Şuanda 305 konuk çevrimiçi
BugünBugün355
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14323
Bu ayBu ay14323
ToplamToplam10482747
Ateşkes sona erdi, ama var mıydı? PDF Yazdır e-Posta


 

 

Olmayan ateşkes PKK’nin de açıklamasıyla ikinci tarafta da sona erdi. AKP Hükümeti ateşkesi daha önce bitirmiş, bunu da açıklamıştı.

PKK ile ordu, polis ve diğer güvenlik güçleri arasında ateşkes hiçbir zaman olmadı. Başka bir deyişle PKK ile AKP arasında ateşkes olmadı, sadece savaş bir dönem coğrafya değiştirdi.

Kobane’de İslam Devleti (İD) ile PYD arasındaki savaş, gerçekte AKP ile PKK arasındaki savaştı. AKP ordu birlikleri anlamında doğrudan savaşa katılmadan İD’ye her türlü desteği verdi. Silah ve para sağladı, ülkenin her yanından İD’ye katılanlara kolaylık gösterdi. Avrupa ülkeleri ve dünyanın geri kalanından gelip İD’ye katılmak isteyenler de Türkiye üzerinden kolayca Irak ve Suriye’ye geçtiler.

PKK ise Kandil ve Kuzey Kürdistan’dan yüzlerce militanını Batı Kürdistan’a savaşa gönderdi.

Türkiye, Kobane’deki savaşın arka cephesi gibiydi. Tarafların silah, militan, gerektiğinde sağlık yardımı sağladıkları ama doğrudan savaşmadıkları bir arka cephe…

Savaş ülke içinde değil ama sınırın hemen yanında sürdü ve bu savaşın ülkeyi etkilememesi mümkün değildi.

7 Haziran seçimine doğru Kobane’de ve genel olarak Batı Kürdistan’da daha fazlasını yapamayacağını anlayan AKP savaşı sınırın bu tarafına taşımaya başladı.

7 Haziran öncesinde de HDP binalarına saldırılar vardı. Seçimden bir gün önce HDP’nin Diyarbakır’daki büyük mitinginde bomba patladı, ölenler ve yaralananlar oldu.

Başka bir deyişle, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönemde olanların öncesi vardı. HDP’ye saldırılar arttı, ama bunlar önceden de vardı. Büyük toplantılardaki patlamalar daha önce de vardı.

İki seçim, 7 Haziran ile 1 Kasım arasında beş ay bulunuyor. Bu dönemin en büyük galibi AKP, en büyük kaybedeni ise PKK’dir.

Ateşkesin resmi olarak iki tarafta da sona erdiği günümüzdeki duruma bakmak bile bu sonuca varmak için yeterlidir.

İnisiyatif AKP’ye geçti. PKK bir dönem sürdürdüğü psikolojik üstünlüğü kaybetti.

Mevcut durumu mazur göstermek için yapılan türlü çeşitli açıklamalar bu gerçeğin üzerini örtemez.

Barış söylemi bir süredir kimseyi etkilemiyor, daha doğrusu ciddiye alınmıyor. Savaş var ve bu savaşta da inisiyatif AKP’ye geçmiş durumdadır.

Beş ayda bu duruma nasıl gelindi?

Birkaç neden sayılabilir.

İlk olarak; 7 Haziran seçimi yanlış değerlendirildi. HDP bu seçimde gücünün üzerinde oy almıştı. Bunun nedeni AKP dışındaki herkesin, CHP ve MHP dahil, HDP’nin barajı geçmesini istemesiydi. Tersi durumda başkanlık sistemini gerçekleştirmek için AKP’nin önünde engel kaymayacak, CHP ve MHP Meclis’te bir şey yapamayacaklardı. Bu nedenle HDP’li olmayan bir kesim seçimde bu partiye oy verdi.

Seçim sonuçlarının hemen ardından Sırrı Süreyya Önder’in “emanet oy” açıklaması doğruydu. Kandil’den yapılan “emanet oy yoktur” açıklaması ise tümüyle yanlıştı.

Yüzde 13 oyun Kürtlerden ve bir bölüm Türk devrimcisinden alındığını sanıyorlardı ama bu değerlendirme yanlıştı.

Emanet oy fazla olmayabilirdi, ama önemli olan bunun yarattığı ortamdı ve bu ortamın da HDP seçmenini teşvik etmesiydi.

7 Haziran öncesinde AKP dışında oy verecek olsun veya olmasın çok kişi HDP’liydi.

Bu çok elverişli psikolojik ortam 7 Haziran sonrasındaki yanlış değerlendirmelerle heba edildi.

HDP’nin kendisine yönelik bütün saldırılara rağmen 1 Kasım’da aldığı sonuç, onun gerçek gücünün göstergesidir. Bu sonuç 7 Haziran’da alınsaydı, seçim barajı aşıldığı için başarı olarak kabul edilecekti.

