Şuanda 241 konuk çevrimiçi
BugünBugün293
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14261
Bu ayBu ay14261
ToplamToplam10482685
Değişik konular PDF Yazdır e-Posta


Okuyacağınız sistematik bir yazı değildir. Üç konuyu içermektedir.

Venezüella’nın bütçesi kötü durumda ve muhalefet de yeni yapılan başkanlık seçimini kazandı. Bu durum Venezüella’ya özgü değil…. Suudi Arabistan bütçesi de açık verdiği için akaryakıta o ülke tarihinde görülmemiş bir zam yapıldı. Akaryakıtın litre fiyatı yine çok düşük ama bu durum büyük zammı ortadan kaldırmıyor.

Petrol zengini olan bu ülkelerin bütçelerinin açık vermesinin nedeni, akaryakıt fiyatlarında aylardır süren düşmedir. Petrol ihracatçısı olan bu ülkeler yıllardan beri zenginliklerini buna borçluydular ve bütçeleri de yüksek ihracat gelirine göre oluşturulmuştu. Fiyatlar düşünce bütçe açık vermeye başladı.

Akaryakıt fiyatlarının düşmesinin nedeni, ABD’de bir çeşit kayadan akaryakıt üretilmeye başlanmasıdır. ABD, bu yolla önümüzdeki on yıl içinde Ortadoğu petrolüne bağımlı olmayacağını düşünüyor. Ek olarak Kuzey Kutbu’nda da zengin petrol ve doğal gaz kaynakları olduğu sanılıyor. Bu nedenle de bu bölge Rusya Federasyonu, ABD ve Kanada arasında paylaşılamaz duruma geldi.

Petrol üreticisi ülkeler ve başta Suudi Arabistan, yeni petrol elde etme yönteminin kazançlı olmaması için fiyatları düşük tutuyor. Bu yöntemle yeni üretimin durdurulabileceği söylenemez.

Petrol üreticisi ülkelerin asıl sorunu yıllardan beri akaryakıt ihracatından elde ettikleri büyük gelirle ülkede farklı bir alanda üretim yapacak sanayi kurmamalarıdır. Buna Venezüella da dahildir. Yeni bir sanayi kurmak ve dünya pazarında yer edinmek yaklaşık 20 yıl alır ve bunun için de uzun vadeli plan yapılması gerekir. “21. yüzyıl sosyalizmi” iddiasında olan Venezüella yönetimi, petrolden elde ettiği büyük gelirle halkın refah düzeyini yükseltmek, Küba’ya yardım etmek gibi iyi işler yapmıştır ama biraz olsun uzun vadeli düşünmediği için yıllardan beri bu tür ülkelerin yaptığı hatayı tekrarlamıştır.

Küba yıllarca zor günler yaşadı. 1990 öncesinde ekonomisi SSCB sayesinde ayakta duruyordu. Demokratik Almanya Cumhuriyeti Küba’nın başlıca ürünü olan şekerin tamamını alıyordu. Küba, ABD ambargosu nedeniyle başka ülkeye şeker satamıyordu.

Sosyalizmin çözülmesinin ardından Küba ekonomisi iyice bozuldu. Bu yıllarda uluslar arası dayanışma Küba’ya gerçekten büyük katkı yapacaktı. Fransız Komünist Partisi’nin her ay Küba’ya bir gemi dolusu malzeme gönderdiğini, Almanya komünistlerinin oraya gidip atölyeler kurduklarını ve diğer ülkelerden de çok sayıda kuruluş ve partinin de Küba’ya destek kampanyasına katıldığını biliyorum.

Küba küçük bir ülke olduğu için (Nüfusu 11 Milyon) bu dayanışma etkili oldu.

Küba bu yıllar boyunca başka bir alanda, sağlık konusunda uzmanlaştı. Çok sayıda doktor ve sağlık personeli yetiştirdi. İlaç sanayisinde gelişti.

