Şuanda 228 konuk çevrimiçi
BugünBugün277
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14245
Bu ayBu ay14245
ToplamToplam10482669
Savaş değişti! PDF Yazdır e-Posta


Kızılay’da gerçekleşen ve otuzdan fazla sivilin ölümüyle sonuçlanan eylemle ilgili yapılan değerlendirmeleri hayretle okudum. Hayretimin nedeni, eylemin doğru ya da yanlış bulunması değildi. Bu eylemin devrimci hareketin 1980 öncesi eylemleriyle karşılaştırılmasıydı. Bazı değerlendirmelerde geriye gidiş Mahir Çayan’a kadar uzanıyordu.

“Devrimciler halka zarar vermezler”, “doğru eylem bu değildir” vb. değerlendirmelerinin ortak yanı, savaşın değiştiğinin anlaşılmamış olmasıdır. 40-45 yıl öncesinden örnekler vermek ancak bu değişimi anlamamış olmakla mümkündür.

Bir eylemi ister savunun isterseniz mahkum edin, ister “katliamdır” deyin, ister “haince bir eylem” olarak görün; bunların hiç birisi konuyu anlamamış olmayı ortadan kaldırmıyor. Konuyu anlamadan savunma yapmak ya da mahkum etmek içerik olarak boştur çünkü neyin savunulduğu ya da mahkum edildiği doğru dürüst anlaşılmamıştır.

Bir şeyi anlamak, onu kabul etmek anlamına gelmez ve anlamamışsanız da reddetseniz bile ne olur!

1980 ve 1990’lı yıllardaki savaşla ilgili olarak “kirli savaş”tan söz edilirdi.

Ne demektir kirli savaş?

Kirli savaş, savaşın onun askeri taraflarının dışına çıkarılması ve halka hücum edilmesidir.

Bunu özellikle o dönemde PKK ile savaş içinde bulunan ordu ve korucular yapıyordu. Köyler yakılıyor, zorla boşaltılıyor, bu arada sivillere yönelik infazlar da gerçekleşiyordu.

PKK’nin ise kirli savaş sürdürmesi söz konusu değildi çünkü savaş dağlarda sürüyordu ve karşıda da ordu, korucular ve –varsa- polis bulunuyordu. Dağlardaki savaşta sivil yoktu ve kirli savaşın yeri de zaten dağlar değildi, yerleşim yerleriydi.

Dağlardaki savaşta da savaşın kurallarına uyulmaması –yaralılar öldürülmesi gibi- söz konusu olabiliyordu, ama bu yazıdaki asıl konumuz sivillerle ilgilidir.

Bugün başka bir savaş karşısındayız. Savaşın büyük kentlere geldiğini herkes biliyor ama asıl başkalık bu değildir.

Büyük kentlerde ister PKK isterse TAK ya da başka bir ad altında yürütülen savaş, 1970’li yıllarda THKO, THKP-C ve sonrasındaki örgütlerin yürüttüğü silahlı savaştan farklıdır.

Önceki dönemde silahlı eylemler büyük oranda tek kişilere yöneliktir. Bunlar tanınmış bir polis şefi, işkenceci bir polis, yönetimde faşist uygulamalarıyla tanınan bir kişi vb. olabiliyordu. Bunları bir çeşit izole eylem olarak görmek mümkündür. Eylem sadece hedef alınan kişiye yönelikti, yakınları bile zarar görmezdi.

Çok sayıda askeri, subayı ya da polisi hedef alan eylemler söz konusu değildi.

Bu iki çeşit eylem arasında büyük fark vardır.

Birinci türlü eylemi çevreden izole edebilirsiniz, ama ikincisini edemezsiniz.

Büyük kentlerde çok sayıda subayın, askerin ya da polisin bulunduğu yerlerde aynı zamanda siviller de bulunur. Bu durumda birinci topluluğa karşı düzenlenen bir eylemden sivillerin de zarar görmemesi neredeyse mümkün değildir.

Kızılay’daki eylem, denildiğine göre, esas olarak Güven Park yakınında bulunan polislere yönelikmiş. Eylem düşünüldüğü gibi gerçekleştirilmiş olsaydı bile, bundan sivillerin zarar görmemesi mümkün değildi. Güçlü bir bomba ve orası da çok kalabalık… Sivillerden ölen ve yaralananlar fazla olmayabilirdi ama hiç zarar görmemeleri mümkün değildi.

