Şuanda 231 konuk çevrimiçi
BugünBugün280
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14248
Bu ayBu ay14248
ToplamToplam10482672
Obama'nın Küba ziyareti PDF Yazdır e-Posta


55 yıllık katı ABD ambargosunun ardından Obama Küba’yı ziyaret etti.

İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler de uzun bir aradan sonra yeniden kurulmuş, Küba’da ABD elçiliği açılmıştı.

Ambargo kaldırılmadı, sürüyor ve ancak Cumhuriyetçilerin hakim olduğu Kongre tarafından kaldırılabilir. Bu kesim de bugüne kadar ambargonun kaldırılmasını kabul etmedi.

Yine de bazı gevşemeler olduğu söylenebilir. ABD’li turistler için Küba’ya gidiş kolaylaşacak ve adaya traktör ihracatı yapılabilecek. Bu traktörler sadece hükümetten bağımsız küçük çiftçilere satılabilecek. Obama ile birlikte adaya giden iş insanları da özellikle turizm alanında bazı yatırımlar yapabilirler. Küba ile ABD arasında feribot seferlerinin de başlaması mümkün görünüyor.

ABD başkanlık seçiminde Hillary Clinton ile birlikte aday olması kesinleşen ve ırkçı söylemleriyle dikkat çeken Donald Trump da Küba ile ilişkilerin normalleştirilmesinden yana olduğunu açıkladı.

Ülkemizde gündem başka konularda yoğunlaştığı için Obama’nın ziyaretiyle ilgili olarak “Che’nin kemikleri sızlıyor” türünden saptamalar beklenilenden azdı.

Biliyorsunuz biz nedenini düşünmeden ağlamasını severiz. Bazı sosyalistlerin tek umudu Küba kalmıştı, o da gitti!

Küba Devlet Başkanı olan Raul Castro, devrim zamanından kalan bir kişi, ek olarak da halkın önemli bölümünün Küba’daki önemli değişimlere muhalif olduğu söylenemez. Obama’nın ziyareti de bu önemli değişimlerin üzerine gerçekleşiyor zaten…

Nedir bu değişimler?

Küba’da tarım işletmeciliğinde ve hizmet sektöründe küçük işletmelere izin verildi. Bunlar gerekli vergiyi ödemelerinin ardından kazançlarının geriye kalan kısmına tasarruf edebiliyorlar. Bu işletmecilik önemli yaygınlık kazanmış durumdadır.

Küba’da önemli bir gelir dengesizliği bulunuyor. ABD’de akrabaları olanların gönderdikleri havalelerin yanı sıra ülkede gelişmiş turizm sektöründe çalışanların gelirleri nüfusun geriye kalan bölümüne göre oldukça yüksektir.

Küba’da ikili bir para sistemi bulunuyor. Küba parası peso ve değeri ABD Dolarına göre değişen başka bir para birimi… Peso ile çok sayıda tüketim malı alınamazken, döviz özellikle de Dolar sahibi olanlar için böyle bir kısıtlama bulunmuyor.

Bu uygulama yeni değil, yıllardır sürüyor.

“Küba sosyalizmden vazgeçmeyecek” gibi değerlendirmeleri bir kenara bırakıp, bu değişimlerin nedenleri üzerinde duralım.

Küba, ekonomide kendisinden önceki reel sosyalist ülkelerin karşılaştığı sorunların benzerleriyle mücadele ediyor. Yıllarca SSCB’nin desteğiyle ayakta kaldı. SSCB’nin dağılmasının ardından zor günler yaşadı ve ardından bazı Latin Amerika ülkelerinde sol yönetimlerin iş başına gelmesinin ardından göreceli olarak ferahladı. Özellikle Venezüella’daki Chavez yönetimi Küba’ya ucuz akaryakıt satarak büyük destek oldu.

Bu yolun da sonuna gelinmiş durumdadır. Venezüella’da Chavez yandaşları son başkanlık seçimini kaybettikleri gibi, ülke ekonomisi de iflasın eşiğindedir. Yıllarca “21. yüzyıl sosyalizmi” olarak pazarlanan Venezüella’daki yönetim, petrolden elde edilen yüksek geliri halka dağıtarak sosyal adaletçi bir politika izlemişti, ama petrol fiyatlarının uzun süreli düşmesinin ardından ülke iflasın eşiğine geldi.

