Şuanda 328 konuk çevrimiçi
BugünBugün378
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14346
Bu ayBu ay14346
ToplamToplam10482770
17 kitap ve klasik sömürgecilik PDF Yazdır e-Posta


 

Kimisi ince kimisi kalın yazdığım kitapların 1974 yılından başlayarak listesini çıkardım:

  1. Rus Devriminden Çıkan Dersler
  2. Türkiye Devriminin Acil Sorunları (1975)
  3. Taşınamayan Özgürlük (Bu kitap gerçekte 1985’de çıkan Bir İşçinin Dönüşü ile 1987’de çıkan Taşınamayan Özgürlük adlı iki ayrı öykü kitabının birleştirilmiş hali olarak 1996’da yayımlandı. Tek kitap sayıyorum.)
  4. Yolun Sonu (roman, 1989) (İki baskı yaptı)
  5. Güzel Bir Ölüm (roman, 1992)
  6. Komünistler Ne İstiyor? (SBKP’nin dağılmasının ardından kurulan Rusya KP’sinin taleplerinin incelendiği ince bir kitap).
  7. Bugüne Yolculuk (Değişik dergilerde çıkan yazıların seçilmiş derlemesi)
  8. Avrupa Birliği ve Türkiye (Soldan Bir Bakış) (iki baskı yaptı)
  9. Alt Emperyalizm ve Türkiye
  10. Paris Ev İşgalleri
  11. 1989 Berlin Duvarı
  12. Avrupa Birliği ve Türkiye (İçerden Bir Bakış)
  13. 25. Yılında Yazın (25 yaşını dolduran dergiden derleme yazılar)
  14. Politischer Kapitalismus als Begriff der Transformationsforschung: beispiel Bulgarien. Bu Almanca kitap politik bilim bölümünü bitirme tezimdi. Bir yayınevi istedi, verdim ve bastı.
  15. Belma’ya Mektuplar
  16. 40 Yıl Sonra TDAS (Bu başlıktaki uzun yazının yanı sıra Acilciler’in bütün önemli yazılarını da içeriyor).
  17. Mülteciler-Göçmenler

Kafamda birkaç tane kitap var ama hangi sırayla olur, bilemiyorum.

Kitap konusunda beni sürekli hayrete düşüren tek kişinin yazdığı ve inanılmaz kapsamdaki kalın kitaplardır. Gördüm mü dayanamam, alırım. Ottmann’ın 3000 sayfadan fazla dokuz ciltlik Geschichte des Politischen Denkens (Politik Düşünce Tarihi) gibi… Osterhammel’ın 19. yüzyıl tarihini düşünülebilecek bütün yönleriyle anlattığı bin sayfalık kitap gibi…

Bugün başka bir örneğini görünce dayanamayıp aldım: Globalgeschichte der Europäischen Expansion (1415-2015). (Avrupa Yayılmasının Küresel Tarihi). Kaynaklar bölümüyle birlikte 1648 sayfa olan bu kitabı da tek kişi yazmış: Wolfgang Reinhard.

Esas olarak 16. yüzyılda başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük oranda sona eren –ama küçük örnekleri süren- klasik sömürgecilik bugün yaşanılan sorunlarının önemli nedenlerinden bir tanesidir.

En büyük sömürge imparatorluğu İngiltere’ye aitti, bunu Fransa izliyordu. Diğer sömürgecilerin (İspanya, Portekiz, Hollanda, Belçika, İtalya, Almanya) işgal ettikleri alanlar daha küçüktü. 19. yüzyılda yerkürenin yaklaşık yüzde 80’i sömürgeci Avrupa devletlerinin – Çarlık Rusyası dahil- işgali altında bulunuyordu.

Türkçesi de yayımlanan Edward Said’in Emperyalizm ve Kültür kitabında önemli bir tez bulunuyor: sadece sömürge ülke sömürgeleri belirlemiyor, sömürgeci ülkedeki çok sayıda gelişmede de sömürgenin etkisi bulunuyor. Bunu politikada görmek kolay, kültürel alanda görmek ise zordur.