Güvenlik güçlerinin büyük sayılar halinde hedef alınmasının birkaç nedeni vardır:

Birincisi: savaş büyümüştür. Devlet güçleriyle PKK birbirlerini büyük sayılar halinde hedef almaktadır.

İkincisi: savaş şiddetlenmiştir, eskiden kullanılmayan ağır silahlar kullanılmaktadır. (Yüksek miktarda patlayıcı, roketatar gibi). Bunların tahrip gücü yüksektir ve sadece hedefi imha etmeleri genellikle mümkün değildir.

Üçüncüsü: polisten ve askerden “yoksul halk çocukları” olarak söz etmek biraz komik oluyor. Bunlar kırk yıl öncesinin asker ve polisleri değildir. Özel tim, çevik kuvvet, uzman askerler gibi isimlendirmelerle anılan bu kesim sadece askeri değil ideolojik eğitim de görmüştür. Böyle bir eğitim almamış insanların her gün örneklerini gördüğümüz düzeyde vahşet sergilemesi mümkün değildir.

Bu düzeydeki bir savaşta sivil kayıp kaçınılmazdır.

Diyarbakır’daki çatışmalarda bir zırhlı araca roketatarla ateş edilmiş ancak isabet sağlanamamış, bir ev isabet almış, evde bulunan bir kadınla çocuk ölmüştü.

Çatışmaların yoğun olarak sürdüğü yerlerde benzeri başka örnekler olduğundan da eminim.

Savaşta ateşlenen her mermi, roket vb. hedefini bulmaz, hatta çoğunun hedefini bulmadığı durumlar da az değildir. Bunların bir bölümü sivillere rastlar. Bunu engellemek mümkün değildir. Ancak ıssız dağlarda yaşanılan çatışmalarda sivillerin isabet alma ihtimali bulunmaz. Yerleşim yerlerinde ve hele de kalabalık büyük kentlerde sivillerin de hedef olması neredeyse kaçınılmazdır denilebilir.

Bugüne kadar başka bir coğrafyada yürüyen savaş artık ülkenin en büyük kentlerinde de yürümeye başlıyor.

Bu nedenle kendisinde “gidin orada savaşın, buraya gelmeyin” demek hakkını görenler var ise, böyle diyebilirler. Farklı bir savaşın 40 yıl öncesindeki gibi yürütülebileceğini sanmak ise nelerin değiştiğini anlamamak demektir.

Kızılay’daki eylemi gerçekleştiren canlı bomba ya da bombaların psikolojisini anlamak zor değildir. Dünyanın değişik ülkelerinde canlı bombanın çok sayıda örneği bulunuyor. Bir zahmet bunları bulup inceleyin…

Eyleme gidip, şu veya bu nedenle bunu gerçekleştiremeyip, ertesi gün yeniden deneyen canlı bomba örneği bulmak neredeyse mümkün değildir.

Canlı bomba eyleme gider ve yapar. Planlandığı gibi yapar ya da şu veya bu nedenle yanlış bir iş yapar, ama yapar.

Her şey eylemin yapılmasına göre düzenlenmiştir. Şu saatte öleceksiniz, bunu bilerek eyleme gidiyorsunuz. Bu psikolojideki bir insan, geçerli nedeni bulunsa bile, eylemi erteleyip daha sonra, diyelim sonraki gün yapamaz. 24 saat daha bu psikolojiyi taşıyamaz. Yakalanma tehlikesi de için başka bir yönüdür. Bu nedenle gider ve yapar, ama doğru ama yanlış…

Değişik ülkelerdeki canlı bomba örneklerinde başarı kadar başarısızlık da bulunur. Yanlış değerlendirme yapılabilir, paniklenebilir ve bomba olmaması gereken bir yerde patlatılabilir.

Diyebilirsiniz ki, ilgisiz insanlar öldü. Onların ne suçu vardı?

Tamamen haklısınız, ama burada haklılık neye yarar?

Savaş bu boyuta ulaşmışsa, sivil kayıplar olacaktır. Planlandığı gibi yapılan eylemlerde bile olacaktır. Siviller hiç hedef alınmamış bile olsa olacaktır, çünkü eylem alanında onlar da bulunmaktadır.

Burası büyük kent, dağ değil ve tek kişi değil büyük sayılar hedef alınıyor.

Bu savaşın durması gerektiği yoksa daha da büyüyeceği ve böyle giderse durdurmanın da kolay olmayacağı üzerinde durulması gereken asıl konudur.