İkincisi; 7 Haziran’dan sonra AKP savaşı ülke sınırları içinde açık olarak başlattı. Yukarda anlatılanlardan da görülebileceği gibi, bu savaş yoktan başlamadı, zaten alttan da olsa ve sınırın hemen yanında açık olarak sürüyordu.

PKK’nin tek yanlı ateşkes ilan etmesi gerektiğini düşünmedim. Ateşkes döneminde tıpkı AKP gibi savaşa daha iyi hazırlanmış bir örgütün yoğun saldırı karşısında böyle bir karar vermesi neredeyse mümkün değildi. Ne ki, 7 Haziran’ın sonuçlarını yanlış değerlendirdikleri için, “demokratik özerklik” gibi günün koşullarında temelsiz kalan bir hedefi gerçekleştirmeye yöneldiler.

HDP ve PKK özdeş değildir. Bu bilinen bir şey… HDP’nin yükselmesi PKK’nin de yükselmesidir ve gerilemesi de böyledir. Oran bire bir aynı olmayabilir ama birinin ilerlemesi ve gerilemesiyle ötekinin durumu arasında paralellik vardır.

PKK’nin 7 Haziran sonrasındaki dönemi iyi değerlendirebilmekten çok AKP’nin istediği çizgiye sürüklendiği söylenebilir.

Üçüncüsü; “hendek kazılan yerlerdeki oyumuz azalmadı” söylemi, kendine gerekçe arama söylemidir.

1980’li yıllarda yaşamıyoruz. İletişim araçlarındaki büyük gelişme sonucu bir yerde olan önemli bir olay anında her yerde duyuluyor ve her yeri de etkiliyor. 1980’li yıllar için böyle bir saptama yapılabilirdi, neredeyse yirmi yıldan beri ise yapılamaz. O yıllarda uzak bir yerleşim biriminde ne olduğunu günler sonra duyardınız. Şimdi ise sadece Diyarbakır ve Van değil, İstanbul ve İzmir de, Köln ve Paris de, Ottowa ve Sydney de anında duyuyor ve oradakiler şu veya bu yönde etkileniyor. Yapılan önemli bir işin etkisini sadece yapıldığı yerle ölçmek çoktan geride kalmıştır.

Dördüncüsü; genel seçim yapılıyor. Genel seçimde oy sayısı önemlidir. Bazı Kürt yerleşim birimlerinde alınan yüzde 60 ve daha üzerindeki oy oranı önemlidir, ama bunu doğru değerlendirmek gerekir. Büyük kentlerde yeterince varlık gösteremezseniz, isterseniz orada yüzde 100 alın…

Barajı değil geçmek, yanına bile yaklaşamazsınız…

7 Haziran’da alınan sonuç, öncelikle korunması gereken bir sonuçtu. Yapılabiliyorsa üzerine küçük ekleme yapılabilirdi ki, bu bile zordu. Bunun yerine çıkış yapılmaya kalkılınca kaybetmek kaçınılmazdı. Ateşkesle ele geçirilen inisiyatif karşı tarafa geçti.

Beşincisi; despotluğu defalarca belirtilmiş bir yönetimi despotluk yaptığı için suçlamak, gerçekte hiçbir şey söylememektir. Hem karşınızdakine faşist diyeceksiniz hem de faşist saldırılar nedeniyle kaybettiğinizi söyleyeceksiniz.

Böyle açıklama olmaz!

Sorun sürece dahildir.

Başkaları sorun çıkardığı için başarısızlık olmaz; bize çıkarılan sorunları aşmakta başarılı olamadığımız için başarısız oluruz.

Son olarak; bundan sonra neler olabilir?

AKP’nin baskısı artacak ve savaş da yoğunlaşacak. Normali de budur. Konumunu güçlendiren, daha güçlü saldırır.

AKP çözüm sürecini yeniden gündeme getirecek ama bu kez kendi isteklerini daha güçlü dayatarak bunu yapacak. Normaldir, çünkü güçler dengesi değişmiştir, inisiyatif onlara geçmiştir ve bu durum çözüm sürecinin içeriğine de yansıyacaktır.

Barış şu anda kimsenin ciddiye almadığı bir söylem durumuna gelmiştir. Bir dönem için bırakmakta yarar vardır.

7 Haziran-1 Kasım arasında HDP’nin önemli bir hatası bulunduğunu düşünmüyorum. Ellerinden geleni hatta daha fazlasını yaptılar.

1 Kasım nasıl ortaya çıktı?

Başkalarının bunu iyi düşünmesinde sayısız yarar vardır.

HDP kaybederse kazanacak hiç kimse yoktur…