Şuanda 230 konuk çevrimiçi
BugünBugün278
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14246
Bu ayBu ay14246
ToplamToplam10482670
O da mülteci, bu da, ama ikisi çok farklı PDF Yazdır e-Posta


Bizde gazete köşe yazarı, televizyon yorumcusu olmak için bilgi gerekmiyor. Ağzı olan konuşuyor, eli kalem tutan yazıyor. Ne konuşuyor ya da yazıyor derseniz, cahillik akıyor…

Ülkelerin aldıkları mülteci sayıları bunun son örneğidir.

Denildiğine göre, Türkiye iki milyonun üzerinde Suriyeli mülteciyi kabul etmesine karşın, Avrupa ülkelerinin tamamı bu kadar almamıştır.

Konuya sadece Suriyeli mültecilerle sınırlı olarak yaklaşacak olursak…

Türkiye’nin aldığı mülteci de Suriyeli, Avrupa ülkelerinin aldıkları da; ama ikisinin durumu birbirinden çok farklıdır.

Danimarka küçük ülke ve aldığı Suriyeli sayısını bilmiyorum ama az olması gerekir.

Buna karşın Suriyelilerin iltica başvurusunu hemen kabul ediyor.

Türkiye’de kaç tane Suriyelinin iltica başvurusu kabul edildi?

Açıklanmadı ama eminim çok azdır. Bizde kısıtlı bile olsa fiilen işleyen bir mülteci yasası bulunmuyor. Mülteciler yıllarca ülkede kalsalar bile “misafir” konumunda bulunuyorlar.

Mülteciliği yaşayan bilir. En önemli sorun, konumunu güvenceye kavuşturmaktır. Bunun da adı iltica başvurusunun kabul edilmesi ve bunun sonucunda oturma ve çalışma izni alınmasıdır. Aksi durumda kaçak iş bulup çalışıp para kazansanız bile ülkeyi terk etmeniz istendiğinde yapabileceğiniz bir şey yoktur.

1970’li yılların ikinci yarısında çok sayıda Türkiyeli Almanya’ya gelip iltica başvurusunda bulunmuştu. Başvuru işlemleri birkaç yıl sürüyordu ve bu sürede de iş bulup çalıştılar. O yıllarda Almanya’da TÖB-DER’li olanlar, sendikacılar ve TİP ya da TSİP gibi legal partilere üye olanların dışında iltica alma şansı yok gibiydi. İltica başvurusu reddedilenlerden ülkeyi terk etmeleri istenince, bunların büyük çoğunluğu 1981’den başlayarak iltica başvurularının genellikle kabul edildiği Fransa’ya geçiyordu.

Mülteci için bulunduğu ülkede kalıcı yasal statüye kavuşmak her şeyden önemlidir.

Bu nedenle Türkiye’deki geleceği belirsiz Suriyeli mülteciyle, herhangi bir Avrupa ülkesinde başvurusu kabul edilmiş mültecinin konumu birbiriyle karşılaştırılamaz.

İltica başvurusunun kabul edilmesi demek, ülkesine göre değişmekle birlikte bir dönem sosyal yardım ve parasız dil kursu alabilmek demektir. Kuzey ülkelerinde imkanlar daha fazla olmakla birlikte, tekrarlıyorum, bir mülteci için en önemli olan yasal statü kazanmaktır.

Türkiye’deki iki milyon Suriyeli mültecinin yüzde 80’i sokaklarda yaşıyor. En kötü işlerde en düşük ücretlerle çalışıp para kazanıyorlar. Çoğu dilenmek zorunda kalıyor.

Neymiş; Türkiye iki milyon almış da Avrupa ülkeleri daha az almış…

Sanki ikisi aynı şey…

Basınımızdaki bilgisiz ve iktidara yaranmayı her şeyin üzerinde gören yazarlar için rakamları karşılaştırmak yeterlidir. İki kilo elmayla iki kilo armudun sonuçta ikisi de iki kilodur, dolayısıyla aynı görülebilirler!

Almanya İşverenler Birliği Başkanı Ingo Kramer, Süddeutsche Zeitung’a mültecilerle ilgili olarak konuştu. Hürriyet gazetesinin 5-6 Eylül tarihli hafta sonu nüshasından aktarıyorum:

“Bizim gelecek yirmi yıl içinde mevcut işgücünden çok daha fazla işgücüne ihtiyacımız olacak. Mülteci akınının dışında işgücü göçü gerekecek. Almanya’da şu anda 500 bin işçi açığı var. Mültecilerin geldiği uzun yola bakın. Ne kadar masraflı ve tehlikeli. Bunu sadece kendi hayatını kendi eline almak isteyen yapabilir. Böyle biri bizim dilimizi öğrendikten sonra, var gücüyle çalışır. (…) Mülteciler uzun süre iş pazarı dışında tutulmamalı. Şimdiye kadar onları kamplara kapatıyorduk. Buradan ne bekleyebilirsiniz? Elbette kavga gürültü çıkar buralarda. İlk günden itibaren Almanca kurs imkanı sunmalıyız. Birçoğu zaten burada kalacak. Gençler meslek eğitimine başlamalı.”

Almanya neden sadece bu yıl –en az yarısını eleyecek olsa bile- 800 bin ile bir milyon mülteci alıyor? İşverenler Birliği Başkanı’nın sözlerine ekleme yapmak gerekmiyor.