Yıllarca gelir eşitsizliğini azaltarak ve Küba’ya destek olarak iyi işler yaptılar ama bu yolun sonuna gelindi.

Venezüella’nın başına gelen, doğal kaynaklarının zenginliğine güvenen başka ülkelerin de karşılaştığı bir durumdur. Dünyanın en zengin petrol ülkesi Suudi Arabistan bile tasarrufa gidiyor, düşünün artık! Yapılması gereken, petrol gelirine güvenmemek ve ülkenin başka alanda da gelişmesini sağlamak olmalıydı, ama yapılmadı.

Küba ise bunu yaptı. Önemli bir doğal kaynağa sahip olmayan Küba, sağlık alanında önemli oranda gelişti. Doktorları ve ürettiği ilaçlarla önemli bir isme sahip oldu.

Böyle bir gelişme en az 15-20 yıl gerektiriyordu ve Küba da çok sayıda insanının Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DAC) tıp eğitimi almasını sağlayarak ve bu alana sürekli önem vererek gelişme sağladı.

1993 yılında Küba’ya gittiğimde bu ülkenin okumuş insanları arasında İngilizceden  çok Almanca bilindiğini gördüğümde şaşırmıştım. Nedeni DAC’de eğitim görmeleriymiş.

Tıbba yıllarca büyük önem verilmesi önemli gelişme sağlamakla birlikte adadaki ekonomik sorunların çözülmesine yeterli olmadı. Küba da kendisinden önceki diğer sosyalist ülkeler gibi tarım üretiminde başarısızdır. Yiyecek maddelerinin yüzde 70’i ithal edilmektedir. Bu alanda başlıca ticaret ortağı Kanada’dır.

Daha genel bir belirleme yapılacak olursa, tarım ve hizmet sektöründe Küba da kendisinden önceki sosyalist ülkeler gibi başarısızdır. Bu başarısızlığı aşmak için de her iki alanda küçük üretimin gelişmesine çalışmaktadır.

Küba’da yıllardan beri büyük önem verilen, ABD dışındaki yabancı şirketlerin büyük yatırım yaptıkları alan turizmdir. Küba ekonomisi bu alanda önemli gelir sağlamaktadır ama turizm alanında çalışanlarla bu alanda çalışmayanlar arasında da büyük gelir farklılıkları ortaya çıkmıştır.

Küba’da yıllardan beri varolan gelir farklılıkları eski reel sosyalist ülkelerde olanlardan hayli fazladır.

Bu durum kapitalizme dönüşü gündeme getirir mi?

Böyle bir tehlike her zaman bulunmakla birlikte, reel sosyalist ülkelerde kapitalizmin küçük üretim sektörünün gelişmesiyle ortaya çıkmadığını görmek gerekir.

Eski reel sosyalist ülkeler arasında tarım üretiminde en gelişmiş olan Macaristan’dı ve bu gelişmişliğini 1956 ayaklanmasından sonra tarımda küçük üretime izin verilmesine borçluydu. Tarımda küçük üretim kolhozlardaki üretimden daha verimliydi ama Macaristan’da bile kapitalizm küçük üretimdeki gelişme sonucu ortaya çıkmadı. Janos Kadar’ın konuyla ilgili yazdıklarına göre, bu ülkede burjuvazinin ancak yüzde iki kadarı küçük üretim kökenlidir, kalanı ise diğer reel sosyalist ülkelerde olduğu gibi komünist partisi yöneticilerinden çıkmıştır.

Benzer bir gelişme bugüne kadar Küba’da gerçekleşmedi çünkü Küba burjuvazisi zaten vardı. ABD’de yaşayan bir milyondan fazla Kübalı arasında özellikle de Florida’da bulunuyor ve sabırla komünist partinin devrileceği günü bekliyordu. Ardından adaya gelip devrimden sonra el konulmuş mallarını geri alacaktı.

Bu anlamda Küba’da sosyalizmin bugüne kadar sürmesinin bir nedeni olarak bu burjuvazinin varlığı gösterilebilir. Küba halkı için kapitalizme dönüş, her şeyini kaybetmek anlamına gelir. Burjuvazi gelir ve taşınmaz mallar başta olmak üzere her şeye el koyar. Tahmin edilebileceği gibi ABD’deki Küba burjuvazisi ve yandaşları Obama’nın adayı ziyaretine şiddetle karşıdır.