Bunları yapmasaydı, sadece turizm, şeker pancarı üretimi, puro ve pek de gelir getirmeyen başka malların üretimiyle yetinseydi, durumu çok daha kötü olurdu.

Yeni bir toplum oluşturmak gibi bir amacınız var ise, geleceği görebilmeniz gerekir. Öngörüler bazen yanlış çıkabilir, bunun garantisi bulunmuyor ama önemli olan geleceği tahmin etmek çabasından uzaklaşmamaktır.

Durumunuz Venezüella gibi yıllarca iyi olabilir ama bu iyilik sürmeyebilir.

Önceden düşünüp tedbir almazsanız, kötülük geldiğinde geç kalmış olabilirsiniz.

İkinci konu Kuzey Kürdistan’la ilgilidir. Bu bölgenin belirli yerleşim merkezlerinde özerklik ilan edilmesi ve devlet güçleriyle çatışmalar haftalardır sürüyor. Bugünkü Hürriyet gazetesine açıklama yapan bir devlet yetkilisine göre,  çatışma durumunun Mart-Nisana kadar süreceği tahmin ediliyor.

Acelelerinin bulunmaması normaldir çünkü acele edemezler. Acele etmek şimdiden tepki toplayan öldürmelere ve yıkıma karşı itirazın daha fazla yükselmesi demektir.

Devletin asıl sorunu Kürtlerin yeterli tepkiyi göstermemesini sağlamaktır.

Biliyorsunuz, sürekli olarak “Batı’dan ya da Türklerden neden ses çıkmıyor?” diye soruluyor.

TC sınırları içindeki Kürtlerin en az yarısının Batı’da yaşadığını bir kenara bırakalım.

Kuzey Kürdistan’dan yeterli ses çıkıyor mu?

Bu bölge Amed, Şırnak, Cizre ve diğer birkaç yerleşim biriminden mi ibarettir?

Van’da bir kere yürüyüş yapıldı.

Mardin, Urfa, Ağrı, Dersim, Bitlis Muş, Bingöl ve daha sayılabilecek olan yerleşim yerlerinden ise duyulabilir ses çıkmadı.

Devlet, özerklik mücadelesini bütün gücüyle lokalize etmeye çalıştı. Yayılmamasına çalıştı. Büyük katliam durumunda bu amacına ulaşamaz. Sadece Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin geri kalan bölümü, Batı’da yaşayanlarla değil, Barzani ile de arası bozulur.

Çatışmaların yaşandığı yerleri fotoğraflarından tanıyorum. Dar sokaklar, birbirine yakın evlerle dolu bir coğrafya…

Bunlar yıkılıp, kentsel dönüşüm planı uyarınca modern ve geniş yerleşim yerleri, yollar yapılacakmış.

Bu plan insana ister istemez Engels’in 19. yüzyıl sonlarında Paris’te kent mimarisinin değişimi ile ilgili saptamalarını hatırlatıyor. O dönem kentte geniş bulvarlar inşa edilmişti çünkü dar sokaklarda ordu etkili değildi. Bunlar yıkılmış, yerine barikat kurmanın zor olduğu, modern silahların kullanılmasına izin veren geniş caddeler yapılmıştı.

Anlaşıldığı kadarıyla benzer bir planın uygulanması söz konusudur.

Son konu, geliyorum diyen ekonomik krizle ilgilidir.

Geliyorum demesi yeni değil ama göstergeler artık somutlaşmaya başladı.

Ülkeden 10 bin Avro’nun üzerinde para çıkarılması için beyan zorunluluğu getirildi.

Bu zorunluluk açık bir sıkıntı göstergesidir. Lafta liberal ekonomi var, kısıtlama yok ama bu önlem alınıyorsa, durum iyi değil demektir.

Bitmez tükenmez zamlardan daha önemli olan bu tür önlemlerdir.

Ülkeden para gitmesi istenmiyor; neden, nedeni belli!