Şuanda 265 konuk çevrimiçi
BugünBugün317
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14285
Bu ayBu ay14285
ToplamToplam10482709
İbrahim Yalçın, Paris'teki tören ve sonrası PDF Yazdır e-Posta


İbrahim Yalçın ile ilgili hastanede düzenlenen törene taksiye binmemize rağmen trafikteki sıkışıklık nedeniyle kıl payı yetiştik diyebilirim. Gerçi oradaki arkadaşlar geç kalsak bile cenazeyi bekleteceklerini söylemişlerdi ama zamanında ulaşmak en uygun olanıdır.

Saymadım ama 40 kişi kadar vardı. Fransa’dan Almanya’dan Hollanda’dan ve İsviçre’den yoldaşları gelmişti. Başkaca katılanlar da vardı. Morgun kapısı açıldı. İbrahim tabutun içinde yüzü açık, gözleri kapalı yatıyordu. Herkes içeri girip, etrafını dolaşıp, çıktı.

Törenin ilk konuşmasını ben yaptım. İbrahim’in hayatını ve mücadelesini anlatmadım, zaten herkes biliyordu. Sadece oradakiler de değil, devrimcilerin İbrahim’i sahiplenme derecesi beni şaşırttı. İbrahim’in devrimci hareket içinde tanınan ve sevilen birisi olduğunu biliyordum ama bu derecede beklemiyordum. Hakkında yazılan yazılar, yayınlanan fotoğraflar yüzlerce kez okundu ve paylaşıldı.

Bir örnek: İbrahim 29 yıldır sürgünde yaşıyordu, gitmek için başvurusu kabul edilmediği gibi, iki yıl önce de hakkında Türkiye tarafından çıkarılan Kırmızı Bülten ile arama kararı olduğu gerekçesiyle Fransız polisi tarafından sorguya çekilmişti. Avrupa ülkelerinde sürgünde ölenleri de tanıtan ve anan bir internet sayfası, www.avrupasurgunleri.com da kendisiyle ilgili bir yazı ve kitabından yapılan uzun bir alıntı birkaç gün içinde 500-700 okura ulaşacaktı. Çok sayıda kişi “başınız, başımız sağolsun” diye mesaj gönderdi.

İbrahim Yalçın devrimci hareketin geneline ait bir insandır, öncelikle Acilci olabilir ama oraya da aittir. Bu nedenle de mücadelesi üzerine uzun sözler söylemenin gereği bulunmuyordu.

Konuşmamda sadece iki noktayı belirttim:

Hastalığının henüz ağırlaşmadığı dönemde bir telefon konuşmasında bana kendisini çok sayıda arayan olduğundan söz etmiş ve kendini toparlayınca onlara, “Öyle uzaktan öpücük göndermekle olmaz; kıpırdayın, iş yapın bakalım” diyeceğini belirtmişti.

İbrahim’in önemli bir özelliği, geçmişe saplanıp kalmamasıydı. Yıllarca ve özellikle de 12 Eylül’den sonra değişik hapishanelerde yatmış, 12 Eylül’ün zulmünü yaşamıştı. Çok kişinin yaptığı gibi daha sonra geçmişte yaşadıklarıyla idare edebilirdi. Böyle yapmadı. Bu konuda aynı görüşteydik. Kişi geçmişte ne yapmış olursa olsun son 5-10 yıldır ve hatta tahliye olduktan sonra geçen yaklaşık 20 yıldır bir şey yapmıyorsa; geçmişte ne yaptığı da gelecek için çok önemli değildi.

İbrahim geçmişe sığınarak yaşamayan ve değişmesini, kendisini geliştirmesini bilen bir yoldaştı. Bence bir devrimcinin hele de 1990 sonrasında dünyanın büyük oranda değiştiği yıllarda en önemli özelliği bu olmalıdır.

Köprülerin altından çok sular aktı, demeyeceğim, köprüler bile kalmadı ve hala kendilerini tekrarlamaktan başka bir şey yapmayan devrimciler –ne yazık ki bunlardan fazlasıyla bulunuyor- için “yazık” demekten başka söylenecek söz bulunmuyor. Bir süre sonra bu kelimenin anlamı da kalmıyor. Uzun yıllardır bu durumdalar ve artık kendilerini aşabilmeleri mümkün görünmüyor.

Törenden sonra birlikte yemek yedik. Bu arada yolda kaza yaptıkları için geciken Avusturyalı yoldaşlar da geldi. Yemek sırasında durumumuz ve geleceğimiz üzerinde konuştuk ve bazı kararlar aldık.

Kendiliğinden bir gelişme oldu ama öncesi vardı. Herkes bulunduğu bölgede bir şeyler yapıyordu ve artık “bir adımızın bulunması gerekir” aşamasına gelinmişti. Evet insanlar bizlerin politik geçmişini biliyorlardı ama bir isim gerekiyordu.

Bundan sonra TDAS Platformu adını kullanacağız.

Kitap yayınını sürdüreceğiz. Arada kalın kitaplar yayınlansa da esas olarak Mülteciler-Göçmenler gibi değişik konularda 150 sayfa civarında kitaplar yayınlayacağız.

İbrahim’in dediği gibi uzaktan sevgiler öpücükler göndermekle olmuyor ya da herkesin daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.

Bu konuda daha ayrıntılı yazacağım…