanmasını ve haklarının verilmesini istemek iyidir ama kendi ülkemizde yıllardan beri bu konuda ne olduğuna hiç bakmamak iyi değildir.

Çok kısıtlı da olsa fiilen işleyen bir iltica yasasının bulunmadığı bir ülke pratikte artan oranda göçmen ülkesi durumuna geliyor.

Bu konuda büyük sorunların çıkması kaçınılmazdır. Suriyelilere yönelik saldırıları daha şimdiden basında okumaya başladık. Solun bu konuyla acil olarak ilgilenmesi gerekir.

Ek olarak, mülteciler arasındaki farklılaşmayı gözlemlemek gerekiyor.

Gidenler ya da gitmeye çalışanlar, belirli bir miktar parası olanlardır. Sokakta yatmak zorunda olan, yiyecek bulamayan kişi, insan tüccarlarına en az bin Avro olan geçiş parasını veremez. Kaçak olarak çalışarak da olsa gelir elde eden kişiler ise genellikle sonu belirsiz bir maceraya girmek yerine, ülkede yerleşmeyi tercih ederler. Bir bölümü gitmeyi dener ama büyük bölüm kalıcıdır. AKP bu insanların bir bölümüne çalışma izni vermiş durumda, ilerde kendine uygun olanlara vatandaşlık da verebilir.

Her durumda emek gücünün bileşimi değişiyor. Yabancı işçiler yaklaşık 20 yıldır zaten vardı, sayıları yeni göçmenlerle sürekli olarak hızla artıyor.

Bizlerin Avrupa ülkelerinde yıllardır gördüğümüz, Türkiye’de ise solun hiç görmediği sorunlar ortaya çıkacak.

Bu konuda herhalde söyleyeceklerimiz olmalıdır…