Şuanda 346 konuk çevrimiçi
BugünBugün391
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14359
Bu ayBu ay14359
ToplamToplam10482783
Bu duruma düştük demek! PDF Yazdır e-Posta


 

 

Akademisyenlerin bildirisi ve ardından iktidarın tehditlerine rağmen buna yönelik destek açıklamaları gerçekleşti. Bu gelişme daha da sürecektir, geri adım atılmayacaktır. Ancak geneli görmeden ve bugünü 12 Eylül sonrasındaki yıllarla karşılaştırmadan büyüt umutlara kapılmak yersiz olur.

1984 yılında Aydınlar Dilekçesi verildiğinde de yalaka olarak nitelendirilebilecek insanlar, gazeteler ve hatta değişik kurumların temsilcileri çıkmıştı. Baskı ortamlarında böyle tutumlar normaldir ve unutmayın ki bu ülkenin bir üniversitesi Kenan Evren gibi birisine “hukuk doktorası” verebilmiştir.

O günle bugün arasında toplum genelinde önemli farklılık bulunuyor.

O günlerde de Aydınlar Dilekçesi’ni verenlerle büyük bir dayanışma söz konusu değildi, ama Kenan Evren cuntası yanında yer alanlar da fazla değildi. İktidara bağlılığını göstermek için çırpınanlar bugünkü kadar fazla değildi.

Milliyetçilik o zaman da vardı, ama bugünkü kadar örgütlü değildi. Esas olarak iktidar ve orduda temsil ediliyordu.

Sivil toplum kuruluşları –Aydınlar Ocağı gibi- etkili değildi.

Bugün ise tersi bir durum karşısındayız.

Yıllarca devletle, hükümetle mücadele etmeye alışmış olan bizler –bunların önde gelen temsilcisi de orduydu- farklı bir durum karşısındayız. Bu farklı durum yeni değil, ama artık açık olarak görülebilecek durumdadır.

Karşımızda olan sivil toplumun önemli bölümüdür. AKP gerek iktidarı öncesinde ama özellikle de iktidar döneminde bu toplum içinde iyi örgütlenmiştir. Ülkede ilk kez hayata geçirilen sosyal yardım uygulaması ve dini kurumlar ve söylemin toplumda yayılması sonucu buna ulaşmıştır.

Söylemin egemenliği çok önemlidir. Bu egemenlik muhaliflerinize kadar yayılmışsa, başarılı olmuşsunuz demektir.

Dini söylem 1984 ile karşılaştırılamayacak kadar yaygınlaşmış durumdadır. O yıllarda sesi duyulmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdi aktif olarak iktidarı yanındadır. Her gün demeç verilmekte her gün fetvalar yayınlanmakta ve toplum da bunlara uygun olarak yaşamaya yönlendirilmektedir.

Diyanet bu alanda en bilinen kurumdur ama başkaları da bulunmaktadır.

1984’te sivil toplumun önemli bir bölümü karşımızda değildi.

AKP’nin diktatörlüğünü esas olarak polis ve orduya bağlamak yanlıştır. Polisin pervasızlığı sadece aldığı emirlerden değil, saldırganlığını toplumsal olarak meşru görmesinden kaynaklanıyor. Silahlı kuvvetler de yıllarca toplumu şekillendirmek için önemli çaba harcadı ama hiçbir zaman bugünkü kadar başarılı olamadı.

İktidarın söyleminin başarısı konusunda çok sayıda örnekten ikisini vereceğim:

Birincisi: dini söylem muhalifler arasında da yerini bulmuştur.

Mele Akyüz, Fırat Haber Ajansı ile yaptığı söyleşide, “Medine’deki hendekler de öz savunma için açıldı” diyor. Böylece bazı Kürt yerleşim yerlerinde açılan hendeklerin Peygamber’in eylemine uygun olduğunu belirtmiş oluyor.

Ararsanız, bulursunuz. Tarih son derece zengindir ve savunmak istediğiniz şu veya bu olay için örnek bulmakta zorlanmazsınız. Günü analiz edemeyince, savunduğunuzun sonunun nereye varacağını hesaplayamayınca istediğiniz kadar örnek bulabilirsiniz.

Hendek kazılmasına Peygamber’i örnek gösteriyor iseniz, o zaman dokuz yaşında kızla evlenilmesine neden karşı çıkıyorsunuz?

Böyle bir soruya cevap veremezsiniz.

Diyanetten bir yetkili dokuz yaşındaki kızla evlenilebilir dediğinde karşı çıkmamanız gerekir. İslam peygamberi de aynısını yapmamış mıydı? Peygamberin bazı eylemlerini kabul edip bazılarını reddetmek söz konusu olamayacağına göre, Peygamber’e referans vermekle kendinizi iyi duruma düşürmüyorsunuz demektir.