Ortadoğu’da bitmeyen savaşta İngiliz ve Fransızların Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bölgeyi paylaşmaları ve yapay ülke sınırları çizmeleri temel önemde bir nedendir.

Afrika ülkelerindeki iç savaşlar, bitmeyen karışıklıklarda kıtaya sömürgecilerin yaptıkları müdahale ve yıllarca sürdürdükleri talan temel nedendir. Bazı ülkelerde –Kongo gibi- devlet vardır ama ulus yoktur. Ülke değişik kabilelerden oluşmaktadır. Libya için de aynı örnek verilebilir.

Che Guevara 1960’lı yılların başlarında bir süre yanında Kübalı askerlerle Kongo’ya gider. Lumumba devrilerek öldürülmüş, yerine Çombe geçmiştir. Che, bağımsızlığını yeni kazanmış ama eski sömürgeci Belçika’nın tasallutundan kurtulamamış bu ülkede ulusal kurtuluş savaşı için uygun şartlar olduğunu düşünmektedir. Bir süre sonra, Kongo ulusu diye bir ulusun olmadığını görecektir.

Asıl bölümü 450 yıl kadar süren, sonra da küçük oranda devam eden klasik sömürgecilik gerçekte yeni sayılır. 1945 sonrasında büyük oranda ortadan kalkmasının üzerinden ancak 60 yıl geçmiştir.

Daha sonra büyük bir araştırma alanı daha ortaya çıkar: sömürgecilik sadece ülkeleri değil, insanların zihnini de sömürgeleştirmiştir. Uzun süre sömürgecilik altında yaşayan halkların politik bağımsızlıktan sonra kendi dillerini, tarihlerini, kültürlerini yeniden oluşturmaları gerekir ve bu da çok zor bir iştir.

Yaklaşık yüz yıl Fransa sömürgesi olan Cezayir ile ilgili olarak Fanon şöyle bir karşılaştırma yapar: Nazi Almanyası Fransa’yı işgal ettiğinde, bu işgal ekonomik sömürü amaçlı bir toprak işgalidir. Cezayir’de ise sadece toprak değil, gelenekler, tarih ve ülkenin dili de işgal edilmiştir.

Birkaç gün önce Frankfurter Rundschau’da sömürgecilikle ilgili esaslı bir makale yayımlandı. Yazan Afrika kökenli bir profesördü ve bilmediğim bir konuyu da açıklıyordu.

Avrupa’yı Nazi işgalinden kurtaran müttefik ordusunda çok sayıda Hindistanlı ve Afrikalı asker de bulunuyordu. Paris’in Nazi işgalinden kurtarılmasının ardından De Gaulle siyah askerlerin bu kente girmemesini ister. Sömürgelerden gelen askerlerin de kurtuluşta pay sahibi olduğunun görülmesini istememektedir.

Avrupa ülkelerinde geçmişe göre hayli gerilemiş olsa da yine de bulunan derin ırkçılık sömürgecilik döneminin ürünüdür.

19. yüzyılda klasik sömürgecilik Avrupa ülkelerindeki kültürü derinden etkiler.

Fransa 1830’da Cezayir’i işgal eder ve Engels de bu işgali selamlayan “In Defence of French Imperialism” başlıklı yazıyı yazar. Engels, Fransa’nın bu ülkede uyguladığı vahşeti de belirtmekle birlikte, bu vahşetin ülkedeki yerel otoritelerin gerilik ve baskısından daha kötü olmadığını savunacaktır.

Bu mantığı anlamak mümkün… Avrupa’da kıta çapında sosyalist devrim bekleniyor ama bu gerçekleşirse, Avrupa büyük bölümü feodalizm öncesinde yaşayan sömürgeler deniziyle kuşatılmış küçük bir ada olarak kalacaktır. Kapitalizmin vahşi yöntemlerle de olsa sömürgelere girmesi ve bunları değiştirmesi –o zamanki anlayış uyarınca biraz uygarlaştırılması- tercih edilmektedir.

Sonuç beklenenden çok farklı olacaktır.

Çok büyük bir konu vesselam…