Obama ile birlikte değişen Küba’ya yönelik ABD politikasının bir örneğini 1970’li yılların Batı Almanyasında görmek mümkündür. Sosyal demokrat Brandt zamanında Batı Almanya, yıllardan beri tanımayı kabul etmediği DAC’yi tanıdı. Bu yıllarda dış politikayı yönlendiren Egon Bahr; dışlamakla bir yere varılamayacağını, bunun yerine işbirliği süreci içinde karşılarındakini değiştirmeye çalışmanın daha doğru olacağını söyleyecekti. Aynı anlayış çerçevesinde Almanya yıllardan beri ABD’ye Küba’ya yönelik ambargoya son verilmesi ve ilişkilerin normalleştirilmesi çağrısı yapmaktadır.

Küba, 1989-1991’de sona eren reel sosyalizm deneyinden gerekli dersi çıkararak, zor günler geçirmesine rağmen gerekli dönüşü yapabildi denilebilir. Küçük üreticilik olmadan sosyalist ekonomi yürümüyor. Teoride tersi söylenmiş olabilir ve önemli de değildir; hayat ortadadır. Reel sosyalist ülke yöneticileri de 1960’lı yıllarda bunu gördüler, yaklaşık on yıl tartıştılar ve kararlılıkla dönüşüm yapmaya yönelmediler.

1960’lı yılların başlarında DAC’den Fritz Behrens (görevine son verilinceye kadar istatistik bölüm başkanıydı), “böyle gidersek 25 yıl sonra çökeriz” demişti ve söylediği gibi de oldu.

1960’lı yılların başlarında “sosyalizm bu şekilde yaşayamaz” diyen ve farklı yönde değişim öneren bir başka isim ise Che Guevara’dır. Sanayi bakanı ve merkez başkanı olduğu yıllarda Küba’da giriştiği değişim deneyi başarılı olmadı ama saptamayı doğru yapmıştı: bu böyle gitmez!

Ne yazık ki ülkemizdeki sosyalistler 1960’lı yıllarda sosyalist ülkelerde yaşanılan sistemin geleceğiyle ilgili büyük tartışmayla ilgilenmiyorlar. Sonra da SSCB, Bulgaristan, Romanya, Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Arnavutluk ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde kapitalizm hakim olunca açıklama bulmakta zorlanıyorlar ve komplo teorileri uyduruyorlar.

Küba’da kapitalizmin kurulması tehlikesi tabii ki vardır. Yıllardan beri güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşıyorsunuz. Sosyalizm Marx’ın öngördüğü gibi yalnız değil, karşıtı güçlü bir sistemle birlikte yaşamak zorundadır. Sosyalistlerin kapitalizmi devirmekte ve sosyalist ekonominin kuruluş aşamasında önemli başarı gösterdikleri söylenebilir. 20. yüzyıl bu başarının örnekleriyle doludur. Kuruluşunu tamamlamış sosyalizmde ise başarısız oldular. Zaten 1960’lı yıllarda sosyalist ülkelerdeki tartışma da bu kapsamdaydı: sosyalizm kuruluş aşamasını geride bıraktı, büyük savaştan başarıyla çıktı, savaşın hasarını onarabildi ve şimdi ne yapacağız?

Eski çizgimizi sürdüreceğiz diyenler ve bunu hayata geçirenler kaybedeceklerdi.

Sosyalizmin vitrini olarak anılan ve üretici güçlerin en gelişmiş olduğu DAC’de bile, 1989 yılında ulaşılmış olan gelişme düzeyi Batı Almanya’nın yüzde 40’ı kadardı.

DAC’nin üretici güçlerin geliştirilmesinde Batı’yı geçmek çabasını ve bununla ilgili yaşanılan çatışmaları 1989 Berlin Duvarı kitabında anlatmıştım.

1960’lı yıllardaki tartışmalar ve sosyalizmin gelişme yolu hakkında komünistler arasındaki büyük mücadeleyi de başka bir kitapta anlatmayı planlıyorum. Umarım uzun sürmez…