Şuanda 335 konuk çevrimiçi
BugünBugün381
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14349
Bu ayBu ay14349
ToplamToplam10482773
Dünya devrimi olabilir miydi? PDF Yazdır e-Posta


Marx-Engels’in sosyalist devrimin ancak dünya çapında gerçekleşebileceği tezini biliyorsunuz. Gerekçeleri de kapitalist ülkelerin birbirleriyle olan yoğun bağlantılarıydı. Bu durumda bir ülkede gerçekleşecek devrimin kısa sürede diğerlerine yayılması kaçınılmazdı.

Dünya devrimi denildiği zaman o dönemde Batı Avrupa devrimi anlaşılıyordu. Kapitalizmin en gelişmiş olduğu bölge o dönemde burasıydı.

Fransa’da gerçekleşebilecek sosyalist bir devrim kısa sürede İngiltere, Almanya ve bölgedeki diğer ülkelere yayılabilirdi.

Marx-Engels’in bu görüşü sonraki yıllarda “devrim ancak dünya çapında olabilir” anlayışına zemin hazırlayacaktı.

Marx-Engels’in bu görüşünün fazlasıyla subjektif olduğunu belirtmek gerekir.

Buradaki subjektivizm devrimin kapitalist ülkelerde hızla yayılmasıyla ilgili değildir. Böyle bile olsa dünya devrimi olmayacağıyla ilgilidir.

Bir an için Marx-Engels’in beklentisinin gerçekleştiğini varsayalım: dönemin gelişmiş kapitalist ülkelerinin birisinde başlayan ve hızla diğerlerine yayılan sosyalist bir devrim gerçekleşmiştir ve diyelim ki dönemin Batı ve Orta Avrupası sosyalist iktidar altındadır.

Buradan dünya devrimi sonucu çıkmaz. Tersine sosyalist devrim dünyanın küçük bir bölgesinde tecrit edilmiş olarak kalmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Dönemin en güçlü iki kapitalist ülkesi, İngiltere ve Fransa büyük sömürge imparatorluklarına sahiptir. Bunların çok küçük bir bölümü, İngiltere-İrlanda örneğinde olduğu gibi, iç sömürgedir. Diğerlerine ancak deniz yoluyla ulaşılabilmektedir, uzaktadır.

Merkez ülkede sosyalist devrimin olması demek, sömürgeciliğin de bitmesi demektir ama buradan büyük bölümü yarı feodal ilişkilere sahip ve hatta feodalizm öncesi dönemde yaşayan sömürge halklarının da sosyalist olacakları sonucu çıkmaz.

Marx-Engels bu tehlikenin farkında oldukları için İngiltere ve Fransa’nın sömürgeciliğine pozitif fonksiyon da yüklemişlerdir. İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgeciliği bu büyük ülkeyi kapitalizme açmakta, modernleştirmektedir. Bu ise bu ülkenin sosyalizme daha uygun duruma gelmesi demektir.

Engels de Fransa’nın Cezayir’i işgalini “In Defence of French Imperialism” başlıkla makalesiyle savunur. Fransız emperyalizmi Cezayir’de baskı ve katliam uygulamakla birlikte, bunlar daha önce bu ülkedeki hakim sınıfların yaptıklarından daha kötü değildir ve Fransız sömürgeciliği ataerkil ilişkiler içinde yaşayan bu kapalı ülkeyi dünyaya açmaktadır.

Kapitalizmin sömürgecilik aracılığıyla da olsa kapitalizm öncesi toplumları çözmesinin savunulması söz konusudur. Bu savunu kendi başına ele alındığında “nasıl olur?” diye sorulabilir. Nedeni, kıta Avrupasında beklenen sosyalist devrimin dünya çapında yalnız kalmamasıdır.

Ek olarak, o dönemde gericiliğin merkezi sayılan Çarlık Rusyası ve Osmanlı İmparatorluğu da vardır. Avrupa’daki sosyalist devrimin 19. yüzyılın ikinci yarısında bu ülkelere de yayılacağı çok şüphelidir. Her ikisi de çok az sayıda işçiye sahip, yarı feodal özelliklerin ağır bastığı büyük imparatorluklardır.

Bağımsızlığını yeni kazanmış ABD’nin de sosyalist devrime katılacağını varsaysak bile, sonuçta dünya çapında küçük bir alanda izole olmuş bir devrim ortaya çıkacaktır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde az çok zamandaş bir sosyalist devrim gerçekleşseydi bile, sonuçta ortaya çıkacak tablo böyleydi. Beklenen olsaydı bile devrim Batı ve Orta Avrupa ile Kuzey Amerika’da sıkışıp kalacaktı.

İngiltere’nin sosyalist olması neredeyse hiç işçinin bulunmadığı ve feodalizm öncesi ilişkiler içinde bulunan Hindistan’ı nasıl sosyalist yapabilirdi? Aynı soru yarı sömürge, yarı feodal Çin için de sorulabilir.

Ekim devriminin dünya çapında değil ama geniş bir bölgeyi kaplayan devrim olarak böyle bir örneğe uyduğu söylenebilir.

Çarlık Rusyası geniş bir alanı (Sibirya, Kafkasya ve Orta Asya) sömürgeleştirmişti. Bu sömürgeler kara yoluyla ulaşılabilen, merkez ülkenin yanındaki iç sömürgelerdir.

Çarlık Rusyası’nda Petograd ve Moskova dışında işçi oldukça azdı.

Sosyalist devrim bu iki kentte gerçekleşti. Kırsal alanda ise yıllardan beri toprak mücadelesi veren köylülükle kurulan ittifak sayesinde devrim önce demokratik karakterde olarak geniş bir alana yayıldı. Ardından uygun dünya koşulları da değerlendirilerek sosyalist devrim geniş ülkeye yayılacaktı.

Çarlık imparatorluğu sınırları büyük oranda aynı kalarak SSCB’ye dönüştü. Bir imparatorluk alan olarak parçalanmadan büyük bir sosyalist ülkeye dönüşecekti.

Benzeri bir uygulamanın Marx-Engels döneminde ve zamandaş bir sosyalist devrimde gerçekleştirilebileceği ise çok şüphelidir.

Fransa ve İngiltere’nin sömürge imparatorlukları iç sömürgelerden oluşmadığı gibi, sömürgelerdeki işçi sınıfı da yarı feodal Çarlık Rusyası ile karşılaştırılamayacak kadar azdı.

Tarihte projeksiyon olmaz. “Şu önemli gelişme şöyle olsaydı, sonuç da böyle olur muydu” denilemez. Çünkü tarihte önemli bir olayı değiştirip diğerlerini aynı bırakmak mümkün değildir. Önemli bir olaydaki değişimin, şöyle değil de böyle olsaydının, diğer bileşenleri nasıl etkileyeceği bilinemez.

Her durumda Marx-Engels’ten alınan dünya devrimi anlayışının, onların anladığı gibi gerçekleşecek olsaydı bile, dünya devrimi olamayacağı görülebilir.