Şuanda 249 konuk çevrimiçi
BugünBugün304
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14272
Bu ayBu ay14272
ToplamToplam10482696
25 yılın ardından Sümeyra PDF Yazdır e-Posta


25 Mayıs 1946’da Edirne’de doğan, 4 Şubat 1990’da 44 yaşında Frankfurt’ta aramızdan ayrılan Sümeyra, ölümünün 25. yılında Frankfurt Kent Kütüphanesi’nde anıldı.

Anmanın 10 Aralık’a, Dünya İnsan Hakları Günü’ne rastlaması Sümeyra’nın yıllar önce aynı gün yaptığı bir projeyle ilgiliydi. Hasan Çakır’ın ifadesine göre, 1990 öncesindeki yıllardan bir 10 Aralık gününde Sümeyra insan hakları ihlalleriyle dolu Türkçe gazeteleri karıştırdıktan  sonra konuyla ilgili bir albüm yapmaya karar verir ancak erken ölümü nedeniyle bu proje gerçekleşemez.

Toplantıda konuşan Hüseyin Erdem, 1969 yılında Sümeyra’yı Ruhi Su ile tanıştırdığını ve bu ikilinin daha sonra yaptığı çalışmalardan söz etti. Konuşmasında bir cümle özellikle aklımda kaldı:  “Sümeyra gittiği yolda en çok yoldaşlarından çekti.”

Frankfurt-Sossenheim’da kaldığı eve iki kere gittiğimi hatırlıyorum. Bir keresinde sazını alıp küçük bir konser de vermişti.

Ne konuşmuştuk o zaman; iki konuyu hatırlıyorum.

İlki, o yıllarda bütün politik mültecileri meşgul eden dil öğrenmekle ilgiliydi. İlk yabancı dili öğrenmek özellikle zordur ve bu zorluğu Sümeyra da yaşıyordu. Almanca çok sayıda basit öykü kitapları okuduğunu ve ardından yeterli birikim sonucu birdenbire açıldığını anlatmıştı.

O yıllarda ortalıkta mültecilerin yabancı dil öğrenme serüvenleri dolaşıyordu.

Sendikacılar genellikle Fransa’da iltica etmişlerdi ve bunlardan birisi de Maden İş Başkanı Mehmet Karaca idi. Fransa’da ilticası kabul edilenlere parasız dil kursu imkanı vardı ve karaca da diğer mülteciler gibi bu kursa gidiyordu. Benim de bulunduğum bir toplantıda kızgınlığını şöyle belirtmişti: “Kaç aydır kursa gidiyorum, Fransızca konuşamıyorum. Ülkeye dönünce bizimle dalga geçecekler. O kadar zaman kaldınız dil öğrenemediniz…”

Pek de haklı bir kızgınlık sayılmazdı. Hepimiz ortaokul ve lise eğitiminde yabancı dil olarak genellikle İngilizce öğrenmiştik. Altı yıllık eğitimin sonunda “How old are you?” (Kaç yaşındasın?) diye sorulsa, cevap veremezdik. Böyle bir eğitimle sözüm ona dil öğrenmiş insanlardık. Ne sistem vardı ne de buna uygun öğretmen…

Böyle bir sistemden gelenlerin bambaşka bir dil ve sistem karşısında şaşırmaları normaldir.

Daha sonra duyduğuma göre, Karaca pratik eksikliği olduğunu düşünerek Fransızca konuşmaya karar vermiş. Paris’te garda birine yönelip Fransızca olarak, “Mösyö, Fransızca konuşur musunuz?” diye sormuş.

Adam da, “Herhalde, burası Fransa, öyle değil mi?” demiş.

Denildiğine göre Karaca Fransızca öğrenmekten vazgeçmiş!

Bir başka ziyaretimde Sümeyra’nın canının sıkılmış olduğunu hatırlıyorum. Bu sıkıntı yüzüne vuruyordu. Kısa süre önce TSİP’in bir gecesi olmuş ve o da sanatçı olarak programda yer almıştı. Bu nedenle TKP tarafından eleştirilmiş ve buna canı sıkılmıştı.

Politik örgütler arasında rekabet normaldi ama bu tür rekabetin hiçbir anlamı bulunmuyordu.

Son olarak 1988’de görüştüğümüzü hatırlıyorum. Yazın dergisi altı yıldır çıkıyordu ve Sümeyra’nın eline de geçiyordu. Politik insanlardık, farklı örgütlerdendik ve hiç politika konuşmadık. Konuştuklarımız öyle havadan sudan konular da değildi.

Politik insanların birbirleriyle politika dışında konuşabilmesi önemlidir.

Sümeyra 1985 yılında Ruhi Su’nun ülke dışında tedavi olması için gerekli pasaport verilmeyerek 12 Eylül rejimi tarafından öldürülmesini de yaşamıştı.

Yeteneklerini öldürerek, dışlayarak yaşayan bir ülkenin bu kadar çorak kalması şaşırtıcı olmuyor.