Haklılığınızı savunmak için dine başvurmak zorunda kalmak, bu başvuru muhalif taraftan bile yapılsa, iktidarın başarısıdır. Dini söylemin muhaliflerin düşünce yapısına bile sokulabildiğinin göstergesidir.

“Gerçek İslam bu değil” ile başlayıp, AKP islamından farklı bir İslam oluşturmaya çalışılmasının başarılı olamadığını görmek gerekir.

Başka bir İslam mümkündür. Nasıl başka bir Hıristiyanlık mümkün olduysa…

Hıristiyanlıktaki gibi islamda da kutsal metinler vardır. Bunlar değişmez ama çok farklı yorumlanabilirler. Dinde reform da bundan başka bir şey değildir; metnin değişmemesi ama farklı yorumlanabilmesi…

Bu yapılamamış ve farklı İslam küçük bir çevrenin dışında geçerlilik kazanamamıştır.

Bu yapılamayınca tersi gerçekleşmiş ve AKP’nin ikide bir Peygamber’e referans vermeye dayanan söylemi, muhalif tarafa da sıçramıştır.

Bu yolun iyi bir sonu yoktur.

İkinci örnek: Eskiden sivil faşistler denilince MHP akla gelirdi. Şimdi MHP geri plandadır. AKP, Kemalistlerin yaptığı gibi dışındaki bir güçlü ittifak yapmamış, kendi milisini yaratmıştır. Osmanlı Ocakları, Akıncılar, esnaf örgütlenmesi vd. gibi…

Yeraltı dünyasının isimleri her zaman iktidarla iyi geçinmiş, gerektiğinde onun yanında yer almıştır. Yer altı dünyası denildiğinde bunu somutlamak gerekir: haraç toplamak, uyuşturucu ticareti, çek-senet mafyası ve benzeri faaliyetler bu kapsama girer.

Burada da geçmişten farklı bir durum karşısındayız. 1984 yılında da yer altı dünyasının babaları vardı, ama hiç birisi de Aydınlar Dilekçesi’ni imzalayanlara laf etmemiş, tehdit etmeye kalkmamıştı. Tersine, “Bunlara karşıyım ama biz cahil adamız, bunlar okumuştur” anlayışı vardı.

Şimdi ise cehaletin tavan yaptığı bir dönemi yaşıyoruz ve daha önemlisi cehalet kendini toplumsal olarak meşru görüyor, pervasızlığı da buradan geliyor. İktidar desteği pervasızlığın bu kadarını sağlayamaz.

Çoğunlukla ilkokul ve ortaokul mezunu muhtarlar akademisyenleri kınıyor!

Sedat Peker’in eğitim düzeyini bilmiyorum ama liseden ileriye gidebildiğini sanmıyorum. Muhtemelen bu kadar bile değildir.

Türkiye’deki bir mafya babasıyla, Suriye’de sanat okulu mezunu minik bir baba gündemde yer alabilmek için atışıyorlar ve bir kısım insan da bunları izliyor.

Burada da AKP’nin başarısını görmek gerekir. Kendi söylemini sınırlı bile olsa muhalif kesime sokabilmiştir. Bir bölüm insan dayılanmayı, poz yapmayı marifet sanmaktadır.

Hangi yönde olduğu önemli değil, önemli olan mafyanın şu veya bu çeşidinin söylemine, onu ciddiye almamak yerine dikkat etmektir.

Mafyacıları da AKP’nin toplumsal örgütlenmesinin bileşenlerinden birisi olarak görmek gerekir.

Akademisyenlerin çıkışı ve onlara verilen destek önemlidir, ama tablonun genelini görmek gerekir.

Gericiliğin örgütlenmesi 1984 ile karşılaştırılamayacak kadar ileridedir ve asıl gücünü de esas olarak ordu ve polisten değil, toplumsal desteğinden almaktadır.

AKP iktidarı Nazi Almanyasına benzetiliyor. Benzemeyen yönleri de az değildir. Naziler karşılaştırılamayacak kadar güçlü bir kadroya sahiptiler, AKP’de bu kadro yoktur. Bu kadro sayesinde 1930’lu yılların başında SBKP’den sonra ikinci güçlü parti olan Almanya Komünist Partisi’ni ve yine kendi alanının en güçlüsü olan sosyal-demokratları yenebildiler. Zamanın Alman toplumundaki destekleri de AKP’ninkinden daha fazlaydı. Hitler rejimine karşı iç muhalefet her zaman vardı ama hiçbir zaman kitlesel bir özellik kazanamadı. Nazi Almanyası müttefikler ve Kızıl Ordu ile yıkılabilecekti.

Farklı bir dönemdeyiz, benzerlikler var, farklılıklar da az değildir. Bunlar üzerinde başka bir yazıda durmaya çalışacağım…